Ana içeriğe atla

Kayıtlar

EKŞİ’NİN İSTİFASI

Koskoca Hürriyet gazetesinin anlı-şanlı başyazarı bir hakaretle istifa ediyorsa bu olayda işin farklı cephelerine/boyutlarına bakmak gerekir. Türk basını için çok büyük bir kayıp değil ama yine de düşündürücü bir gelişme… Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin, yazdığı bir yazı sonucunda gazetesinden istifa etmesi (Ya da zorunda kalması), Türk egemen medyasında yazar-patron-siyasi iktidar ilişkileri konusunda yeni ve trajik bir örnek sunmasının yanı sıra Ekşi’nin mesleki kişiliğini de tartışmaya açtı. Ekşi’nin istifasının kuşkusuz çeşitli boyutları var, dolayısıyla istifa farklı perspektiflerle değerlendirilebilir, eleştirilebilir. Ben sadece iki boyut üzerinde duracağım. Birincisi yazar-iktidar ilişkileri, ikincisi de Ekşi’nin karmaşık mesleki kimliği. Ekşi’nin işvereni Aydın Doğan yıllar önce Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu’na verdiği bir mülakatta, Hürriyet gazetesini, ‘Devlet gazetesi’ olarak nitelemişti. Bu tanımlama daha önce bazı gazeteciler, medya uzmanları, akad

‘’MGK Kararları 1984’ü, davalar 1981’i andırıyor’’

29 Ekim 2010 YENİ ÖZGÜR POLİTİKA Deneyimli gazeteci Ragıp Duran, PKK’nin eylemsizlik kararının TSK’yi rahatsız ettiğini söyledi . Sorularımızı yanıtlayan Ragıp Duran, MGK’nin son kararlarına dikkat çekerek, PKK’ye ağırlık verilen iki sayfalık bildirinin, 1984’deki ve sonraki dönemdeki sıradan, klasikleşmiş bildirilere çok benzediği yorumunu yaptı. “Üstelik MGK toplantısı yetmemiş olsa gerek ki, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kuvvet komutanları bir zirve daha yapmışlar. Bu bildiri sayesinde AKP’nin İkinci Kürt Açılımı da ciddi herhangi bir adım gerçekleştiremeden sona ermiş oldu” şeklinde konuşan Duran, “MGK bildirisi ile TSK, AKP’ye mi mesaj gönderdi” sorusunu yöneltti. “PKK’nin eylemsizlik kararı kaçınılmaz olarak TSK’yı rahatsız etti” diyen gazeteci Ragıp Duran, bunun nedenini ise, “Çünkü bu karar saldırganın kim olduğu, savaşı kimin daha çok istediği konusunda belirli bir işaret ve adres gösteriyordu” sözleriyle açıkladı. TSK’nin ve AKP’nin Kürt meselesini esasen ve neredeyse sadece b

ÇIĞLIK ENİNDE SONUNDA DUYULUR

•Düşünce, ifade, basın özgürlüğü zor, karmaşık ve çok boyutlu bir süreç. Salt siyasal değil, ideolojik, tabusal, toplumsal duvarları da aşmak gerek. Globalleşme deniyor ya, AB hedefine yaklaşsak bile kar...Bu yazının başına gelecekler bile meçhul. Fransa. 80’li yılların sonu. Cumhurbaşkanı ‘solcu’ Mitterrand. Başbakan ise sağcı Chirac. Cohabitation (Birlikte yaşama) dönemi. O hafta kurt ve tilki Mitterrand, bir punduna getirip Başbakan’ı yine ofsaytta bırakan bir hamle yapmış. 68 Mayıs’ının garip medyatik ürünlerinden biri olan ‘Charlie Hebdo’da (Charles’ın Haftalık Dergisi) kapakta bir karikatür. Mitterrand, Chirac’ın arkasında, şaapıyor! François bu arada Jacques’ın kulağına, gülümseyerek, ‘Hani başın ağrıyordu!’ cinsinden bir söz sıkıştırıyor. Journal Bete et Mechant (Hıyar ve Haylaz Dergi) zaten piyasaya çıktığından beri neredeyse her hafta on-on beş davayla uğraşıyor, kimini kazanıyor, kimini kaybettiği için de tazminatlar filan ödüyor. Şimdi temiz Istanbul çocuğu

Savaş medyası ile barış sağlanamaz

Bu yazı 24 Ekim 2010 tarihli Birgün gazetesinde yayınlandı. Türk egemen medyası, Kürt meselesini bağımsız ve özgür bir şekilde izleyip aktarabiliyor mu? Neden? Bu medya niçin barış talep etmiyor? Gazetecilik/habercilik barışı sağlayabilir mi? Nasıl? Medyanın, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada, özellikle 1980’lerden bu yana, yani ilk başlarda ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak tanımlanan ve artık ‘Neo-liberal Dönem’ olarak bilinen dönemde, işlevi, amacı, hatta tanımı büyük ölçüde değişti. Eskiden, bugüne oranla daha fazla gerçekçi, daha fazla kamu yanlısı bir kimliğe sahip olan matbuat/basın, medyaya dönüştüğünden bu yana daha çok siyasi, iktisadi ya da askeri veya ideolojik iktidarın sözcüsü gibi davranmaya başladı. Geçmişte gazeteci-yazar olarak John Reed’in Sovyet Devrimi, Ernest Hemingway’in Balkan Savaşı, Albert Londres’un Birinci Dünya Savaşı, daha yakın geçmişte John Pilger ile Robert Fisk’in Ortadoğu konusunda yazdıklarını okuduğumuzda, çatışma bölgelerinde, savaş dönemlerinde

Birand'ın Geç Özeleştirisi

Duran: Medyatik gerçek yenildi Deneyimli gazeteci Ragıp Duran, Mehmet Ali Birand'ın Kürt sorununa ilişkin haberlerle ilgili "senaryoydu" itirafını ETHA'ya değerlendirdi. "Oldukça geç bir özeleştiri ve itiraf" diyen Duran, "Medyatik gerçek eninde sonunda hakiki gerçek karşısında yenilgiye mahkum" dedi. Etkin Haber Ajansı / 14 Ekim 2010 Perşembe, 12:50 İSTANBUL- Deneyimli Gazeteci Ragıp Duran, Mehmet Ali Biran'ın Kürt sorunundaki haberlerle ilgili "kendi hayal ürünümüz olan bir senaryo yazıyoruz ve kendimiz de inanır oluyoruz" şeklindeki itirafını ETHA'ya değerlendirdi. EGEMEN MEDYA BÜYÜK TAHRİFAT YAPTI Ragıp Duran, "Birand başından beri Kürt meselesini yakından takip eden, Türkiye basınında Yalçın Küçük'ten sonra Öcalan ile ilk röportajı yapan, Kürt meselesine ilişkin hem inceleme araştırma hem de bir muhabir gibi bizzat gidip olayı yakından takip eden kıdemli bir meslektaşımızdır. Ben o bakımdan Birand'ın dünkü yazısı

R A D İ K A L D E V R İ M ?

ESKİLERLE YENİ GAZETE • Aslında her yeni gazete, yeni bir ufuk, yeni bir dünya anlamına gelmeli. Ama hakikaten yeni ise. Eyüp Can’ın yönetimindeki ‘Devrimci’ Radikal ne kadar yeni? Hakikaten devrimci mi? Hatta radikal mi? Radikal gazetesi, Referans’la birleştikten sonra, ‘Radikal Devrim’ adıyla iddialı bir reklam kampanyası ardından piyasaya çıktı. Pazar günkü ilk sayıyı aldım, okudum. (Gerçi bir gazetenin ilk sayısı, yapılmak istenenleri muhtemelen en az yansıtabilen nüshasıdır ama yine de bir-iki esaslı ipucu verebilir/vermeli kimliği ve geleceği hakkında). Ben bu gazetede Devrim filan göremedim… Boyutun dışında önemli bir yenilik, bir fark bulamadığım gibi, reklam kampanyasının da aslında ciladan ibaret olduğunu gördüm. Üstelik de o reklam kampanyası ve tüm hazırlıklar bence yanlıştı. Eyüp Can’ı, gazete çıkmadan bir kaç gün önce, NTV Radyo’da Ruşen Çakır’ın Yazı İşleri programında dinledim. Ayşe Arman’a söylediklerini de okudum. Can, belli ki gazetecilik konusunda

ÖYLE HER GÖRÜŞ YAYINLANMAZ!

Son bir-iki hafta içinde Sabah ve Zaman’dan (Hayret!) muhabir arkadaşlar telefonla arayıp iki farklı konuda görüş istediler. Sabah’da yayınlanan, mealen ‘Merkez medya aks mı kaydırdı?’ başlıklı dizi için oturdum aşağıdaki kısa görüşü kaleme alıp gönderdim. Sonradan İnternet’de aradım yayınlamamışlar. Olabilir…Editoryal olarak böyle bir hakları var tabi ki…Ama bana bu konuda ne soracağını bilen muhabir ya da gazete yönetimi, herhalde benim aşağı yukarı ne yanıt vereceğimi bilse gerek. O zaman boş yere muhabiri ve beni meşgul etmeye gerek yok. ‘Bu adamın söyleyeceklerini biz yayınlayamayız zaten’ diye düşünüp zaman, emek yitirmeye gerek yok. Mesela bugün egemen medyada Ermeni meselesi ile ilgili bir soruşturma yapılsa, önce ve sonra, Taner Akçam ile Halil Berktay’ın görüşlerine başvurulmuyor değil mi? Zaman’daki muhabir arkadaş da, bir filmdeki tecavüz sahnesiyle ilgili olarak medyanın tutumu hakkındaki görüşümü sordu. Ek sorular da yöneltti. Yaklaşık 15-20 dakika konuştuk. İki gün so