Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ODA TV ve Soner Yalçın

Türkiye’deki mevcut siyasal ve dolayısıyla medyatik kutuplaşmanın yanı sıra AKP’nin artık faşizanlaşmaya başlayan tutumu nedeniyle bir dizi ilke ve değer önemsizleşti, polemiklerle tartışılır, sorgulanır oldu. Bu ilke ve değerlerin en önemlisi de hukuk ve vazgeçilmez unsuru düşünce, ifade ve basın özgürlüğü. Polis, bir İnternet sitesinin merkezini basıyor, sitenin sahibi ile üç yöneticisini gözaltına alıyor. Bu baskın ve tutuklamanın nedenlerini anlamak isteyen herkes, sitenin yayınlarını inceler ve bir karara varabilir. Özellikle de son olarak yayınladıkları Yarbay Mustafa Dönmez/Zir Vadisi videolu haber çok manidar. Hukuka ve basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğu zaman, mağdurun, ‘Bizden mi yoksa karşı taraftan mı?’ olduğunu anladıktan sonra tutum almak, ilke ve değerlerin ne kadar erozyona uğradığını gösteriyor. Gazeteci, köşe yazarı gibi kimlikler taşıyan bazıları, Ergenekon bahanesiyle baskın ve gözaltını savunuyor. ODA TV’nin yayınlarına karşı iseniz, polisle savc

KEMALİZM, AKP’Yİ NEDEN ALTEDEMEZ?

• 88 yıllık resmi ideolojimiz çatırdamaya başlarken, yeni iktidar kendi çelişkili ideolojisini egemen kılmaya çabalıyor. Eskinin yeniye karşı direnişi henüz devam ediyor. Ama eski de yeni de demokrat da değil, cumhuriyetçi de…Bekir Çoşkun, istemeden bu mesajı veriyor kitabında. Son zamanlarda neredeyse adet oldu: İşten atılan gazeteci, hafif medya eleştirmeni kılığında başından geçenleri kitap olarak yayınlıyor. Son örnek Bekir Çoşkun’un ‘Başın Öne Eğilmesin’. (Bilgi Yayınevi, Ankara, Ocak 2011) Bu tür kitaplar, işten atılanların yeniden işe dönmesini sağlamıyor belki ama, hem Türk egemen medyasındaki patron-çalışan ilişkileri ve genel olarak medya manzaraları, hem de kitap yazarlarının mesleğe bakış açıları, siyasi kimlikleri, kültürel-ideolojik derinlikleri hakkında bilgi sahibi olmamıza yarıyor. Bekir Çoşkun, popüler bir köşe yazarı. Muhabirlikten, Ankara temsilciliğinden geldiği için de meslek erbabı sayılır. Kalemi kıvrak. Mizacı yumuşak, mizahı kimi zaman hoş bir meslekdaşımız.

GALATASARAY MI ERDOĞAN MI?

• Ali Sami Yen Spor Kompleksi TTArena’nın açılış töreni sırasında meydana gelen olaylar, spor-siyaset ilişkileri açısından göz açıcı. Medyatik açıdan da ilginç, çünkü sanal gerçekliğin güçlü Başbakanı, hakiki gerçeğin arenasında protestolar karşısında konuşma da yapamıyor, stadı da terk etmek zorunda kalıyor . Soğuk nedeniyle birinci yarının sonunda stadyumdan çıktık. Metrodan inince bir taksiye bindik. Bizim oğlanın üzerinde sarı-kırmızı forma, şapka olduğu için şoför anladı: -Abi helal olsun vallahi size! - Ne bakımdan yani? - Çok güzel stad olmuş. Televizyonda gördüm. Ben Fenerliyim ama ben bile çok sevindim. Gurur duydum. Şimdi herkes öyle uluorta konuşamıyor ya… - Bazı olaylar olmuş galiba… - Evet, oldu, Başbakan’ı bir güzel yuhaladılar! - Abi ben aslında onun için helal olsun size demiştim… Cumartesi gününden bu yana gazetelerde, televizyonlarda, İnternet sitelerindeki yayınları izlemeye çalışıyorum. Mail gruplarında çok hoş yorumlar var. Şimdi Liseli ve klüp üyesi biri olar

RTÜK Yasasındaki Değişiklikler

BBC Türkçe Servisi, 7 Ocak 2011 Cuma günü TSİ 18.00'deki yayının yaklaşık 20 dakikasını Macaristan, Türkiye ve İngiltere'de televizyon yayınlarını düzenleme ve denetleme yasa ve kurullarındaki gelişme ve işlevlere ayırdı. Türkiye'de RTÜK yasasının ilk 7 maddesinin değiştirilmesi konusunda, özel olarak Başbakanın yayın yasaklama yetkisi ile medya mülkiyetinde yabancı sermayenin payının yüzde 50'ye çıkarılması hakkında, Ragıp Duran'la yapılan söyleşiye http://www.bbc.co.uk/turkce/multimedya/2010/10/000001_bbcturkce_1800.shtml adresinden ulaşabilirsiniz.

Un, yağ, şeker kötü, aşçı da çapsız

Son dönemde bazı ünlü-ünsüz gazeteciler, yazarlar işlerinden oldu. Ne oldu? Gazete ve okur açısından ne değişti? Türk egemen medyasında, medya mülkiyeti, yayın politikası bağlamında kadronun, köşe yazarı ya da muhabirin işlevi konumu nedir? Türk egemen medyasında kadro yapısı, medyanın yayın politikaları ve çalışma yöntemleri üzerinde nasıl bir etkiye/ağırlığa sahiptir? Bu soruyu farklı bir şekilde de formüle edebiliriz: Medyanın olumsuzlukları, esas olarak kadronun olumsuzluklarından mı kaynaklanıyor? Yoksa, medyanın zaten kendisi yapısal olarak olumsuz olduğu için mi kadrolar niteliksiz ve düzeysiz? Türk egemen medyası üzerine yapılan mesleki ve akademik araştırmaların büyük bir çoğunluğu , medya mülkiyetinin bağımsız ve özgür olmadığını saptıyor. Medya kadroları hakkında, dikkate değer, kaale alınabilecek az sayıda çalışma var. Eskilerden Cumhuriyet muhabiri Asiye Uysal’ın TGC yayınları arasında çıkan araştırmasında, gazetelerde çalışan kadroların bir profili çıkarılmıştı.

Demokratik Özerkliğin Türkçe Medyası

• DTK’nın Demokratik Özerklik projesi/taslağı tartışmaya açıldı. Ama egemen medyanın kimi yapısal, kimi konjonktürel hastalıkları/olumsuzlukları nedeniyle memlekette doğru dürüst bir tartışma yok. Neden? Ne yapılabilir? Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 19 Aralık tarihinde Diyarbakır’da, Kürt meselesinin çözümü için, tartışılmak üzere bir belge /manifesto taslağı yayınladı. 5 sayfalık bu belgenin tam metnine ben bir tek ANF’nin internet sitesinde rastladım. O gün bugün özellikle akşamları televizyonlarda bu mesele hakkında tartışma programları yayınlanıyor. Gazetelerde de konuya ilişkin yığınla yazı, görüş, yorum yayınlandı. Ne var ki, tartışmaya açılan metin, tartışılmıyor. Çünkü - Bizde demokrat ve özgür bir tartışma kültürü halen gelişemedi. - Türkiye’de Kürt meselesi konusunda gerçek anlamda bağımsız uzman çok az, onlar da zaten televizyona pek çıkmıyor. - Tartışmak, bir konuyu tüm yönleriyle ele alıp, bazı kriterlere göre olumlu ve olumsuz yanlarını sergilemek anlamına geli

WİKİLEAKS: YENİ GLOBAL GAZETECİLİK

Sorun, bir diplomatik belge sızması/sızdırılması ya da ABD/Türkiye ilişkileri değil. Sorun çok daha derin ve uzun etkili: Devlet Sırrı nedir? Ne işe yarar? Bir devlet kendi yurttaşından hangi bilgiyi neden gizler? Devlet olmak için bilgi mülkiyeti tekeline sahip olmak şart mıdır? Wikileaks’in yayınladığı belgeler, hem hacmi/sayısı, hem de içeriği ve kökeni itibarıyla gazetecilik/habercilik açısından önemli bir milat oluşturuyor. Klasik/geleneksel gazetecilik, belki de 19. yüzyıldan bu yana, malumun ilanı değil, ‘’İktidar sahiplerinin kamudan/yurttaşlardan kasıtlı olarak gizledikleri, kamu değeri taşıyan bir dizi bilginin denetlenip değerlendirildikten sonra yayınlanması’’ olarak bilinir. Çünkü iktidar(lar) özellikle kendi aleyhlerindeki bilgileri gizlemeye çalışır, gazeteci ise bu bilgileri ortaya çıkarmakla sorumlu ve görevlidir. Gazeteciliğin, kamuyu/yurttaşları bilgilendirme işlevi de zaten, bilgi üzerinde mülkiyet tekeli kuran iktidarların bu tekelini ortadan kaldırmak, bilg