Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İki seçim arasında siyaset ve medya

Merhaba, Birazdan dört meslektaşımızı dinleyeceğiz (Şirin Payzın, Burcu Karakaş, Barış İnce, Kadri Gürsel). Her biri kendi alanında önemli ve değerli meslektaşlar. Meslekî alandaki sadece kişisel deneylerini bile bize anlatsalar, trajik/vahim manzara net bir şekilde ortaya çıkar. Bense, bir nevi girizgâh olarak, sentetik bir sunum yapmaya çalışacağım. Aslında yapacağım tespitler, ki hepiniz biliyorsunuzdur, daha çok yurtdışından gelen meslektaşlarımız ve yabancı konukları bilgilendirmek amacını taşıyor. “İki Seçim Arasında Gazeteciler İçin Yeni Medya Ortamı” başlığı altında, dört altbaşlıkta irdeleyelim mevcut durumu. 7 Haziran ile 1 Kasım tarihleri arasında Türkiye’de, siyaset dünyasında ve medya evreninde, yeni, farklı, ilk kez neler yaşandı? Bu olguların altında ne yatıyor? Bu sorulara yanıt aradıktan sonra, orta ve uzun vadede, medya ortamı, bizim çalışma koşullarımız, mesleğin genel durumu nasıl iyileştirilebilir sorularına yanıt vereceğim. Kaçınılmaz olar

Oremar/Dağlıca’da medyatik felaket

Yanlış yöntem doğru sonuç vermez! Medya, siyasî ve askerî alanın en net yansıdığı mecra. Medyadaki aksaklıklara bakarak siyasî alanı gözlemek mümkün. Tersi de doğru. Gerçekler ancak belirli bir süre ve belirli bir kesim için gizlenip tahrif edilebiliyor. Barışçı yaklaşım egemen olsa, Türk askerinin,  Kürt silahlı militanının, sivillerin de ölümleri bir ölçüde engellenebilir. TSK ve devlet, geçtiğimiz pazar günü Oremar/Dağlıca’da meydana gelen hadise konusunda, askerî ve siyasî nedenlerle olsa gerek, medyatik alanda son derece olumsuz bir tutum sergilemek zorunda kaldı. Önce, tuzak/baskın/çatışma haberi, millî maç gerekçesiyle galiba en az on saat boyunca verilmedi. Geçmişte çatışma sırasında meydana gelen ölümler nedeniyle maçların ertelendiğine tanık olmuştuk, ama maç nedeniyle çatışma haberine ambargo konulmasına ilk defa rastlıyoruz. Susunca ne oluyor? Bir haber neden yayınlanmaz? Bu sorunun iki cevabı olabilir: Ya habere, haberin tüm unsurlarına ulaşamamışsınızdır

Bir Fotograf Üzerine Tartışma

Bir fotograf neden yayınlanır? Ya da yayınlanmaz? Birinci koşul, fotografın bir gerçeği temsil etmesi. İkinci olarak haber değeri taşıması. (Kamu yararı). Her gerçek, haber değeri taşımadığı gibi, her gazetenin kendine has haber değerlendirmesi vardır.  Cumhuriyet, sanırım ilk iki koşulun yerine geldiğine kanaat getirmiştir. Ne var ki, nihai olarak, bir fotografı yayınlanma kararı sadece bu iki koşulla sınırlı tutulamaz. Çünkü gerçek de olsa, haber değeri de olsa, bazı fotograflar çok çeşitli nedenlerle, editörler tarafından yayınlanmayabilir. Bu nedenler arasında siyasi, ideolojik, mesleki, vicdani, insani sebepler sayabiliriz. Sözkonusu fotograf yürek burkuyor, savaştan, mülteci dramından bir nebze haberi/bilgisi olan herhangi bir insanın kaldıramayacağı kadar ağır bir fotograf. Sahile vurmuş bu cocuk  cesedi, duyguları ayaklandıracak, isyanı tetikleyebilecek bir fotograf. Devletlerin, kurumların belki de kendisine gelmesini sağlayabilecek bir resim. Ama aynı zamanda okurları

Savaş döneminde gazetecilik

Bizde Suruç, Varto, Lice yakılıp yıkılırken, savaş manzaralarıyla karşılaşıyoruz. Egemen medyada genel olarak Kürtler, özel olarak da HDP suçlanıyor, lanetleniyor, kargılanıyor.  Egemen medya egemenlerin sözcülüğünü sürdürüyor. Bu nedenle de gerçekler öldürülüyor. Oysa ki dünyada savaş ve çatışma alanlarında gazetecilik konusunda önemli çalışmalar yapılıyor. Önce sık tekrarlanan temel temaları sıralayalım: * Savaş, politikanın silah aracılığıyla devamıdır. Sözün bittiği yerde şiddet başlar. * Savaşta insanlarla birlikte belki de önce gerçek öldürülür. * Gazetecilik barış mesleğidir. Çünkü söze, yazıya, görüntüye dayanır. Savaş, askerlerin ve askerleşen politikacıların işidir. Bu nedenle savaş boyunca gazetecilerin ürettiği söz, ses, görüntü yani kısaca her türlü bilgi, haber, belki de hayat değil askerlerin tezahürü olan top, tüfek, bombalar, kanlı cesetler yani ölüm ağır basar, öne çıkar. * Savaş muhabirliği, aslında normal muhabirlikten çok da farklı bir uğraş

AKP'liler bile AKP medyasına güvenmiyor

Medya Eleştirmeni Duran, "AKP'nin seçim yenilgisi, HDP'nin başarısı, egemen medyanın da yenilgisi ve başarısızlığının temel nedeni oldu" dedi. 25 Ağustos 2015 Salı 11:05 HABER MERKEZİ - ALİ BARIŞ KURT Medya Eleştirmeni Duran, "AKP'nin seçim yenilgisi, HDP'nin başarısı, egemen medyanın da yenilgisi ve başarısızlığının temel nedeni oldu" dedi. Egemen medyanın çok sık yalana başvurduğuna ve ırkçılığa kayan bir çizgiyi temsil ettiğine dikkat çeken Duran, "Bölgenin insanları senin yazdığına mı inanacak yoksa her gün yaşadığı baskı ve zulme mi" diye seslendi. Gazeteci-Yazar, Medya Eleştirmeni Ragıp Duran ile ana-akım ve AKP yanlısı medyanın AKP'nin savaş konseptiyle birlikte belirginlik kazanan, kara propaganda içeren yayıncılığını konuştuk... '7 HAZİRAN'DA AKP GİBİ EGEMEN MEDYA DA YENİLDİ' Ana-akım medyanın veya daha doğrusu; AKP yanlısı medyanın savaş konseptiyle paralel olarak dili devlet diline, yayın politik

İktidarla muhalefet, yalanla hakikat gibi

Havuz Medyası çökerken, iktidar yanlısı gazeteciler birbirlerine düştü. Devleti, AKP’yi ve esas olarak kendi çıkarlarını koruyabilmek için artık hem cahilce hem de ahlaksızca saçmalamaya başladılar 09.08.2015 Tarihli Birgün gazetesi Pazar ekinden Her şeyin son derece muntazam işlediği bir ülkede gazeteciliğe ihtiyaç yoktur. Trenler, uçaklar, vapurlar saatinde kalkıyorsa, hiç kimse trafik kurallarını ihlal etmiyorsa, belediye kentdaşlarının tüm ihtiyaçlarını zamanında yerine getiriyorsa, devletle hükümet de yurttaşa hizmet alanında mükemmel çalışıyorsa, yani adalet, sağlık, konut, eğitim, eğlence...vs... gibi tüm insani gereksinimler fazlasıyla yerine getiriliyorsa, gazetecinin araştırıp soruşturup, deşip irdeleyeceği bir şey kalmamıştır. Gazeteci, bir toplumda, kamu açısından/yurttaş açısından iyi gitmeyen, aksayan, yanlış yapılan olgu ve edimleri saptar. Bunları haberleştirir, mağduriyeti sergiler, eksiklik ve hataları bunların sorumlularını teşhir eder, doğru yolu/yolla