Ana içeriğe atla

Kayıtlar

BİZ NİYE MUTSUZUZ ? (*)

(*) C umhuriyet gazetesinden Mustafa Kemal Erdemol’un Muhafazakarla ş ma dizisi için yöneltilen sorulara yanıtlar. Bu yazı Cumhuriyet gazetesinin 25.08.2012 tarihli sayısında yayınlandı . 1)Sizce Türkiye'de muhafazakarlaşma hayatta nasıl tezahür ediyor?  Muhafazakarlaşma Türkiye’de bir süredir, en çok, önce siyasal sonra toplumsal/kültürel hayatta,  sağcı, gerici  fikirlerin dini değerlerle birlikte  yüceltilmesi şeklinde tezahür ediyor. Teorik/akademik bir deyim olan muhafazakarlaşma adı altında, kişisel, toplumsal ve siyasal özgürlükler,‘ayıp’, ‘günah’, ‘yasak’  olarak ilanediliyor, algılanıyor ve uygulanıyor. Solculuk, demokrasi, estetik, sanat, düzen karşıtlığı  kargılanıyor.Muhafazakarlık, egemen ideoloji haline geldikçe,  küreselleşmenin neo-liberalizmiyle birlikte ‘tekfikir’ olarak yerleşmeye çalışıyor. 2) Muhafazakarlaşma en çok da "öteki"ler için tehlike yaratıyor; Türk, erkek, Sunni olmayanlar için... Bu durum azınlıkların yaşamına nasıl yansıy

TEK GERÇEK RESMİ GERÇEK Mİ?

·         Antep’deki saldırıyı devlet iki günde çözüverdi: Vali’ye inanacak olursak bir de   bombalı aracı olay yerine getiren yakalanınca   iş tamamen bitecek. Bu, işin resmi yanı.   Belki de hepsi doğru. Ama medya ne yaptı bu süreçte? Ne yapması gerekiyordu? Gaziantep’deki   terör   saldırısı ve sonrasının Türk egemen medyası tarafından izlenip aktarılmasında, her zaman olduğu gibi, bir çok sorun var. Öncelikle,   medya, saldırının hemen sonrasında, üstelik resmi yetkililer henüz bir açıklama yapmamışken, failin PKK olduğunu yazdı.   Dr.Esra Arsan’ın bu konuda ANF’de yayınlanan saptama ve görüşleri önemli. Ortada hiçbir iz, bilgi, belge bulunmamasına rağmen ‘olağan zanlı’ PKK, ‘herhalde yine onlar yapmıştır’ yaklaşımıyla suçlandı. Bu olayda PKK’nın hemen fail olarak saptanıp belirlenmesi – ki gerçekte de olabilir- bir başka açıdan da önemli. Çünkü bu terör saldırısının faili PKK değilse, ikinci şüpheli olan Suriye Muhaberatı gündeme gelecekti.   AKP’nin 2 numarası konumu

ESKİ ASİ/YENİ ASİ

Galatasaray’ın ‘asi’ futbolcusu Engin Baytar’ın    Ferrari’si ile korkunç bir kaza yaptığı haberini, Metin Kurt, bu sabah    (24 Ağustos Cuma) gazetelerde herhalde okuyamadı. Çünkü Metin, Spartaküs’ün ve Di Stefano ile Metin Oktay’ın yanına doğru yolculuğa çıkmıştı. Çok uzun bir dönem ‘Asi’ sıfatı öncelikle ve esas olarak Metin Kurt için kullanılırdı. 1966 yılında başlayıp 1979 yılında sona eren futbol hayatında, Metin Kurt kadar renkli futbolcu pek gelmedi. Onun Ferrari’si yoktu, öyle zırt pırt    kırmızı kartla sahadan atılmazdı, aksine hem futbolu hem şahsiyeti son derece ince, nazik ve efendiydi.    80’li yıllarda önce Spor-Sen’i    sonra Devrimci Spor Emekçileri Sendikasını kurdu. Endüstriyel     futbola karşı mahalle futbolunu, ‘6’da devre, 12’de biter, 3 korner bir penaltılı baklava’ maçlarını savundu.    Klüplerdeki    ağalara karşı oyuncuların sigorta, emeklilik,    parasız izin    gibi sosyal koşulları için mücadele etti.    Aslında Türkiye’nin erken bir    Jean Marc

Çözemezsen çözülürsün

birdirbir.org'da mavi daktilo   Başbakan Erdoğan, PKK’nin 23 Temmuz’da başlayıp hâlâ devam eden Şemdinli eylemi konusunda, bugüne kadar ayrıntılı resmî açıklama yapılmamış olması dolayısıyla, konuya ilişkin doğru dürüst haber yayınlamayan medyayı eleştirdi. Bilmeyen de sanır ki, Türk medyası, esas olarak, Şemdinli konusunda PKK’yi öven yayınlar yaptı, TSK’yı kınadı, hükümeti eleştirdi. Egemen medyanın susarak da olsa Erdoğan’a destek vermesini yeterli bulmayan başbakan, medyaya yönelik tehditlerini geçen gün atv’deki konuşmasında da sürdürdü. Tabii kendi mekânında; yandaş gazetecilerden hiçbiri de, sadece mesleklerini savunmak adına bile olsa, kalkıp en küçük bir itirazda bulunmadı. Konu mankenleri… Şemdinli meselesinde, PKK’ye yakın medya organları, gerek taktik, gerekse stratejik, yani siyasî açıdan da kendi görüşlerini yeteri kadar ayrıntılı bir şekilde aslında mayıs ayından bu yana yayınladı. Suriye, İran ve Irak’taki gelişmeleri izleyenler de, Kürt dünyasını biraz ol

HAKİKİ ŞİDDET/SAHTE HABER

<     Diyarbakır’da 14 Temmuz Cumartesi  günü olay çıkmadı. Polis milletvekillerine şiddet uyguladı. AKP devletinin medyası akşam bu haberi nasıl gördü/görmedi?   14 Temmuz günü Diyarbakır’da BDP’nin düzenlemek istediği miting Valilik tarafından yasaklandı.  AKP devleti bu tutumuyla ‘İleri Demokrasi’ ve ‘Sivil Anayasa’dan ne anladığını somut olarak göstermiş oldu. E rdoğan, ‘Zana’ya mahalle baskısı var’ dedi, ertesi gün de mahalle baskısı yapmakla itham ettiği BDP’nin mitingini yasakladı. İktidar, BDP’nin özellikle de Diyarbakır’daki kitle desteğinin daha görünür bir hale gelmesinden çekiniyor olsa gerek. Keza iktidar, Kürt meselesi konusunda hala acemilikler ve beceriksizlikler içinde kıvranan tutumunun kınanmasını da istemiyor herhalde. Bu durumda ne yapmalı? Yasakla mitingi olsun bitsin! Çünkü miting yasaklanınca AKP,  Kürt seçmenlerin  gözünde itibar mı  kazanacak? Yoksa beceriksiz Açılım programının  beceriksiz olduğu mu unutulacak?  Bu yasaklama, basın açıklaması yapm

Keskin sirke

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın medya ile bir sorunu var. Önce “tasmalılar” dedi, yetmedi, bu hafta başında da “dalkavuklar”, “satılmışlar” diyerek alenen hakaret etti. Bilmeyen de sanır ki, Türkiye’de başbakanı, hükümeti, siyasî iktidarı yerden yere vuran, çok ağır eleştiriler yapan bir medya var. Elhamdülillah medyamız Beyefendi’nin dümen suyundadır. Doğan, Karamehmet, Şahenk bir şekilde susturuldu, diz çöktürüldü. Arada sırada hükümet yanlısı gazetelerde zıpçıktılık yapan olursa —hello Andrew Finkel, merhaba Ali Akel— onları da kızağa çekmesini bilir bu aziz millet. Saysam hepsini, yer kalmayacak, Ruşen, Banu, Can… ve son olarak Ayşenur. Ahmet’le Nedim’i de bunlar mı içeri almıştı, yoksa Hizmet taifesi mi? Peki ya KCK adıyla mesleklerini ifa etmeleri engellenen Kürt arkadaşlar ne olacak? Olmaz olsun böyle Hizmet! Ciddi muhalefet yapacak gazeteci kalmadı aslında. Yine de çok umutsuz olmamak gerek. Sözcü, Yurt, Aydınlık türü muhalefeti bir kenara bırakacak olursak (ki bırak

Çirkin ve kalabalık ülkem

Sıla sendrom U “Siz tabii içeriden, bizim gördüğümüz gibi göremiyorsunuz. Durum aslında feci… Bak mesela sen yabancı basını izlersin, değil mi? Son bir yıl içinde herhangi ciddi bir gazetede Erdoğan’ı öven bir yazıya rastladın mı? Oysa ki neredeyse on yıldır yere göğe koyamıyorlardı Boğaziçi’nin bu ‘Sessiz Devrimci’sini…” Benim mektepten kırk yıllık arkadaşım ve en az otuz yıldır yurtdışında yaşayan dostum böyle konuşuyor: “Bak benim çocuklarım, biri liseyi, biri de üniversiteyi bitirdi bu yıl, iki yıldır yazın tatile Türkiye’ye gitmek istemiyorlar.” Sadece o değil, son olarak on günlük Lüksemburg – Brüksel gezisinde bizden kime rastladıysam kaygılı. Hem de salt memleket ya da kendileri açısından değil:           – Hayrola, sen de buralara yerleşmek için mi geldin?           - Kendine acımıyorsan çoluğuna çocuğuna acı, bari onlar kurtulsun.           - Senin hanım da ateş püskürüyordur herhalde olup bitenlere.           - Valla gel buraya, bizim şirkette iyi bir p