Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Her Adımda Bu Kadar Sorun Çıkarsa…

SÜREÇ SORUNLU ÇÜNKÜ  PLANSIZ,  YÜZEYSEL VE İYİ NİYET EKSİK ·       Bir bardak suda fırtına…Neymiş efendim?  İmralı’da yapılan Öcalan-BDP heyeti görüşmesinin  zabıtları sızdırılmış. Böyle gazetecilik olur muymuş hatta batsın böyle gazetecilikmiş! Ayıp oluyor beyler! Biz size ‘Batsın böyle B…. ‘  diyor muyuz? Ivır zıvırla uğraşmaktan işin esası güme gidiyor. Milliyet gazetesi, İmralı’da gerçekleşen BDP-Öcalan görüşmesinin tutanaklarını Namık Durukan imzasıyla yayınlayınca adeta kıyamet koptu. İşin öncelikle, Başbakan Erdoğan’ın da ayar vermeye giriştiği gazetecilik boyutuna bakalım: Burada önem sırasına göre değerlendirilmesi gereken bir kaç madde var: -           Bu tutanaklar doğru, hakiki mi? Metni incelediğimizde, içeriğe ve usluba baktığımızda,   Öcalan’ın özel olarak 1999’dan bu yana yayınlanan, bilahare kitap olarak da derlenen avukat görüşmeleri zabıtları ile de kıyaslarsak, Milliyet’in yayınladığı tutanağın esas olarak doğru ve hakiki olduğu kanaatına varabilir

İyi Gazeteci, ‘İyi Haberler’ Veren Gazeteci midir?

MASA BAŞINDAN  İMRALI GÖRÜNÜMLÜ  DEVLET PERSPEKTİFİ ·         Basın kartlı propaganda memurları, BDP heyetinin İmralı ziyaretinin ne kadar ‘olumlu ve başarılı geçtiğini’, heyet daha karaya ayak basmamışken bildirdi bize. Barış Sürecinde neden hala hiç barış yok?    Ve neden bu kadar çok manüpilasyon var? Zaman   geçtikçe,   BDP heyetinin İmralı ziyareti öncesi ve sonrasında, gerek AKP kurmaylarının gerekse propaganda memuru gazetecilerin söyleyip yazdıklarını okuyunca, ANF’de çıkan   Karayılan, Karasu, Kalkan’ın demeçlerini inceleyince hele bir de, bir   kadın gerilla komutanının açıklamalarını değerlendirince, sürecin netleşmediği aksine daha karmaşık daha sisli-puslu hale geldiğini görmek çok zor değil. Geçtiğimiz hafta içinde Diyarbakır’da iki büyük toplantı yapıldı. Bir tarafta Gülen Cemaatinin medya/uzlaşma temalı toplantısı bir yanda da barışı arayanların bir araya gelmesi. Her iki toplantıya katılanlarla görüştüm. Kendi dar çevremdeki Kürt arkadaşlar ve konuya

Şeytan Tüylüydü ve Arı Gibiydi

  MEHMET ALİ BİRAND ·          Ulusalcılar ya da dingolar ‘Liboş’ filan deyip küçümseyebilir, karşı çıkabilir. Birand, her şeye rağmen hakiki, profesyonel bir gazeteci idi. Kürt meselesinde yaptıkları öyle sıradan işler değildi. Bir de sevimli bir ağabeyimizdi yahu… 1983-87 dönemi. Birand’la ilk karşılaşmamız telefonda. Ben Londra’da BBC Türkçe Servisindeyim, o Brüksel muhabiri. Böyle hep acelesi varmış gibi koşuşturan bir adam. Aynı zamanda çok nazik, çok ince üstelik de hakiki. Kızlara ‘Şekerim’, erkeklere ‘Kuzum’ diye mi hitap ederdi? Cana yakın. İşinde neredeyse kusursuz. Tam bir profesyonel. Kendisi de söyledi/yazdı: Brüksel mesleki olarak o dönem çok iyi bir gazetecilik başkenti. AB orada, Nato orada, memleket de Avrupa’nın göbeğinde. Bu coğrafi konumun  avantajı şu ki, olay olduğunda araba ya da trene atlayıp İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya’ya filan hemen ulaşabiliyorsun. O zamanlar İnternet, cep telefonu filan yok, televizyon var ama herkes sadece kendi ülkesinde

Galatasaray Üniversitesi: Yandı ve karardı geçmişimiz de, gönlümüz de!

Televizyonun karşısında çaresiz ve hüzünlü… Canadair ya da helikopterle havadan su boşaltılsa sanki sönecek sanıyorsun. Alevler giderek büyüyor. Cızırtılı ve çizgili ritmsiz film sekanslarında geçmişin canlanırmış gibi yaparken o da yanıyor. Felaket ! 1964 Eylül ayı. Çocuk henüz 10 yaşında. Annesi babası ile gelmiş. O zamanlar koskocaman bir binaydı orası. Bahçe ve koridorlar cıvıl cıvıldı. Ama kaygılı bir soğuk. O gece ilk defa evlerinden başka bir yerde, yabancı bir mekânda uyuyacaklar. Kimisinin anası babası bile yok. Meccani derdik. Anadolu’dan gelenler vardı. İstanbul’da Boğaziçi kıyısında bir okul. Annelerimiz üçüncü kattaki yatakhaneye çıkıp çarşaflarımızı, nevresimlerimizi  filan serdiler. İç çamaşırlarımızı sarı tahta dolaplara yerleştirdiler. Sonra da çıkıp gittiler. Yapayalnız kaldık. 25-30 kişi… Yeni tanıştığımız için ilk başlarda herkes birbirine isimleriyle hitap ederdi: Ali Refik (şimdi Kanada’da) çaktığı için bize bir tür ağabeylik yapmıştı. Üç tane Sin

''Türk medyası barışı değil AKP’yi destekliyor''

ANF/Fırat Haber Ajansında yayınlanan söyleşi  14 Ocak 2013 ANKARA -   İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile BDP heyetinin görüşmesi, kamuoyunun gündemi yoğunlukla  Kürt sorununun “çözüm süreci” olarak belirledi. Ana akım medya gerek Öcalan-BDP görüşmesini, gerekse de tarafların bizzat diyalog içerisinde olmalarını destekliyor gibi görünüyor. Bu görüntü gerçeği yansıtıyor mu? Medya, desteğini  barışçıl bir çözüme mi sunuyor?   ANF’ye konuşan gazeteci ve medya eleştirmeni Ragıp Duran’a göre, medyanın geneli ‘barış’tan değil; AKP’den yana oyunu kullanıyor. Çeşitli ülkelerde benzer gündemler işlenirken medyanın savaş dilini terk ettiğini örnek gösteren Duran, buna Türk medyasında rastlanmadığını belirtti. Duran ayrıca, Erdoğan’ın son günlerdeki tutumunun sürecin olumsuzlukla sonuçlanmasına yol açabileceğine dikkat çekerek, “Erdoğan mevkisinden ayrılsa barış gelir”  ifadelerini kullandı. Ragıp Duran i