Ana içeriğe atla

Kayıtlar

duranragip@artigercek.net Merhaba, Aşağıdaki yazılardan da anlayacağınız üzere 7 Şubat 2017 tarihinden bu yana haftada iki gün (Pazartesi ve Perşembe) Artı Gerçek ( www.artigercek.com ) sitesinde yazıyorum. Şimdiye kadar yayınlanan tüm yazıları bir seferde Apoletli Medya sayfalarına koyuyorum. Bundan sonra da Artı Gerçek yazılarını burada iktibas edeceğim. Böylelikle tüm yazıları bu blogda bir araya getirmiş oluyorum. Bilginize, selamlar Global sağın ikinci büyük medya saldırısı 07 şubat 2017 - 23:01 Trump’un ABD’de iktidara gelmesi, Avrupa’da zaten bir süredir yükselen ırkçı, milliyetçi, yabancı, kadın ve mülteci düşmanı, popülist, korumacı akımların güçlenmesini sağladı. Siyasetteki sağcılık kaçınılmaz olarak medyaya da yansıyor. Egemenler artık doğrudan doğruya GERÇEK’i hedef almaya başladı. Donald Trump’un ABD’de seçimle işbaşına gelmesi aşırı-sağın, yabancı  düşmanlığının, popülizmin, kadın karşıtlığının, içe kapanmanın, mi

DİKİZ AYNASI

TARİH: “İLK BAKIŞTA” VE “SON BAKIŞTA” Tarih ilk bakışta geçmişin bilimi gibi görünse de aslında geleceğin dikiz aynası. Anlamadığımız birçok şeyi, kıyaslama yaptığımızda anlar gibi oluruz. Biraz da deşince hakikaten anlarız. Post-truth modası çıktı ya şimdi. Bizde post da yok, truth ise hiç olmadı ki… AKP kurulduktan kısa bir süre sonra iktidara gelmişti, ama o zamanlar kendileri bile siyasi-ideolojik kimliklerini tam olarak belirleyememişlerdi. Gerçi, başta Erdoğan olmak üzere, partinin üst yönetiminin uzun vadeli planları vardı, ama bu stratejiyi ne zaman ve nasıl uygulamaya sokacaklarını  kestiremiyorlardı. İstanbul’da Cevahir Konferans salonunda bir seminer düzenlediler. Halka açık bir toplantıydı. Türkiye’de AKP’ye yakın sayılabilecek siyasal bilimciler, hukukçular, sosyologlar katıldı. Avrupa’dan da üçüncü sınıf birkaç akademisyen vardı. AKP kendine, dışarı karşı savunabileceği, içinde tutarlı, seçimlerdeki başarısını sürdürebilecek bir kimlik, bir etiket, bir nitelik  arıy

AHMET ŞIK’I NEDEN TUTUKLADILAR?

Pembe gözlükler lazım  simsiyah gerçekleri gizlemek  için… ·        ‘ Gazeteci’ dediğin, Başkanın uçağında poz verip sırıtacak. Gazetesi pek satmasa da cebini dolduracak. Milli ve yerli olup dünyaya savaş açan adamın sözcüsü olacak. Beyaza siyah diyecek ki, iktidar seni övsün. Bunları yapmayınca... Meslekdaşımız Ahmet Şık’ın yazdığı haberler ve attığı tvitler nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanması, sadece gazeteciler dünyasında değil, kamuoyunun önemli bir kesiminde, ki buna bazı AKP milletvekilleri de değil, infiale yol açtı. Sosyal ya da geleneksel medyada, Şık’ın tutuklanmasına tepki gösterenler, tutuklama kararı veren hakimin gerekçesine özel olarak karşı çıktı. Çünkü hakim, Şık’ın, yani bir tek gazetecinin çeşitli haberlerinde, PKK, DHKP-C ve FETÖ propagandası yaptığını iddia etti. Üstelik, hukuki hiçbir niteliği/geçerliği olmayan bir şekilde de, bu üç örgütün aslında farklı hatta çelişkili örgütler gibi görünmesine rağmen, ‘medyada yer alan değerlendirmelere’ de atıf
Aldırma Kadri aldırma... 16 Aralık 2016 Cuma Gazeteciler bu aralar ya adliyede ya cezaevi kapılarında ya da içerde. Dışarıda kalanlar ise bir avuç hakiki gazeteci. Onlar da yazmaya, çizmeye çalışıyor. Acaba beni de tutuklarlar mı? Dışarıda derken, başkaları da var. 1453’ten önce bile İstanbul’da yaşayan Yahudiler de yavaş yavaş memleketten ayrılıyor. Bizim çevrelerde de çoluğu çocuğu ve parası olanların büyük bir kısmı bu memleketten umudu kesiyor. Vize, yurtdışında en uygun ülke hangisi muhabbetleri var etrafta. Nefes alamaz olduk. Buralarda gazeteci diye dolaşanlar ise aslında yatacak yeri olmayanlar. Merak etme. Onlara da sıra gelecek. Bir kısmı, isim vermeyeyim sen tanırsın, şimdiden işten atıldı, bazılarını o meşum uçağa almıyorlar. Kimileri dönmeye çalışıyor. Ama yerleri dar. Almanya’da ev alanlar da varmış onlardan. “Tabula Rasa”dan sonra meslekle ilgili etraflı bir yüzleşme/ hesaplaşma lazım. Bilirsin, Fransa’da iki dönem hakkında (İkinci Dünya Savaş

MUHTEŞEM KAYBETTİ

So Long Leonard Donald Trump ABD’ye Başkan seçildikten birkaç gün, Bob Dylan’a Nobel Edebiyat Ödülü verildikten bir ay, Cizre-Şırnak-Sur yerle bir edildikten bir mevsim ve Galatasaray’ın Avrupa’ya çıkamadığı  sezondan  sonra,  Leonard Cohen, Marianne’ın yanına gitti. Bizim kuşaktan da bir heybeyi  yanında götürdü. Tam da bu aralar son CD’si ‘You Want İt Darker’ ı dinliyor, Brierre-Vassal’ın yazdığı ‘Leonard Cohen Kendi Ağzından’ kitabını okuyordum. CD  otantik, patetik ve trajik bir vasiyetname. Sesinin her tınısında,  dizelerin her sözcüğünde ‘masadan ayrılmanın’ hüznü var. Kitap ise Cohen hakkındaki en zengin çalışma. Son 30 yıl içinde bir kez Paris’te bir kez de Londra’da Cohen konseri izlemiştim. İki şarkı arasında çok konuşuyordu. Dylan, Istanbul Açık Hava konserinde hiç konuşmamıştı mesela… Cohen aslında konser şarkıcısı değil. Cohen, tek başına, odada, kulaklıkla dinlenen şarkıcılardan. Ya da en fazla bir sevdiğinle  sakin, uzanırken… Fransa ile, Yunanistan ile

MEDYASIZ TOPLUM MUHALEFETSİZ İKTİDAR

Ah şu gazeteciler olmasa… Ne güzel idare ederdim medyayı ve memleketi! ·         Kısa dönemde gözaltılar, tutuklamalar, kapatma ve yasaklarla medyaya yönelik operasyon büyük bir sorun yaratsa da, iktidar açısından, gizleme telaşının, çaresizliğin ve paniklemenin somut ifadesi olan bu tasfiyeler ve şiddet, orta ve uzun vadede Saraylılara geri döner! Önce matbuat sonra basın, bugün de medya dediğimiz alan/mekanizma/yapı, aslında çok eski değil. Batı’da Ortaçağ’ın sona ermesinden sonra, bizde ise ancak 19. yüzyılda gazetecilik/habercilik gündeme geldi.  Daha öncesinde Batı’da Krallık, bizde de Padişahlık, sadece siyaset ve ekonomi değil, ideoloji ve iletim/iletişim iktidarını da elinde bulunduruyordu. Saray, emir ya da fermanlarını bütün ülkeye sözlü ya da yazılı olarak iletebilecek/dağıtabilecek altyapıya ve kadroya sahipti. O zamanlar iktidar, hem bilgi tekeline sahipti, yani tüm bilgiler sarayda toplanıyordu, hem de istediği bilgi ve fikirleri yayma tekelini elinde tutuyordu.