Ana içeriğe atla

Kayıtlar

CUMHURSUZ CUMHURİYETTE TOPLUMSUZ BARIŞ!

·           Öcalan’ın 2013 Diyarbakır Newroz bildirisiyle Kürt Meselesi önemli bir aşama kaydetti. Yine de Erdoğan’ın Çözüm Süreci ile Kürt Meselesinin  çeşitli boyut ve ihtiyaçları henüz ve halen pek kesişmiyor. Geri çekilme, yasal güvence ve Akil İnsanlar gibi  konularda, diğer alanlarda olduğu gibi, bir hazırlık, plan, program olmadığı yine gün ışığına çıktı. AKP’nin sürecine toplumsal destek de yetersiz.’Ben yaptım oldu’ olur mu? Aralık 2012 sonunda başlayıp bugüne kadar devam eden SÜREÇ, son derece hızlı bir şekilde ilerlerken, önemli aşamalar geçiriyor ve konuya ilişkin kamuoyunda, medyada zengin sayılabilecek ama yüzeysel tartışmalar cereyan ediyor. Sağlıklı bilgi akışından söz etmek pek mümkün değil, dolayısıyla anlamlı bir tartışma henüz ufukta görünmüyor. Bu çok kapsamlı konuya bugünkü aşamada ancak satırbaşlarıyla, belki de mecburen kısa kısa değinmekte yarar var. NEYE MUHALEFET? - Öncelikle, sürece yönelik itiraz ve eleştirilerle, sürece MHP ya da Ulusalcılar

‘Yazma, yazarsan sıra sana gelecek!’

HASAN CEMAL’İ DE    KOVDULAR   Cemal’in Milliyet’ten uzaklaştırılması, hem basın özgürlüğü hem de Kürt meselesinin çözümü hakkında sarih ipuçları    verdi. Medya işverenleri burada ve dışarıda böyle durumlarda nasıl davrandı/davranıyor? Ya Hasan Cemal’in meslekdaşları ne yaptı/yapıyor? Karamsar olmak için tüm koşullar berkemal. Hasan Cemal’in Milliyet’ten uzaklaştırılması, medya-iktidar ilişkileri bağlamında basın özgürlüğü meselesini bir kez daha gündeme getirdiği gibi, mevcut siyasal konjonktür ve Hasan Cemal’in mesleki özgün kimliği göz önünde bulundurulursa, bu yasak, Kürt meselesinde çözüm süreci açısından hükümetin bir açığını daha sergiledi. AKP, iktidara geldiğinden beri Türkiye’de basın özgürlüğü adım adım sınırlandı, yavaş yavaş da tamamen ortadan kaldırılıyor. Bu süreçte medya mülkiyeti ile oynayan ve adeta yeni tür, yani GDOlu bir medya mülkiyet sistemi kuran AKP, bir yandan kendisine muhalefet eden medya organlarını iktidara yakın işadamlarına satın aldırdı, bir ya

Her Adımda Bu Kadar Sorun Çıkarsa…

SÜREÇ SORUNLU ÇÜNKÜ  PLANSIZ,  YÜZEYSEL VE İYİ NİYET EKSİK ·       Bir bardak suda fırtına…Neymiş efendim?  İmralı’da yapılan Öcalan-BDP heyeti görüşmesinin  zabıtları sızdırılmış. Böyle gazetecilik olur muymuş hatta batsın böyle gazetecilikmiş! Ayıp oluyor beyler! Biz size ‘Batsın böyle B…. ‘  diyor muyuz? Ivır zıvırla uğraşmaktan işin esası güme gidiyor. Milliyet gazetesi, İmralı’da gerçekleşen BDP-Öcalan görüşmesinin tutanaklarını Namık Durukan imzasıyla yayınlayınca adeta kıyamet koptu. İşin öncelikle, Başbakan Erdoğan’ın da ayar vermeye giriştiği gazetecilik boyutuna bakalım: Burada önem sırasına göre değerlendirilmesi gereken bir kaç madde var: -           Bu tutanaklar doğru, hakiki mi? Metni incelediğimizde, içeriğe ve usluba baktığımızda,   Öcalan’ın özel olarak 1999’dan bu yana yayınlanan, bilahare kitap olarak da derlenen avukat görüşmeleri zabıtları ile de kıyaslarsak, Milliyet’in yayınladığı tutanağın esas olarak doğru ve hakiki olduğu kanaatına varabilir

İyi Gazeteci, ‘İyi Haberler’ Veren Gazeteci midir?

MASA BAŞINDAN  İMRALI GÖRÜNÜMLÜ  DEVLET PERSPEKTİFİ ·         Basın kartlı propaganda memurları, BDP heyetinin İmralı ziyaretinin ne kadar ‘olumlu ve başarılı geçtiğini’, heyet daha karaya ayak basmamışken bildirdi bize. Barış Sürecinde neden hala hiç barış yok?    Ve neden bu kadar çok manüpilasyon var? Zaman   geçtikçe,   BDP heyetinin İmralı ziyareti öncesi ve sonrasında, gerek AKP kurmaylarının gerekse propaganda memuru gazetecilerin söyleyip yazdıklarını okuyunca, ANF’de çıkan   Karayılan, Karasu, Kalkan’ın demeçlerini inceleyince hele bir de, bir   kadın gerilla komutanının açıklamalarını değerlendirince, sürecin netleşmediği aksine daha karmaşık daha sisli-puslu hale geldiğini görmek çok zor değil. Geçtiğimiz hafta içinde Diyarbakır’da iki büyük toplantı yapıldı. Bir tarafta Gülen Cemaatinin medya/uzlaşma temalı toplantısı bir yanda da barışı arayanların bir araya gelmesi. Her iki toplantıya katılanlarla görüştüm. Kendi dar çevremdeki Kürt arkadaşlar ve konuya

Şeytan Tüylüydü ve Arı Gibiydi

  MEHMET ALİ BİRAND ·          Ulusalcılar ya da dingolar ‘Liboş’ filan deyip küçümseyebilir, karşı çıkabilir. Birand, her şeye rağmen hakiki, profesyonel bir gazeteci idi. Kürt meselesinde yaptıkları öyle sıradan işler değildi. Bir de sevimli bir ağabeyimizdi yahu… 1983-87 dönemi. Birand’la ilk karşılaşmamız telefonda. Ben Londra’da BBC Türkçe Servisindeyim, o Brüksel muhabiri. Böyle hep acelesi varmış gibi koşuşturan bir adam. Aynı zamanda çok nazik, çok ince üstelik de hakiki. Kızlara ‘Şekerim’, erkeklere ‘Kuzum’ diye mi hitap ederdi? Cana yakın. İşinde neredeyse kusursuz. Tam bir profesyonel. Kendisi de söyledi/yazdı: Brüksel mesleki olarak o dönem çok iyi bir gazetecilik başkenti. AB orada, Nato orada, memleket de Avrupa’nın göbeğinde. Bu coğrafi konumun  avantajı şu ki, olay olduğunda araba ya da trene atlayıp İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya’ya filan hemen ulaşabiliyorsun. O zamanlar İnternet, cep telefonu filan yok, televizyon var ama herkes sadece kendi ülkesinde