Ana içeriğe atla

Kayıtlar

GAZETECİ HANGİ KAMPANYAYA NASIL İMZA ATAR?

• Demokratik bir ifade özgürlüğü tezahürü ya da protesto beyanı olan imza kampanyalarında gazetecilerin konumu nedir? Ne olmalıdır? Her gazeteci her kampanyaya imza verebilir mi? ‘Özür Dilerim’ kampanyasındaki gazeteciler... İmza kampanyaları özellikle İnternet’in sağladığı kolaylıklardan sonra Türkiye’de de yaygınlık kazandı. Neredeyse her hafta aydınlar, yurttaşlar, gençler, çeşitli baskı grupları önemli hatta hayati buldukları bir konuda dileklerini ya da protestolarını imza kampanyalarıyla kamuoyuna duyuruyor ya da duyurmaya çalışıyor. İmza kampanyası, yapı ve doğa olarak demokratik bir ifade tarzı. Mekanizma olarak da içeriği ne olursa olsun, yani sözkonusu talep ya da protestonun içeriği, imza kampanyası aracılığıyla hem kamuoyuna yansıyor, hem de imzacılar açısından bakıldığında sözkonusu içeriği paylaşan insanlar da kendilerini birlikte, hep beraber ifade etmiş oluyor. Son olarak dört arkadaşımızın (Aktar, Bayramoğlu, İnsel, Oran) öncülüğünü üstlendiği ‘Özür Diliyorum’ kamp

BİR ÇİFT PABUÇUN ETTİKLERİ

(15-16 Aralık günleri Birgün gazetesi ve İzmir Demokrat Radyonun sorularına verilen cevapların geliştirilmiş, yazıya dökülmüş versiyonu) Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi’nin , Bağdat’ta ABDBaşkanı George W. Bush’un Irak Başbakanı ile birlikte düzenlediği basın toplantısı sırasında ayakkabılarını çıkarıp Bush’a fırlatması gazetecilik etiği ve felsefi açıdan tartışılması gereken bir olay. Bir kaç madde halinde bu protesto yöntemini irdeleyelim: • Gazetecilerin, muhabirlerin esas görevi, bir olayı, bir olgu ya da gelişmeyi haber yapmaktır. Bu nedenle gazeteci/muhabir olaya müdahale etmez, sadece bir gözlemci olarak olayı izler, tarafların görüşlerini alır, arkaplan bilgiyle besleyip haberini yazar ve okura/yurttaşa ulaştırır. Gazeteci/muhabir, bir olayın kahramanı olamaz, olmamalıdır. Gazeteci/muhabir, kahramanın açıklama ve tutumlarını izleyip, kaydetmek bunları bilahare haber haline getirmekle yükümlüdür. Evrensel, genel, yani her yerde kabul edilen ilke/kural budur. • Ne var ki, tü

ÖZÜR DİLİYORUM KAMPANYASI

1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum. İmza kampanyasına katılmak için www.ozurdiliyoruz.com

Taraf’ın Koması

• Sürpriz yapması beklenemezdi. Yayın politikaları eleştirilebilir ama içtendiler, batmaya doğru bile mizahı elden bırakmadılar. Hala kapitalizmden medet ummak nasıl bir duygu acaba? Taraf gazetesi ilginç, dolayısıyla irdelenmesi/tahlil edilmesi gereken bir süreç yaşıyor. Taraf’ın başına gelenler, Türk egemen medyasının bir dizi başat niteliğini/özelliğini sergilemesi açısından da değerlendirilebilir. Bu yazıda esas olarak üç soruya yanıt aramaya çalışacağım: - Taraf’ın genel yayın politikası/ideolojisi ile uyguladığı gazetecilik yöntemleri kendi içinde tutarlı mı? - Taraf kiminle neden iyi geçindi? Kiminle nasıl kavga etti? - Taraf, içine düştüğü güç duruma karşı ne yaptı? Ne yapmadı? Gazetenin sahibi, yöneticileri, çalışan ve okurlarının hemfikir olduğu bir terminoloji ile ifade ettiğimiz zaman, Taraf gazetesinin genel yayın politikası/ideolojisi hatta alamet-i farikası ‘liberalizm’ ya da ‘liberal’. Bu sözcük/kavram kullanıldığı mekana ve zamana göre farklı anlamlar içerse de liberal

Medya/Terörizm tartışması

Kısaca terör haberleri olarak adlandırılan Kürt meselesi, PKK, ordu operasyonları konusundaki haberlerde zaten baştan bir dizi yasal, toplumsal, geleneksel kısıtlama hatta yasaklar var. Türk medyası bu alandaki haberleri neden bağımsız ve özgürce, yani doğru ve üçüncü göz perspektifiyle veremiyor? Perşembe gecesi (27 Kasımı 28 Kasıma bağlayan gece) atv kanalında saat 12.30 civarında Yavuz Baydar’ın yönetiminde Açık Kapı programında ‘Medya ve Terör’ başlığı altında önemli bir konu tartışıldı. Bu tartışma programının konuşmacı sayısı çok fazla. Stüdyodaki panelde üç televizyon kanalının (Atv, Kanal d ve Fox TV) haber yöneticileri vardı.İki akademisyen (Dr. Esra Arsan ve Dr. Önder Aytaç) onlara eşlik ediyordu. Stüdyo konukları arasında Şehit Aileleri örgütlerinin temsilcileri ile yasal bir Kürt partisinin Istanbul yöneticileri ve yurttaşlar vardı. Gerçi program sabah saat 03.00 gibi bitti ama bu kadar çok konu ve bu kadar çok konuşmacı bir araya gelince, Baydar’ın bence başarılı ve de

Bab-ı Ali’de Hakiki Gazeteciler

50 yıl gazetecilik yapıp yaşınız 70’e gelince ve gazetecilik dışında bir işiniz yok ise Burhan Felek Basın Hizmet Ödülüne aday olabiliyorsunuz. Sonra da Cemiyet salonundaki törende zaman makinesi geliyor. Geçmişin ılık sularında kulaç atıyorsunuz. Nihavent makamında... Gazeteler, gazeteciler ve gazetecilik Cağaloğlu’ndan taşındığından bu yana bir dizi mesleki ve insani yaklaşım da Yokuş’un oralarda kaldı. Eskiden gazetelere manyetik kartlı turnikelerden girilmezdi. Çay ve kahve şimdiki gibi makineden çıkmazdı, Muharrem elleriyle yapar getirirdi. Rakip yok refik vardı, bu sayede de Kadıköy vapurunda ya da yukarı çıkarken farklı gazetelerin muhabir ve çalışanları sadece meslekdaş değil aynı zamanda dosttu. Hele iş çıkışı Cemiyet’in üstkatındaki lokalde bir araya gelip hem dedikodu yapar hem de günün haberlerini tartışırlardı. İslam Çupi, bilge kumru, tünemiş bara, Ece Ayhan cinsi dizelerle ya Fenerbahçe’yi konuşur ya da ‘Kuşlar uçar Ekvator’dan Kolombiya’ başlıklı yazıda betimlediği Dü

ANTAKYA’DA BİR UMUT

Geçenlerde (2 Kasım, Pazar) Umut Vakfı’nın, Alman Friedrich Ebert Vakfıyla ortaklaşa düzenlediği yerel medya eğitim seminerinde, ‘Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet Haberleri’ başlığı altında şiddet, hukuk, medya ve çokkültürlülük gibi konuları Antakya’da tartıştık. Nüfus kütüğünde ‘Antakya-Şehitler Mahallesi’ yazan birisi için, bu kentin kaçınılmaz olarak farklı anlamları var: Mesele kısır, cevizli biber, kadayıf ya da sac oruk gibi nefis yemeklerle sınırlı değil. Suriye’ye geçişlerde ya da düğün cenaze gibi ailevi/sosyal törenlerde yoklama listesinde mevcutlu yazılmak işin bir başka yönü. 40 yıldır gelip gittiğiniz bir kentte 41. gidişinizde ne olmalı ki ilginç, yeni olsun? Bunları anlatmaya çalışacağım: Önce Nazire Hanımın duygulandıran bir inceliği: Otele girerken bizi karşılayan Umut Vakfı Başkanı bana, ‘Kentinize hoş geldiniz’ deyince kendimi iyice ‘Antekkeli’ hisettim. Hatay Gazetesinin yazı işleri müdürü Mithat Kalaycıoğlu gibi bir rehberiniz olursa Samandağ’a da, Vakıflı’ya da,