Ana içeriğe atla

MEDYASIZ TOPLUM MUHALEFETSİZ İKTİDAR

Ah şu gazeteciler olmasa… Ne güzel idare ederdim medyayı ve memleketi!

·       Kısa dönemde gözaltılar, tutuklamalar, kapatma ve yasaklarla medyaya yönelik operasyon büyük bir sorun yaratsa da, iktidar açısından, gizleme telaşının, çaresizliğin ve paniklemenin somut ifadesi olan bu tasfiyeler ve şiddet, orta ve uzun vadede Saraylılara geri döner!

Önce matbuat sonra basın, bugün de medya dediğimiz alan/mekanizma/yapı, aslında çok eski değil. Batı’da Ortaçağ’ın sona ermesinden sonra, bizde ise ancak 19. yüzyılda gazetecilik/habercilik gündeme geldi.  Daha öncesinde Batı’da Krallık, bizde de Padişahlık, sadece siyaset ve ekonomi değil, ideoloji ve iletim/iletişim iktidarını da elinde bulunduruyordu. Saray, emir ya da fermanlarını bütün ülkeye sözlü ya da yazılı olarak iletebilecek/dağıtabilecek altyapıya ve kadroya sahipti. O zamanlar iktidar, hem bilgi tekeline sahipti, yani tüm bilgiler sarayda toplanıyordu, hem de istediği bilgi ve fikirleri yayma tekelini elinde tutuyordu.
Burjuva devrimi, yurttaşların demokratik mücadelesi ve teknoloji alanındaki gelişmeler, bir süre sonra, Saray’ın bu imtiyazını elinden aldı ve iletim/iletişim daha geniş bir alanda ve daha çok sayıda aktörün katılımı ile devam etti. Saray’ın hem bilgi tekeli kırıldı hem de söz konusu bilgileri dağıtma üstünlüğü sona erdi.

NAFİLE NOSTALJİ
Bugün Türkiye’de iktidar, Yeni Osmanlı iddiasıyla,  o eski Saray günlerine dönmek için bir dizi girişim gerçekleştiriyor: Kendisiyle hemfikir olmayan radyo-televizyon ve gazeteler, KHK marifetiyle yasaklanıyor, gazeteciler hapse atılıyor. Böylece ideolojik açıdan dikensiz gül bahçesi ya da moda deyimle süt liman bir ortam yaratılmaya çalışılıyor.
Oysa ki bu hedef, gerçekleşemeyecek bir hedef. Çünkü, muhalefetsiz bir iktidar olmaz. Her şey zıddı ile birlikte var olur. Beyaz olmasaydı siyah olur muydu?
Muhalefetsiz bir iktidar, kendi varlığını ispat etmek ve sürdürebilmek için önünde sonunda bir muhalefete ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı da, hakiki bir muhalefet yoksa, doğal ya da yapay olarak bizatihi söz konusu iktidarın kendisi yaratır. Mustafa Kemal’in sahte Komünist Partisi kurması gibi…
Muhalefetsiz bir iktidar, sorunlu olduğu için, o iktidar, her şey ikiye bölünür ilkesi gereği, kendi içinden bir muhalefet çıkarır. Demokrat Parti’nin Halk Partisi’nin içinden çıkması gibi…

BİR KÜNYE VE BİR İNCELEME GEZİSİ
Medya konusuna gelelim: Asya’da Afrika’da demokrasisi gelişmemiş bazı ülkelerde, halen sayıca az da olsa, radyo ve televizyon yayıncılığı tekeli devletin/hükümetin münhasır yetki alanında. Bu tür ülkelerde günlük gazete de çıkıyor. Ama bu tür gazetelerin künyesine baktığınızda, mesela şöyle bir ibare görmek mümkün:
Sahibi: Devlet Başkanı, Genel Yayın Yönetmeni: Başbakan, Haber Müdürü: Enformasyon Bakanı!  
Bütün devletler, bütün hükümetler,  aslında bütün güç sahipleri, yani muktedirler, baskı ile, para ile, hile ve desise ile, hatta bazen yasa ya da yargı kararı ile,  kabaca ya da daha ince yöntemlerle, medyayı ele geçirmek isterler, hiç olmazsa denetlemek ya da yönlendirmek ister. Çünkü medya onlar açısından önemli bir meşruiyet kaynağı/belgesi/dayanağı. Ne var ki, yazılan-çizilen, gösterilen ve duyurulan gerçekler (Medyatik ya da sanal gerçek), günlük somut yaşamda her seferinden tekzip ediliyorsa, o tür medyadan meşruiyet çıkmaz, tam aksine yalancılık, sahtekarlık belgelenir.
 Geçmiş dönemden iki anekdot:
Sovyetler Birliği döneminde iki büyük günlük gazete vardı: Pravda (Gerçek)  ve İzvestia (Haber).  Rejim muhalifleri ise bu durum karşısında. ‘Pravda’da İzvestia yok, Izvestia’da da Pravda yok’ derlerdi.
Bir kıyaslama açısından ikinci örnek de ilginç:
Yine aynı dönemde, bir Sovyet basın heyeti davetli olarak ABD’ye gitmiş. Amerikalı yetkililer, Sovyet heyeti için New York’dan Los Angeles’e kadar süren uzun bir mesleki ziyaret programı hazırlamış. Memleketteki önemli ve büyük televizyon kanalı, radyo istasyonu ve gazeteleri uzun uzun ziyaret etmişler. Ziyaret bitmiş,  Sovyet heyeti New York’dan Moskova’ya dönecek. Amerikalı rehber Sovyet heyet başkanına sormuş:
-         Geneli nasıldı ziyaretinizin? Nedir ilk izlenimleriniz?
-         Çok iyi idi, teşekkür ederiz, çok şey gördük, çok şey öğrendik. Aslında biraz da şaşırdık.
-         Neye şaşırdınız?
-         Biz Sovyetlerde, Parti çizgisinden sapma olmasın diye, en küçük gazetenin bile başına bir komiser koyuyoruz. Yine de kaçak olabiliyor. Halbuki sizin ülkenizde komiser filan görmedik ama sizin bütün basın aynı temel fikri savunuyor, sapma yok yani…
Pravda ve İzvestia çöktü, ABD basını ise, öyle rol model olarak kabul edilebilecek bir yapıya sahip olmasa da halen ayakta, yayınına devam edebiliyor. Çünkü  ABD’de iyi kötü düşünce, ifade ve basın özgürlüğü var. Üstelik bu özgürlük, Anayasa’nın değiştirilmiş 1. Maddesi ile (First Amendment) güvence altına alınmış.

KÖR SAĞIR DİLSİZ VE BİLİNÇSİZ
Medyasız toplumun iki büyük sakıncası var: Birincisi yurttaş memlekette ve dünyada ne olup bittiğini öğrenemiyor. İkincisi, güvenilir/inanılır/profesyonel gazete ve gazeteciler olmadığı için, fısıltı gazetesi devreye giriyor. Böyle bir ortam da, yani kendisini, edim ve politikalarını izleyip aktaracak, eleştirebilecek bir medyanın olmadığı ortamda, o iktidar, her türlü anti-demokratik, yasadışı ve gayrımeşru uygulama ve politikaları hayata geçirebilir.
Bugün artık Türkiye’de medyasız bir toplum, yani sadece yandaş medyanın faaliyet gösterdiği bir toplum inşa etmek imkansız. Çünkü gerek global medyanın varlığı, gerekse İnternet’in sağladığı olanaklar sayesinde,  ülkenin en ücra yörelerinde meydana gelen olaylar neredeyse eş zamanlı olarak sosyal medya üzerinden haber olarak dolaşıma giriyor.

YENİ OSMANLI DEĞİL ÇAKMA OSMANLI
2016’da hala 1071’e ya da 1453’e özlem duyanlar tabi ki o dönemin iletim/iletişim modellerine sadık kalmak isterlerdi. Ne var ki zamanın geri vitesi namevcut!
Tıpkı siyasette olduğu gibi medyada da, tekçi anlayışı devam ettirmek isteyen iktidar, kendi safında bölünmelere gidiyor. Yandaş kalemler arasında son zamanlarda ihtilafın arttığına dair çok sayıda emare var. Az Reisçiler, çok Reisçiler, öz AKPliler, Fetöcü AKPliler diye sınıflandırmalar bile var.
İktidarın muhalefette ve medyada gerçekleştirmeye çalıştığı bu topyekun silme süpürme operasyonu, bir önemli gerçeği daha ortaya çıkardı: Medya, ancak iktidar(lar)a muhalif olduğu zaman ve kamu çıkarını savunduğu zaman gerçek anlamda medya olabiliyor.
Sonuç olarak, tüm hakiki ve sahte muhalefeti etkisiz hale getirmeye çalışsa da, tüm medyayı yandaşlaştırma çabaları sürse de, Tek Adam iktidarı önünde sonunda Yalnız Adam iktidarı olmaya mahkum…

https://www.evrensel.net/haber/293006/medyasiz-toplum-muhalefetsiz-iktidar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd