Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Taraf: Çarpık doğdu, yamuk öldü

Başından sonuna faullu, ofsaytlı bir gazete Taraf. Medya mülkiyeti şeffaf değil, yöneticileri dürüst değil, bazı yazarları polis, bazıları savcılara bavulla belge ulaştırıcısı, siyasî çizgisi oynak… Pennslyvania mescidinde namaz kılıyor. Altı yıl önce esrarengizdi, bugün cenazede hâlâ öyle…   Taraf gazetesi beş-altı yıllık yayın hayatını tamamlarken de ilk günkü gibi şeffaflıktan ve dürüstlükten yoksun bir şekilde gömüldü. Kaçınılmaz son, belki de geç bile kalmıştı. Çünkü bu gazete henüz kuruluş aşamasında çeşitli alan ve konularda sakat doğmuştu: * Gazetenin malî yapısı, medya mülkiyet kimliği şeffaf değildi. Teorik olarak Alkım Yayınevi gazetenin sahibi görünüyordu. Ne var ki, o günlerde, tüm yayıncıların çok iyi bildiği üzere, Alkım Yayınevi’nin kâğıtçı, ciltçi, matbaacı ve dağıtımcılar başta olmak üzere uçan kuşa borcu vardı. Yeni bir gazete kurmak için gerekli olan sermaye nereden, nasıl, ne zaman gelmişti? Taraf’ın sahibi ve yöneticileri bu sorulara son altı yıl içinde

KANKA GİBİ BUNLAR!

SAVA Ş /MEDYA İ L İŞ K İ LER İ HAKKINDA ÜÇ KONU Bu yazıda üç konu üzerinde durmaya/tartı ş maya çalı ş aca ğ ım: + İ lk ça ğ larda da sava ş lardan önce hazırlanma dönemi vardı. + Bugünkü egemen medya neden sava ş yanlısı? + Sava ş çı medyaya kar ş ı neler yapabiliriz? Kanka gibi olanlar, savaşla medya...  Elimizde bilgisi/belgesi yok ama, Habil’le Kabil kapışmadan önce mutlaka o mahallede bazı söylentiler çıkmıştır. -          Habil, Kabil’i öldürecekmiş! -          Kabil’in eli de armut toplamıyor herhalde… Her savaşın öncesinde mutlaka bir hazırlık(Medya)  dönemi  var Savaş,  kitlesel+örgütsel şiddetin en üst aşaması ise, bu son raddeye gelmeden önce mutlaka bir dizi gelişme/aşama cereyan ediyor. Öyle pat diye savaşa girilmiyor. Hazırlık aşaması var. Laf atma ile başlayabilir, şiddet tehditleri ile devam edebilir, rakibi karalamak/küçük düşürmek de ön aşamalardan biri. Meşhurdur ‘Sözün bittiği yer’ deyimi. Ondan sonra insanların sesi kısı

ALTI FARKLI ECE AYHAN GEÇTİ YALI HAN’DAN

  Çanakkale’de bir arayan gelen sıkı Ece Ayhan okurları bu yıl ‘Şiir ve Sinema’ temasını tartıştı. Zengin çağrışımlı görselliğin hem teorik hem pratik olarak değerlendirildiği  sunumlarda Ece Ayhan’a ait anılar da gündeme geldi. Geçen Cumartesi, 1 Aralık günü, Çanakkale’de gök gürültüsü, şimşekler ve müthiş bir yağmur vardı. Bu menfi hava durumuna rağmen saat 13.00’e geldiğimizde Yalı Han’ın üst katındaki küçük salonda 60-70 kişi bir araya gelmişti. Ece Ayhan Sivil Girişimi (EASG) şairi yitirdiğimiz 2002 yılından bu yana, yani on yıldır çeşitli etkinlikler düzenliyor. Bu yıl da ‘Ece Ayhan: Şiir ve Sinema Buluşması’ vardı. Salona bakınca, genç-yaşlı, kadın-erkek karışık bir kitle görünüyordu. Az da olsa öğrenciler gelmişti, Ece’nin Çanakkale’deki eşi-dostu oradaydı, Istanbul’dan gelen Ece Ayhan okurları heyecanlıydı, sonuç olarak birbirini kolayca anlayabilecek bir insan topluluğu…Hepsi Ece’nin dilini bilen insanlar… Ben iki oturum boyunca moderatörlük yaptığım için gerek konu

HAKLILIĞIN İNADI/ERDOĞAN’IN İNADI

  Siyasi ve barışçı bir mücadele aracı olarak açlık grevi, ölüm orucuna dönüşürken Erdoğan gayrı ciddi bir şekilde BDP’yi suçlamayı sürdürüyor. Kürt cenahı bir yandan eylemin haklılığını ve meşruluğunu anlatmaya çalışırken bir yandan da ölümleri engellemek için çare arıyor. Birkaç kulak duyar gibi ama idam  propagandacısı Erdoğan’ın kapısı kör! 1 2 Eylül günü ‘süresiz ve dönüşümsüz’ açlık grevine başlayan ilk grup iki ayı doldurdu ve kritik aşamaya çok yaklaştı.  Artık ölüm orucu niteliğine bürünen hareketin ilk başladığı beş cezaevinden maalesef ölüm haberlerinin gelme tehlikesi yüksek. Bu aşamada öncelikli olarak birkaç  konu ön plana çıkıyor: -           Hükümet, devlet denetiminde olan, yani insanların can güvenliğini sağlamakla sorumlu olduğu resmi bir mekandan tabut çıkmasının kendisini içte ve dışta ne kadar güç duruma düşüreceğini bildiği için, şimdiden grevcilere müdahale ederek zorla besleme seçeneğini gizlice de olsa gündeme getiriyor. Hukuka, yasaya, uluslararası te

NEFRET SÖYLEMİ ÜZERİNE

  Her şeyin atomize olduğu günümüzde, giriş-gelişme-sonuç ya da tez-antitez-sentez yaklaşımlarına uyamadan Nefret Söylemi hakkında güncel ama kısa, parçalı gözlem, düşünce ve hatırlatmalar: ·         ·       Herhangi bir konuya girişirken önce tarihine bakmak gerek. Nefret Söylemi deyiminin ilk kullanılış tarihi 1994, mekanı  Ruanda Soykırımı. Dolayısıyla nispeten yeni. ·         ·       Hollandalı Marksist semiolog Teun A. Van Dijk,  Ekim ortasında Bilgi Üniversitesindeki konferansında hatırlattı: Mealen. Nefret Söylemi, ‘Ben seni sevmiyorum. Ben senden nefret ediyorum’dan çok öte bir olgu. Çünkü fikir ya da hissiyat ifade ederken, tekil ya da çoğul bir grubu hedef almak, ve ondan nefret ederken ona şiddet uygulama amacı gütmek lazım. Kısacası kimseyi sevmek zorunda değilsin. İstediğin kişi kurum ya da tutumdan nefret edebilrsin. Çünkü insanlık hali…Ama hiç kimseye sözle şiddet uygulayamazsın. Kimseye söz ya da yazıyla, ya da resimle, heykelle, enstalasyonla… şiddet uygu

ÇOK GÜNCEL BİR TEVFİK FİKRET

        Hıfzı Topuz’un son kitabı ‘Elbet Sabah Olacaktır’, sıradan bir Tevfik Fikret biyografisi ya da portresi değil. Romanse edilmiş bu yaşamöyküsünde  günümüze envai çeşit göndermeler var. Hıfzı Topuz’un son kitabı ‘Elbet Sabah Olacaktır’, ‘Özgürlük şairi Tevfik Fikret’in romanı…’ altbaşlığını taşıyor.  Büyük şair, büyük özgürlükçü ve büyük Galatasaraylı Fikret’in romanse edilmiş hayat öyküsü, bize bir yandan Osmanlı’nın çöküş yıllarındaki entelektüel, siyasi ve edebi hayattan kesitler gösteriyor, bir yandan da okura sık sık günceli çağrıştıran pasajlar sunuyor. Türkiye gibi az yazan, az okuyan bir ülkede,  kendi geçmişiyle sorunlu, ayrıca da kendi geçmişinin pek bilincinde  –ve bilgisinde- olmayan bir toplumda, Tevfik Fikret gibi önemli bir şahsiyeti özellikle genç kuşaklara tanıtmak önemli bir görev. Topuz, akıcı  uslubu, malzemeyi iyi sentezlemesi  sayesinde karşımıza  pek hoş, aynı zamanda  gerçekçi bir Tevfik Fikret çıkarıyor. Son dönemlerde özellikle Fransa’da ge