Ana içeriğe atla

Kayıtlar

HUKUK DEVLETİNİN GENEL KURMAY BAŞKANI

• Orgeneral Başbuğ’un günler öncesinden ilan edilen basın toplantısında söyledikleri, ‘Maraton’ programında olduğu gibi uzun uzun tartışılıyor. İlk yorumların çoğu olumlu. Ama ilkesel ve yapısal olarak askeri vesayeti, egemen medyanın TSK yanlılığını değerlendiren pek yok. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un 29 Nisan 2009 Çarşamba günü Ankara’da yaptığı basın toplantısı, TSK-Medya ilişkileri açısından, ayrıca Türkiye’de ordu-siyaset ilişkileri açısından önemli, tartışılmaya, irdelemeye değer. Öncelikle herhangi bir hukuk devletinde, parlamenter rejimin egemen olduğu demokratik bir ülkede, Genel Kurmay Başkanı, medyanın en üst düzey yöneticileri ile bu tür siyasi içerikte bir basın toplantısı düzenlemez. Çünkü Başbuğ’un değindiği konuların en fazla üç ya da dördü hariç, tamamen siyasi iradeye ait konulardı. Zaten bu nedenle de, üniformalı Genel Kurmay Başkanı, kah Cumhurbaşkanı, kah Başbakan, kah Dışişleri ya da Adalet Bakanı gibi konuştu. Bazı kısımlarda bir medya eleştirme

Tencere dibin kara...

Medya eleştirisi, egemen medya organlarından biriyle organik ilişkisi olan gazeteciler tarafından hakkıyla yapılamaz. Medya eleştirisi, rakip medya organlarını eleştirmek değildir. CNN Türk’de Ayşenur Arslan’ın ‘Medya Mahallesi’, son Bostancı çatışmasında bir kaç çelişkinin su yüzüne çıkmasına vesile oldu. Televizyon kanallarının üçünde (NTV, CNN Türk, TRT) medya (eleştiri?) programları yayınlanıyor. Ben bunlardan düzenli olarak NTV’dekini izlemeye çalışıyorum. Ruşen Çakır ile Mirgün Cabas’ın programı gerek sunum, gerek içerik, gerekse tempo açısından bana genel olarak olumlu görünüyor. Ayşenur Arslan’ın programını, aynı saatte olduğu için çok az izleyebildim. Arslan, son zamanlarda gazetelerin yazı işleri toplantısına konuk olduğu için bir yandan daha sahici görünüm veriyor (Sanki her sabah yazı işleri toplantısı ekranda gördüğümüz gibi gerçekleşiyor!) ama bir yandan da tartışma konularını konuk olduğu gazete ya da yayının ilgi ve haber alanı ile sınırlı tutmak zorunda kalıyor. Halbu

ŞİŞMAN VE YÜZSÜZ İFRİT (*)

(www.İktidarsiz.com’da Nisan yazısı) Hikaye doğru ise aç kalmış Amerika’nın nispeten kıytırık devlet üniversitelerinden birinin kampüsünde, cola ve bagel’la idare etmiş. Üniversite bitirmiş hatta sonra ‘Profesör’ olmuş. Ardından Istanbul’a gelmiş. Boğaziçi’ndeki akademisyen nomenklaturasına yeni bir makam eklemiş: Full-time ve part-time hocaların yanı sıra, ‘Some-time Prof.’ unvanını almış. Bir süre sonra Türkiye’nin en zengin şahsiyetlerinden biri oldu. Sarışın kadınların bir kategorisi için Fransızca ‘Fausse Blonde /Vraie Conne’ denir. ‘Sahte Sarışın/Hakiki Gerzek’ anlamında. Bu galiba ‘Vraie Blonde/Vraie Conne’ familyasından. Ten rengi temelinde ayrımcılığa hele aşağılamaya herhalde hepimiz karşıyız, ama zeka ve dürüstlük konusunda aynı hassasiyeti göstermek zorunda değiliz galiba. Girizgâhta bu hanımefendiyi hatırladım. Çünkü kendisini Türkiye siyaset dünyasına hediye eden (Acı Hediye) kahramanımızdan söz edeceğim. Bizim ‘İktidarsız’ bir süre dinlenip yeniden sahalara dönünce, han

ERGENEKON:12. DALGANIN YARATTIĞI DÖNÜŞÜMLER

Gerçek Hayat dergisinin sorularına yanıtlar: Ergenekon hadisesinin 12. dalgasında hem somut ‘hukuki’ uygulamalarda hem de bu uygulamaların medyaya yansımalarında sorunlar var: Savcılık makamı, adeta kanıt yaratmak/üretmek konusunda sıkıntı çektiğini itiraf edercesine kanıttan suça gitmek yerine sanal zanlılar oluşturmak ve onlarda kanıt aramak/yaratmak yöntemini sürdürüyor. Bu sanal zanlıların arasına Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Prof. Türkan Saylan gibi kamuoyunun önemli kesimlerinde itibar sahibi kurum ve kişiler de eklenince, Ergenekon soruşturmasını şimdiye kadar desteklemiş olan bazı yazar ve gazeteciler bile eleştirel konuma geçmek zorunda kaldı. En az iki AKP’li Bakan da (E.Günay ve H.Çelik) uygulamaları açık bir dille kınadı. ÇYDD ve Prof. Saylan ile PKK arasında ilişkiler kurulmaya çalışılması, ÇYDD’nin eğitim alanındaki etkinliklerin bu gözaltı kampanyası ile sekteye uğraması, Ergenekon dava ve soruşturmasının hukuk kulvarından çıktığı izlenimini güçlendirdi. Ergen

Muhalefeti Sorgulamak

Express dergisinin 25 Mart-25 Nisan tarihli 93. sayısında yayınlandı. Mavi Daktilo(*) * Yakında yüz yaşına basacak olan haftalık siyasi mizah gazetesi Canard Enchainé meğerse iktidarlarla ne dolaplar çeviriyormuş. ‘Hakiki Ördek’ kitabı ciddi bir gazetecilik araştırması. ‘Son Choron’ filminde de Hara Kiri ve Charlie Hebdo’nun kurucusu Profesör Choron ile bugünkü çakma anarşistler kıyaslanıyor. Muhalefet de sorgulanmalı, eleştiri de eleştirilmeli ki.... Geçen ay bir eğitim semineri vesilesiyle beş gün Brüksel’de üç gün de Paris’te kaldım. Batı kentlerinde eş-dost, meslekdaş ziyaretlerinin yanısıra vaktimin büyük bir kısmı kitapçılarda, plakçılarda ve sinemalarda geçti. Yılda en az iki-üç kez bu kentlere gidince insan, değişimleri, farklılıkları daha iyi, daha kolay algılayabiliyor. Hele sözkonusu kentlerde sizin gibi yaşayan, düşünen, çalışan insanlar, arkadaşlarınız varsa, onlarla yaptığınız periyodik muhabbetler sayesinde bu toplumlarda olup biten, gazete ve kitaplarda izleyemeyeceğin

GAZETECİ Mİ KOVA KALECİ Mİ?

· Zaman gazetesi, AKP rüzgarlarına kapılıp gazeteciliği rafa kaldırmış. Seçim sonuçları bu cemaatin merkez yayın organını tekzip etti. Anadolu Ajansı öyle bir 1 Nisan şakası patlattı ki, egemen medya berhava oldu. İki neden: Siyasi-ideolojik bağımlılık ve mesleki ilkelere saygısızlık. 29 Mart seçimlerinin ardından Türk egemen medyası iki başarısız sınav daha verdi: Zaman gazetesinin gözü kör AKP taraftarlığı/propagandacılığı ve 1 Nisan şakası. Her iki olayın da kökeni/nedeni aslında aynı: Türk egemen medyası habercilik alanında hala profesyonel davranamıyor. Üstelik mesleki ilkelere saygısıslık/kayıtsızlık, siyasi-ideolojik baskı ve önyargılarla birleşiyor. Önce Zaman hadisesini sonra da 1 Nisan şakasını biraz açmaya çalışacağım: Zaman gazetesi, ilginç bir kurum. Vakti zamanında bir cemaat gazetesi olarak yayın hayatına atıldı. Sonra Ekrem Dumanlı’nın gayretleriyle kılık kiyafet değiştirip büyümeye, genişlemeye çalıştı. Teknik altyapısını güçlendirdi, sayfa düzenini modernleştirdi ama

Savcı, Balbay’a haber atlattı!

Star Gazetesi/ AÇIK GÖRÜŞ,30 Mart 2009 Pazartesi Cumhuriyet gazetesi sicil ve künye olarak zaten çürük ve sabıkalı. Sol görünümü, söylemi bazılarını aldatmış olabilir. Kemalizm ne kadar sol ise Cumhuriyet de o kadar ilerici... Şimdilerde darbeciliğe yeni bir urba bulmaya çalışıyorlar: Gazetecilik! MUSTAFA Balbay’ın başına gelenler aslında çok da şaşırtıcı değil. Çünkü Türkiye’de matbuat-basın-medya ortamının kısa geçmişini ve ana motiflerini az çok bilenler, Balbay’ın bu dünyada o iflah olmaz elitist iktidar hastalığına kronik olarak yakalandığını görüyor. Türk gazeteciliğinin leitmotifi iktidardır, biliyorsunuz değil mi? Bu yazılı káğıt fabrikaları korporasyonu içinde, Cumhuriyet gibi solcu görünümlü aşırı devletçi, aşırı Kemalist ve aşırı sağcı bir gazetenin Ankara temsilcisi kimliğini taşıyan bir kişi, siyasi konjonktüre göre ya hapse düşer ya da bakanlık koltuğuna oturur. Bu Ankara temsilcileri çoğunlukla aslında gazetelerinin Ankara temsilcisi değil, devletin gazetedeki temsilcis