Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Başbakan, Patron ve Köşe Yazarı

En komiği Başbakanı hala savunmaya çalışanlar. Kimi susarak kimi saçmalayarak. Düşüş, yerel seçimlerde başladı, halen devam ediyor. Medya tedavi edebilir mi? Başbakan Erdoğan’ın AKP İl Başkanlarına hitap ettiği konuşmayı, NTV stüdyolarında Ruşen Çakır ve Mirgün Cabbas’ın Yazı İşleri Programında izledim (26 Şubat, Cuma) . Bu program normal olarak 11.10 gibi yayına girecekti ancak Erdoğan’ın konuşması naklen yayınlandığı için biz stüdyoda hazır bir şekilde bekledik. Normalde konuşmadan kısa bir pasaj verilir sonra doğal yani programlanmış yayın akışına geçilir diye bekliyorduk. Bekle bekle sıra bir türlü bizim programa gelmedi. Üstelik Erdoğan İl Başkanlarına sıradan ve açık bir şekilde ajitasyon-propaganda yapıyordu. Hani öyle tüm milleti ilgilendiren bir konuşma olsa, sonuna kadar tümünü naklen yayınlamak anlamlı olabilir. Neyse biz yaklaşık bir saat bekledikten sonra, Erdoğan’ın da konuşması bitince, yayına girebildik. Çakır da çok esaslı bir giriş yaptı: ‘Burada bir saa

Hrant’ın Fransız Direnişçi Ağabeyi : MİSAK MANOUCHİAN (1906 ADIYAMAN- 1944 PARİS)

Express dergisinin 17 Şubat 2010 tarihli sayısındaki yazı 21 Şubat günü Fransa’da ‘Emperyalizme Karşı Uluslararası Direniş Günü’ olarak kutlanır. Çünkü 21 Şubat 1944 günü, Paris’te, Mont Valérien’de Gestapo, yabancı işçilerden kurulu 23 kişilik bir Direnişçi Grubunu kurşuna dizmişti. Grubun şefi, 1906 Adıyaman doğumlu marangoz, şair, komünist Misak Manuşyan’dı. Manuşyan grubu, Nazi İşgaline karşı mücadelesi ve nihayet kurşuna dizilmeleri, şiirlere (Louis Aragon), şarkılara (Leo Ferré), filmlere (Frank Cassenti), romanlara konu olan ünlü ‘Kızıl Afiş’, Fransa’da yabancı işçilerin Nazizme karşı mücadelesinin enternasyonalist simgesi. Misak’ın eşi, 1913 Istanbul doğumlu Meline, eşinin öldürülmesinden otuz yıl sonra kaleme kağıda sarılıp ‘Bir Özgürlük Tutsağı:Manuşyan’ kitabını yazmış. Misak’ı, bildiği kadarıyla ilkgençliğini, şairliğini, entelektüel yaşamını ve siyasal angajmanlarını, savaş öncesi Fransa’yı, Ermeni Direnişçileri, Ermeniliği anlatıyor. Bu arada kendi çocukluğunu ve g

HABER DEĞERİ OLAN AĞCA DEĞİL

Milliyet'in 25 Ocak 2010 tarihli sayısında, Derya Sazak'ın yönettiği Ombudsman sayfasında yayınlanan Medya-Ağca ilişkileri konusundaki değerlendirme, daha önce yayınladığım 'Ağca Medyası' başlıklı yazının yeni bir versiyonu. Bu sayfada ayrıca Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesinden değerli meslekdaşım ve arkadaşım Esra Arsan'ın da değerlendirmesi var.Bkz. http://www.milliyet.com.tr/agca-nin-pesinde/ombudsman/haberdetayarsiv/25.01.2010/1190207/default.htm?ver=80 (RD) Okur Temsilcisi sayfasını bu hafta medya analistlerine açıyoruz. İletişim Uzmanı Ragıp Duran, Le Monde’a ruhunu veren “ülkelerin layık olduğu medyaya sahip olması” anlayışından hareketle, Özal döneminden bu yana siyasi-ideolojik ilkelerden çok, iktisadi- mali ideallerin yüceltildiği bir mecrada Ağca’ya da “satan” bir obje olarak bakılmasını kaçınılmaz buluyor. Değerlendirmesi şöyle: “Türk yaygın medyasının Ağca’nın cezaevinden çıkışını izleyip aktarması sırasındaki tutumu vahim. Meseleye dört açıdan

GAZETECİYİ KİM TUTUKLAR? KİM KULLANIR?

• Taraf gazetesi ‘Balyoz Harekatı’ çerçevesinde TSK tarafından tutuklanacak ve kullanılacak gazetecilerin listesini yayınladı. Neden yanlış? Üstelik Taraf’ın tek yanlışı bu mu? Taraf gazetesi ‘Balyoz’ Harekatı çerçevesinde yayınladığı ‘belgelerden’ birinde, TSK planı uyarınca tutuklanacak gazeteciler ile yararlanılacak gazeteciler listesi yayınladı. Taraf, bir kez daha, kendisine yayınlanmak üzere iletilen bir dosyayı, içeriğini doğru dürüst incelemeden, gazetecilik mesleğinin şart koştuğu denetlemeleri yapmadan, haberde adı geçen kişilerin görüş ve onayını almadan, itham edilen kişilere danışmadan, onlara söz hakkı vermeden, olayların tarihsel boyutunu hatırlatmadan, yayınladığı bilgilerin inanılır/güvenilir olduğuna bakmaksızın olduğu gibi yayınlıyor. Taraf, böylelikle temel uğraşının gazetecilik olmadığını ısrarla vurgulamış oldu. Taraf’ın, yayın hayatına atıldığından bu yana, kamu çıkarını savunmak, okuru olup bitenden doğru, çok yanlı, inanılır, güvenilir ve hızlı bir ş

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

A Ğ C A M E D Y A S I : Hazin ve Haşin

www.gercekgundem.com’un sorusuna yanıt: A Ğ C A M E D Y A S I KAYITSIZ, DUYARSIZ, HAZİN VE HAŞİN! Türk egemen medyasının Ağca’nın cezaevinden çıkışını izleyip aktarması sırasındaki tutumu vahim. Çünkü kendi mesleğinin çok önemli bir mensubunu öldürmüş olan bir kişiye gösterilen önem, biçilen haber değeri ancak patolojik ölçütlerle değerlendirilebilir. Teknik ve mesleki olarak bakalım önce: Bunca kamera, foto muhabiri, muhabir ve yazar neden seferber ediliyor ki? Sıradan bir adliye haberi değil mi bu? Ajanslar izliyor, yetmez mi? Cezasını çekip bitiren (O da kesin değil!) hangi katil, dünyanın hangi ülkesinde bu şekilde manşetlere çıkartılmıştır? Medya, acı çekenlere rahat, rahat yaşayanlara acı hakkında bir fikir, bilgi verebilirse, önemli işlevlerinden birini yerine getirmiş olur. Bu yanlış/anlamsız/mübalağalı haberleri yazan muhabirler, düzelten editörler, sayfaya koyan sekreterler, ya da fotograf çeken foto muhabirleri bu işi yaparken İpekçi ailesini düşünmüyorlar mı

ZAMAN GAZETESİNE BASİT BİR TEKLİF!

Ekrem Dumanlı 11 Ocak tarihli Zaman’da ‘’Biraz insaf lütfen!’ başlığı altında benim yazıma (http://www.gazeteciler.com/zamanin-makasladigi-gulen-bolumleri-news10808.html ayrıca http://apoletlimedya.blogspot.com/2009/12/zamandan-sansurlu-le-monde-cevirisi.html) ve yazının yankılarına yanıt vermeye çalışmış. Dumanlı’nın metni Zaman’da ve Gazeteciler.com’da (http://www.gazeteciler.com/zaman-le-mondeun-yazisini-sansurledi-mi-news11159.html.) Dumanlı, Zaman’daki yazının Le Monde’un tam metninin çevirisi olmadığını onun sadece özeti olduğunu söylüyor. Bu konuda bir sorun yok. Sorun şu: Le Monde’u okuyan herhangi bir kişi, sonuç olarak Fetullah Gülen Cemaatinin öyle pek de masum olmadığını, okulun salt eğitime hizmet etmediğini, mali kaynaklar dahil bir çok konunun müphem kaldığını…vs… anlıyor. Zaman’daki özet ise esas olarak bu okul hakkında son derece olumlu bir görünüm çiziyor. Yani Zaman’da yayınlanan yazı (özet çeviri, haber…adı ne ise) Le Monde’daki yazının ruhunu, özünü aktarm