Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mesele Dergisinde Söyleşi

-Samandağ izlenimleriyle başlayalım istersen. Gerçi izlenimlerin birdirbir.org sitesinde yayımlandı, ama medyanın Antakya’daki iki kampta yaşananları adli olaylar olarak sunmasının dışında neler olup bittiğine dair pek bilgimiz yok. Suriye’de yaşanan çatışmalar, kampların varlığı ve kamplardaki hayat Samandağ’a nasıl yansıyor? ·         Evet çok ilginç. Kampların bulunduğu   Antakya Samandağ, Reyhanlı, Yayladağ ya da Antep İslahiye’de yaşamayan insanlar, Suriyeli mülteciler konusundaki bilgileri   televizyon ve gazetelerden öğreniyor. Bu bilgiler ise saydığım yörelerde, sahadaki bilgilerden çok farklı, hatta neredeyse zıt. Esad yanlısı/Muhalif ayrıca Nusayri/Sünni gibi kutuplaşmalar var. Ama en önemli bölünme, AKP’nin Suriye’ye bakışı ile   Antakyalının bakışı arasında. Antakyalı dediğimde,   1939’dan bu yana başka bir devletin toprakları içinde yaşasalar da,    özellikle Halep ile kardeş şehirlikten de öte yoğun bir ilişki içinde olan Antakyalılardan , Arapça konuşa

Türk Medyasının Suriye Fiyaskosu

ÖNYARGI, CEHALET, KİBİR  BİR DE İKTİDARDAŞLIK  (*) ·              Türkiye okuru, Suriye konusunda ne geçmişte ne de bugün  doğru dürüst bilgilendirildi. Bu, kasıtlı olarak yapıldı. En uzun  kara sınırımız olan komşumuz hakkında, bize oranın gerçekleri değil,  Ankara’nın yani Erdoğan-Davutoğlu’nun tercihleri sunuluyor.  Arap ve Batı Medyası ise tamamen farklı bir manzara sunuyor. Hele  bir de Antakya, Samandağ, Reyhanlı  ya da İslahiye civarında  dolaşıp insanlarla konuşsanız… Aslında, politikada ya da diplomaside,   hiç bir şey birdenbire meydana gelmiyor. Siyasal, toplumsal, ekonomik, ideolojik her değişim ya da dönüşümün ön belirtileri, işaret ve habercileri, okumasını bilen gözlemciler için, değişimden/dönüşümden bir süre önce zaten su yüzüne çıkıyor. Arap Baharı adı verilen toplumsal/siyasal patlamanın başlamasıyla, Tunus, Libya ve Mısır’daki gelişmelerin ardından,   Suriye’nin de adı listeye girmeye başlamıştı. Daha Baba Esad döneminden beri, Suriye’de klasik anl

BİZ NİYE MUTSUZUZ ? (*)

(*) C umhuriyet gazetesinden Mustafa Kemal Erdemol’un Muhafazakarla ş ma dizisi için yöneltilen sorulara yanıtlar. Bu yazı Cumhuriyet gazetesinin 25.08.2012 tarihli sayısında yayınlandı . 1)Sizce Türkiye'de muhafazakarlaşma hayatta nasıl tezahür ediyor?  Muhafazakarlaşma Türkiye’de bir süredir, en çok, önce siyasal sonra toplumsal/kültürel hayatta,  sağcı, gerici  fikirlerin dini değerlerle birlikte  yüceltilmesi şeklinde tezahür ediyor. Teorik/akademik bir deyim olan muhafazakarlaşma adı altında, kişisel, toplumsal ve siyasal özgürlükler,‘ayıp’, ‘günah’, ‘yasak’  olarak ilanediliyor, algılanıyor ve uygulanıyor. Solculuk, demokrasi, estetik, sanat, düzen karşıtlığı  kargılanıyor.Muhafazakarlık, egemen ideoloji haline geldikçe,  küreselleşmenin neo-liberalizmiyle birlikte ‘tekfikir’ olarak yerleşmeye çalışıyor. 2) Muhafazakarlaşma en çok da "öteki"ler için tehlike yaratıyor; Türk, erkek, Sunni olmayanlar için... Bu durum azınlıkların yaşamına nasıl yansıy

TEK GERÇEK RESMİ GERÇEK Mİ?

·         Antep’deki saldırıyı devlet iki günde çözüverdi: Vali’ye inanacak olursak bir de   bombalı aracı olay yerine getiren yakalanınca   iş tamamen bitecek. Bu, işin resmi yanı.   Belki de hepsi doğru. Ama medya ne yaptı bu süreçte? Ne yapması gerekiyordu? Gaziantep’deki   terör   saldırısı ve sonrasının Türk egemen medyası tarafından izlenip aktarılmasında, her zaman olduğu gibi, bir çok sorun var. Öncelikle,   medya, saldırının hemen sonrasında, üstelik resmi yetkililer henüz bir açıklama yapmamışken, failin PKK olduğunu yazdı.   Dr.Esra Arsan’ın bu konuda ANF’de yayınlanan saptama ve görüşleri önemli. Ortada hiçbir iz, bilgi, belge bulunmamasına rağmen ‘olağan zanlı’ PKK, ‘herhalde yine onlar yapmıştır’ yaklaşımıyla suçlandı. Bu olayda PKK’nın hemen fail olarak saptanıp belirlenmesi – ki gerçekte de olabilir- bir başka açıdan da önemli. Çünkü bu terör saldırısının faili PKK değilse, ikinci şüpheli olan Suriye Muhaberatı gündeme gelecekti.   AKP’nin 2 numarası konumu

ESKİ ASİ/YENİ ASİ

Galatasaray’ın ‘asi’ futbolcusu Engin Baytar’ın    Ferrari’si ile korkunç bir kaza yaptığı haberini, Metin Kurt, bu sabah    (24 Ağustos Cuma) gazetelerde herhalde okuyamadı. Çünkü Metin, Spartaküs’ün ve Di Stefano ile Metin Oktay’ın yanına doğru yolculuğa çıkmıştı. Çok uzun bir dönem ‘Asi’ sıfatı öncelikle ve esas olarak Metin Kurt için kullanılırdı. 1966 yılında başlayıp 1979 yılında sona eren futbol hayatında, Metin Kurt kadar renkli futbolcu pek gelmedi. Onun Ferrari’si yoktu, öyle zırt pırt    kırmızı kartla sahadan atılmazdı, aksine hem futbolu hem şahsiyeti son derece ince, nazik ve efendiydi.    80’li yıllarda önce Spor-Sen’i    sonra Devrimci Spor Emekçileri Sendikasını kurdu. Endüstriyel     futbola karşı mahalle futbolunu, ‘6’da devre, 12’de biter, 3 korner bir penaltılı baklava’ maçlarını savundu.    Klüplerdeki    ağalara karşı oyuncuların sigorta, emeklilik,    parasız izin    gibi sosyal koşulları için mücadele etti.    Aslında Türkiye’nin erken bir    Jean Marc

Çözemezsen çözülürsün

birdirbir.org'da mavi daktilo   Başbakan Erdoğan, PKK’nin 23 Temmuz’da başlayıp hâlâ devam eden Şemdinli eylemi konusunda, bugüne kadar ayrıntılı resmî açıklama yapılmamış olması dolayısıyla, konuya ilişkin doğru dürüst haber yayınlamayan medyayı eleştirdi. Bilmeyen de sanır ki, Türk medyası, esas olarak, Şemdinli konusunda PKK’yi öven yayınlar yaptı, TSK’yı kınadı, hükümeti eleştirdi. Egemen medyanın susarak da olsa Erdoğan’a destek vermesini yeterli bulmayan başbakan, medyaya yönelik tehditlerini geçen gün atv’deki konuşmasında da sürdürdü. Tabii kendi mekânında; yandaş gazetecilerden hiçbiri de, sadece mesleklerini savunmak adına bile olsa, kalkıp en küçük bir itirazda bulunmadı. Konu mankenleri… Şemdinli meselesinde, PKK’ye yakın medya organları, gerek taktik, gerekse stratejik, yani siyasî açıdan da kendi görüşlerini yeteri kadar ayrıntılı bir şekilde aslında mayıs ayından bu yana yayınladı. Suriye, İran ve Irak’taki gelişmeleri izleyenler de, Kürt dünyasını biraz ol