Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çözemezsen çözülürsün

birdirbir.org'da mavi daktilo   Başbakan Erdoğan, PKK’nin 23 Temmuz’da başlayıp hâlâ devam eden Şemdinli eylemi konusunda, bugüne kadar ayrıntılı resmî açıklama yapılmamış olması dolayısıyla, konuya ilişkin doğru dürüst haber yayınlamayan medyayı eleştirdi. Bilmeyen de sanır ki, Türk medyası, esas olarak, Şemdinli konusunda PKK’yi öven yayınlar yaptı, TSK’yı kınadı, hükümeti eleştirdi. Egemen medyanın susarak da olsa Erdoğan’a destek vermesini yeterli bulmayan başbakan, medyaya yönelik tehditlerini geçen gün atv’deki konuşmasında da sürdürdü. Tabii kendi mekânında; yandaş gazetecilerden hiçbiri de, sadece mesleklerini savunmak adına bile olsa, kalkıp en küçük bir itirazda bulunmadı. Konu mankenleri… Şemdinli meselesinde, PKK’ye yakın medya organları, gerek taktik, gerekse stratejik, yani siyasî açıdan da kendi görüşlerini yeteri kadar ayrıntılı bir şekilde aslında mayıs ayından bu yana yayınladı. Suriye, İran ve Irak’taki gelişmeleri izleyenler de, Kürt dünyasını biraz ol

HAKİKİ ŞİDDET/SAHTE HABER

<     Diyarbakır’da 14 Temmuz Cumartesi  günü olay çıkmadı. Polis milletvekillerine şiddet uyguladı. AKP devletinin medyası akşam bu haberi nasıl gördü/görmedi?   14 Temmuz günü Diyarbakır’da BDP’nin düzenlemek istediği miting Valilik tarafından yasaklandı.  AKP devleti bu tutumuyla ‘İleri Demokrasi’ ve ‘Sivil Anayasa’dan ne anladığını somut olarak göstermiş oldu. E rdoğan, ‘Zana’ya mahalle baskısı var’ dedi, ertesi gün de mahalle baskısı yapmakla itham ettiği BDP’nin mitingini yasakladı. İktidar, BDP’nin özellikle de Diyarbakır’daki kitle desteğinin daha görünür bir hale gelmesinden çekiniyor olsa gerek. Keza iktidar, Kürt meselesi konusunda hala acemilikler ve beceriksizlikler içinde kıvranan tutumunun kınanmasını da istemiyor herhalde. Bu durumda ne yapmalı? Yasakla mitingi olsun bitsin! Çünkü miting yasaklanınca AKP,  Kürt seçmenlerin  gözünde itibar mı  kazanacak? Yoksa beceriksiz Açılım programının  beceriksiz olduğu mu unutulacak?  Bu yasaklama, basın açıklaması yapm

Keskin sirke

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın medya ile bir sorunu var. Önce “tasmalılar” dedi, yetmedi, bu hafta başında da “dalkavuklar”, “satılmışlar” diyerek alenen hakaret etti. Bilmeyen de sanır ki, Türkiye’de başbakanı, hükümeti, siyasî iktidarı yerden yere vuran, çok ağır eleştiriler yapan bir medya var. Elhamdülillah medyamız Beyefendi’nin dümen suyundadır. Doğan, Karamehmet, Şahenk bir şekilde susturuldu, diz çöktürüldü. Arada sırada hükümet yanlısı gazetelerde zıpçıktılık yapan olursa —hello Andrew Finkel, merhaba Ali Akel— onları da kızağa çekmesini bilir bu aziz millet. Saysam hepsini, yer kalmayacak, Ruşen, Banu, Can… ve son olarak Ayşenur. Ahmet’le Nedim’i de bunlar mı içeri almıştı, yoksa Hizmet taifesi mi? Peki ya KCK adıyla mesleklerini ifa etmeleri engellenen Kürt arkadaşlar ne olacak? Olmaz olsun böyle Hizmet! Ciddi muhalefet yapacak gazeteci kalmadı aslında. Yine de çok umutsuz olmamak gerek. Sözcü, Yurt, Aydınlık türü muhalefeti bir kenara bırakacak olursak (ki bırak

Çirkin ve kalabalık ülkem

Sıla sendrom U “Siz tabii içeriden, bizim gördüğümüz gibi göremiyorsunuz. Durum aslında feci… Bak mesela sen yabancı basını izlersin, değil mi? Son bir yıl içinde herhangi ciddi bir gazetede Erdoğan’ı öven bir yazıya rastladın mı? Oysa ki neredeyse on yıldır yere göğe koyamıyorlardı Boğaziçi’nin bu ‘Sessiz Devrimci’sini…” Benim mektepten kırk yıllık arkadaşım ve en az otuz yıldır yurtdışında yaşayan dostum böyle konuşuyor: “Bak benim çocuklarım, biri liseyi, biri de üniversiteyi bitirdi bu yıl, iki yıldır yazın tatile Türkiye’ye gitmek istemiyorlar.” Sadece o değil, son olarak on günlük Lüksemburg – Brüksel gezisinde bizden kime rastladıysam kaygılı. Hem de salt memleket ya da kendileri açısından değil:           – Hayrola, sen de buralara yerleşmek için mi geldin?           - Kendine acımıyorsan çoluğuna çocuğuna acı, bari onlar kurtulsun.           - Senin hanım da ateş püskürüyordur herhalde olup bitenlere.           - Valla gel buraya, bizim şirkette iyi bir p

KENT AYNI İNSANLAR AYNI AMA DÜNYA DEĞİŞMİŞ(3)

40 Yıl Sonra Aix-Marseille(3 yani son) 15-20 Mayıs tarihleri arasında çok güzel bir Aix-Marseille gezisi yaptık. Geçmişi yad ettik, bugünleri konuştuk, gelecekten de söz ettik biraz…Bu son kalem daha çok çocuk ve torunlarımızın ilgi alanına girse de… Son gün    Marsilya’da hakiki turistler gibi gezindik. Vapurlara binip    adalara gittik, sonra da kent merkezindeki turistik trenciğe binip ‘tarihi ve turistik’ mekanları gezdik ve akşam kaçınılmaz olarak, Marsilya’nın geleneksel balık çorbası ‘Bouillabaisse’ ziyafetine gittik. Öğrenciyken, galiba vaktin yok, paran da olmuyor, 30-40 yıl önce önünden geçtiğimiz mekanlardan bu kez ellerimizde fotograf kameralarıyla rahat, mutlu, huzurlu geçiverdik. Bir gün önceki Aix akademik gezisinin son durağı ise Maison des Sciences de l’Homme    (MSH- Beşeri Bilimler Evi) oldu. Şehrin biraz kenarında akademik bir merkez. Aix’in coğrafi ve siyasi konumu nedeniyle bu bilim ocağı kendini Akdeniz, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya adamış. Mesela bi

ÇOK ŞEY DEĞİŞMİŞ TABİ Kİ…

40 YIL SONRA AİX-MARSEİLLE (2) Roger Establet Fransa’nın önemli sosyologlarından biri. Vakti zamanında Louis Althusser ile birlikte ‘Kapitali    Okumak’ başlıklı kitabı yazdı. Uzmanlık alanı eğitim sosyolojisi. Zaten bu nedenle de    Aix’de tahsil (Ve tabi ki terbiye) görmüş Türkiyeli öğrenciler ile ilgileniyor. Bir projesi de var: Aix’de okuyan öğrencilerin akademik ve mesleki serüvenleri, Aix’in bu güzergahtaki rolü… İlk gün bizi önce Edebiyat fakültesinin Sosyoloji Bölümüne öğleden sonra da eski şehir merkezindeki Siyasal Bilgiler Okuluna götürdü. Götürdü derken her şeyi önceden hazırlamış, bu iki akademik birimde zaten yine onun eski öğrencileri müdür filan olmuş, bizi böyle resmi bir heyet gibi karşıladılar, kurumları ve geçmişleri hakkında ayrıntılı bilgi verdiler. Biz tabi işin geçmişini biliyoruz da bugününü ve yakın geçmişini de böylece öğrenmiş olduk. Sosyoloji bölümündeki toplantı sürerken bir fotografçı salona girdi iki kare    resim aldı. Meğerse bölge gazetes

40 YIL SONRA AİX-MARSEİLLE (1)

Önce Öğrenci, Sonra Profesör, Şimdi Turist  Yurtdışında okuyan çok insan vardır.    Türkiye’deki giriş sınavlarında başarılı olamayıp, baba parasıyla yurtdışına üniversite tahsili yapmaya gidenler…    Devletin ya da özel sektörün burslarıyla Avrupa’ya ABD’ye okumaya gidenler…      Vakti    zamanında Türkiye’de bulunmayan bazı yüksek öğrenim uzmanlık alanları nedeniyle yurtdışında okuyanlar...    ‘Almanya’da amcası’ olduğu için Hamburg’da okuyanlar… Çevrenize bakın ya da kimi kitapları karıştırın, ‘Kim kimdir?’    cinsi ansiklopedilerin sayfalarını karıştırın çok sayıda insanın Osmanlı'dan bu yana yurtdışında okuduğunu göreceksiniz. Türkiye’de liseyi bitirip üniversite okumaya yabancı bir kente gidenlerin ayrıntılı istatistikleri var mıdır bilmem ama bazı kentler çoğunlukla tercih edilen yabancı üniversite kentleri… Mesela Londra ya da Paris, tabi ki Berlin ama aynı zamanda Lozan, belki de Milano. Madrid’e gidenler de az değil. Osmanlı’nın Fransa’ya atadı