Ana içeriğe atla

Kayıtlar

DÜNYA KAYBETMİŞ!

Zor iştir iktidarı savunmak. Hele bu iktidarı… 2020 Olimpiyat Oyunları’nı İstanbul kaybetti ya, iktidar yanlısı kalemler çıldırdı. Oysa ki Gezi ve Suriye’den sonra neredeyse tüm dünya ile arasını açan Erdoğan’a hiç kimse prim vermezdi, vermedi de nitekim. Son tur oylamada Tokyo ile İstanbul arasında müthiş bir fark var. Oysa ki milyonlarca dolar para harcandı, kulisler yapıldı, zarflar filan dolaştı, ama yine de olmadı. Bizim basın pek yazmadı, yazamadı, ama global medya Istanbul’un neden kaybettiğini çok açık ve seçik bir şekilde yazdı: Suriye’ye yönelik savaşçı söylem, siyasî istikrarsızlık riski, hazirandaki barışçı toplumsal hareketlerin şiddetle bastırılması diye kalem kalem saydı. Aslında Egemen Bağış çok önceden tedbirini almıştı: “Kaybedersek Gezi yüzünden kaybederiz…” Aynı Bağış, daha sonra Güneş gazetesine manşet olacak cevheri de yumurtladı: “Dünya kaybetti!” Fare sıradağlara küsmüş. Sıradağlar yasta… Vahim, çok vahim ve patolojik bir durumla karşı karşıyayız: Kendin

Beni bu Gezifobisi mahvetti!

ÜSKÜDAR’DAKİ BÖCEĞİN KAYDETTİKLERİ Her şeyi güllük gülistanlık  göstermek de artık iyice güçleşti. İçeride hadi yine bir derece ama, işler dışarıda bir acaip. Demem o ki, içerideki işlerin dışarı yansımasını da kontrol edemiyorsun ki… Bak şimdi mesela bizim bayraktar seçtiğimiz güreşçi dışarıda ceza alıyor, tıpkı Fener gibi, burada tam kapatmıştık şike mike hadisesini, al sana uefa, al sana kas…Bir de şimdi diyorlar ki Ergenekon mahkumiyetlerinin hepsi Strasbourg’dan döner!  Çapulcu hakimler n’olacak ki! Çok zaman oluyor, şiddet içerikli dini bir şiir okuyup başını belaya sokmuştu. Son zamanlarda, o da arada bir, bilmeden anlamadan, yerli yersiz, başını sonunu düşünmeden, uyanık görünümlü gerzek danışmanlarının gazına gelip Ece Ayhan dizeleri yumurtlaması hariç, kendileri şiir alanıyla pek ilgilenmiyorlardı. Ama bir gün, olur da Orhan Veli  okursa, konuya ilişkin yazının başlığı herhalde bu olurdu. Canım sıkkın bu aralar… Neyse ki yaz tatili, ama yakında bitecek. Şöyle

A.A, KÜRTÇE KONUŞUNCA NE OLACAK Kİ ?

Anadolu Ajansının, Kürtçe yayına başlamasının bir kaç anlamı olsa gerek. Varlığı yıllardır inkar edilen ve halen varlığı yasal olarak güvence altına alınmamış, dolayısıyla resmen henüz varlığı kayıtlara geçmemiş bir dilde, resmi bir kurumun yayın yapması bir çelişki aslında. Çünkü devletin önce bu yıllar süren yasağın değerlendirmesini, özeleştirisini yapması gerekir, hesabını vermesi lazım. Ardından Kürtlerin ve Kürtçenin. varlığı yani statüsü Anayasa dahil Türkiye mevzuatında güvence altına alınması gerekir. Bunlar yapılmadan TRT'nin ya da AA'nın Kürtçe yayın yapması eski suçların gizlenmesi, hoşgörülmesi anlamına gelir. AA'nın 'bu dönem' Kürtçe yayına başlaması, tıkandığı apaçık meydanda olan Çözüm Sürecini açmaya yarayacak bir araç olarak kullanılması anlamını taşıyor. Kürt siyasi hareketi ve Kürtler, devletten öncelikle AA'nın Kürtçe haber yayınlamasını değil, demokrasi paketinde Kürt statüsünün belirlenmesini, Öcalan'ın tutukluluk koşull

Cafer zor durumda

Son 11 yılda, ülkeyi muhalefetsiz bir şekilde yönetebilmiş olan AKP’nin ve Erdoğan’ın prestiji, itibarı, görüntüsü çizilmemeliydi. Her taraf kuzguni karanlık da olsa etraf tozpembe gösterilmeliydi. AKP’nin eksikliklerini, yanlışlarını, aldatmacalarını teşhir eden gazeteciler bir bir işlerinden edildi. AKP’nin iktidara gelmesiyle, sansür edilecek konuların başlıkları değişti. PoitikART  Yeni Özgür Politika  1 Eylül 2013 Pazar AKP, 2002’de iktidara geldiğinden bu yana, 2013 Mayıs sonundan itibaren, yani Gezi Direnişi’nden sonra, en güç günlerini yaşıyor. Çünkü bu dönemde Gezi’nin yanı sıra içeride süreç, dışarıda Rojava bağlamında Suriye ve Mısır’daki darbe nedeniyle, Başbakan Erdoğan’ın tüm kimyası bozulmuş durumda. ‘Değerli Yalnızlık’ gibi yaldızlı ama saçma sapan bir pankartla gizlenmeye çalışılan diplomatik alandaki ‘Şahane Yenilgiler’ yetmiyormuş gibi, Gezi Direnişi de, bugün hala her yerde kendini bir şekilde gösterirken, Başbakan Erdoğan’ın sinir üretici leitmot

Gerçekler sansürlenemez!

Günümüzde sansürün etkili olmayacağını söyleyen Gazeteci Ragıp Duran, "Varsın onlar Facebook'u, blogları, siteleri kapatsın, interneti, telefonu kessin, istediğini yapsın. Toplumsal, siyasal hareketler teknolojik engellerle önlenemez ki" dedi.  Facebook'un aralarında gazetemiz Yeni Özgür Politika'nın da yer aldığı onlarca Kürt sayfasını yayından kaldırmasına yönelik İngiltere Kürt Dernekleri Federasyonu (FED-BİR) ile ortaklaşa başlattığımız imza kampanyası sürerken, BDP de sansüre karşı kampanya başlatacak. Görüşlerine başvurduğumuz gazeteci Ragıp Duran, günümüzde artık kitlelerden gerçekleri saklanmanın mümkün olmadığını söyledi. Facebook- Türk devleti arasındaki işbirliğinin sonuç almayacağını belirten Ragıp Duran sosyal medyadaki sansürü şu şekilde izah ediyor: "Sosyal medya, her ne kadar öndersiz, örgütsüz, evrensel, global, acayip demokrat, müthiş özgürlükçü gibi sıfatlarla tanımlansa da, önünde sonunda hikmet-i h

İKTİDAR NEDEN SANSÜRE İHTİYAÇ DUYUYOR?

Gezi Parkı direnişi sürecinde "sosyal medyada" anlık paylaşımlarla örgütlenmenin sağlanması ile birlikte, "Gezi sürecine sosyal medyanın etkisi" tartışmaları gündeme gelmiş ardından İçişleri Bakanı Muammer Güler, "sosyal paylaşım sitelerinden yayılan asılsız haberlere karşı gerekli önlemler alınacak. Bu konuda yasal düzenleme için Adalet Bakanlığı ve ilgili bakanlıkların çalışmaları olacak" şeklinde bir açıklama yapmıştı. bununla birlikte paylaşımlar yapan bazı kişiler de gözaltına alınmış kimi sayfalar kapatılmaya başlanmıştı.  1- Bu durumu ifade özgürlüğü kapsamında nasıl değerlendiriyorsunuz?      Gezi Direnişi sürecinde ve sonrasında Başbakan Erdoğan, Başbakan yardımcısı Arınç ve sizin de andığınız İçişleri Bakanı Güler, sosyal medya konusunda açıklamalar yaptı. Erdoğan, twitter’ı ‘Çağımızın belası’ olarak niteledi. Arınç, isteseler İnternet’i kesebileceklerini ama demokrat oldukları için kesmediklerini söyledi. Güler de yasal düzenlemeden de

Süreç, Gezi, Rojava, Mısır

Başbakan Erdoğan galiba içinden “şu Kürtler olmasa Süreci ne güzel yönetirim” diyor. Bir süredir de eklemek zorunda kaldı: “Şu Rojava olmasa Suriye’de çok etkili olurum.” Son zamanlarda neredeyse her şey Erdoğan’ın aleyhinde: Gezi, Rojava, Mısır Darbesi. Şaşkınlık, hiddet, korku dalgaları arasında Kürt Sürecini yönetebilir mi böyle birisi?  Geçtiğimiz yılın aralık sonunda başlayan “Süreç”, sekizinci ayını tamamlamak üzere. Bu sekiz aylık süre içinde taraflar ne yaptı? Önce PKK’den başlayalım: Öcalan bu yıl Diyarbakır Newroz’unda okunan bildirisi ile aslında 1925’te, ama son dönem itibarıyla 1984’te başlayan Kürt Meselesinin özüne ilişkin tayin edici bir kararı açıkladı: Silahlı mücadele dönemi kapanmış, artık siyasî mücadele dönemi başlamıştır. Konuya ilişkin bütün verilerin yeniden değerlendirilmesine neden olan bu açıklama aslında mücadelenin sadece yöntemine ilişkin bir tutum değişikliği değildi. Newroz açıklaması kısa süre içinde somut ifadesini de buldu ve PKK, silahlı güçler