Ana içeriğe atla

SPOTLİGHT: GAZETECİLİĞİN İTİBARLI VE IŞIKLI YILLARI






Boston’un yerel gurur kaynaklarından Globe gazetesi, Katolik Kilisesinin 34 yıldır süren çocuk taciz skandallarını, adliyenin, bazı avukatların, hemşehrilerin ve tabi ki kilisenin sıkı engellemesine rağmen ortaya çıkardı. Din ya da dindarlık gerçek karşısında ne yapıyor?

ABD’nin Doğu Kıyısının entellektüel kenti Boston’un bir kaç özel simgesi var: Basket takımı Boston Celtics, beyzbol takımı Red Sox, Harvard Üniversitesi, MIT, Wellesley College ve 1872’den beri yayınlanan Boston Globe gazetesi. WASP (Beyaz, anglo-sakson, protestan) nufus ile Katolik İrlandalı göçmenlerin de kenti olarak bilinen Boston, 2015 yapımı ‘Spotlight’ filmi ile gündemde. 
Boston Globe’a yeni atanan Genel Yayın Yönetmeninin ‘Yahudi’ olması, filmde, kentin önde gelenleri arasındaki muhabbetlerde, pek sık geçiyor. Genellikle de olumsuz bir eda içinde... Keza Spotlight ekibinden bir muhabirin Boston’da doğmuş olmasına rağmen Portekizli olması,  gazeteci dostu sıkı avukatın kendi Ermeniliğini açıkça ifade etmesi, ABD’de antisemitizmin (ki vahimdir)  ile etnik kimliğin ön plana çıkması  açısından düşündürücü. 
Spotlight, Boston Globe’un özel haber-araştırma biriminin adı. Spotlight, gazetenin bir parçası ama editoryal olarak bağımsız bir birim. Yani işleyeceği konuları kendi seçiyor, çalışmalarını tamamlayınca sonucu yazı işlerine ulaştırıyor. ‘Spotlight’ın başarısı da zaten buradan kaynaklanıyor’ diyor Yazı İşleri Müdürü yeni gelen Genel Yayın Yönetmenine. Film, bu birimin yaklaşık iki yıl süren araştırmacı-sorgulayıcı habercilik çalışmasını anlatıyor. Konu katolik kilisesi rahiplerinin çocuklara yönelik cinsel taciz vakaları ve kilise yönetiminin bu konudaki suç ortaklığı... Üstelik olaylar, 34 yıldır sürdüğü halde bu süre içinde, bilgi sahibi olan çok sayıda yetkilinin, avukatın, kişinin hatta mağdurun sessiz kaldığı bir süreç.
Bugün  Boston Globe’un internet sitesinde,  6 Ocak 2002 tarihinde yayına başlayan bu katolik kilisesi çocuk tacizleri  haberlerini, filmin ayrıntılı öykü ve künyesini ayrı bir bölümde bulmak mümkün. Bu haberler Boston Globe’a 2003 yılında ‘Kamu Hizmeti’ dalında Pulitzer ödülü kazandırdı. Globe, 1966’dan bu yana ABD’nin en önemli, en prestijli gazetecilik ödülü olan Pulitzer’i 23 kez kazanmış. Film, son bir yıl içinde bir çok uluslararası festivalde açılış filmi olarak gösterildi ayrıca bir çok önemli ödüle aday oldu.  
Film bir kaç açıdan önemli: Gazetecilik/habercilik teknikleri, patron, genel yayın yönetmeni, bölüm sorumlusu, muhabirler ve haber kaynakları arasındaki ilişkiler, kilise gibi kurum hakkında  haber yaparken, adliye ve ‘establishment’ın (Yerleşik düzenin) suçluları koruyucu kanatları.
Gazeteciliği ana konu olarak ele alan diğer filmlerden (Mesela, Citizen Kane, Under Fire, The Truman Show,  All the President’s Man ya da Mad City) önemli bir farkı var Spotlight’ın: Muhabir/gazeteci kahramanlaştırılmıyor, sahneye esas olarak gazeteci/muhabir değil, gazetecinin ya da haber bölümünün çalışma yöntem(ler)i çıkıyor. 
Bir haberi çıkarmak için 4 kişilik Spotlight ekibinin iğneyle kuyu kazmasını izliyoruz filmde. Haberin doğrulanması (Cross checking) ve gerekli belgelerin ele geçirilmesi işlemleri de yaklaşık bir buçuk yıl sürüyor. Gazeteci haber yaparken, haberin sadece olgusal yanına, kahramanına ya da mağduruna değil, sürecin tümüne, yani sisteme bakıyor, onu da teşhir edip sorguluyor.




GOOD OLD DAYS!
128 dakikalık Spotlight filmindeki ‘investigative journalism’ artık ne yazık ki ABD’de ve Batı Avrupa’da eskisi kadar yapılmıyor, yapılamıyor. Çünkü Boston Globe, katolik kilisesindeki çocuk tacizleri skandalını ortaya çıkardığında, gazetecilikten başka bir iş yapmayan New York Times’ın medya mülkiyetindeydi. Boston Globe, 2013 yılından bu yana, Boston Red Sox  ile İngiltere’deki Liverpool futbol klübünün de sahibi John W. Henry’nin mülkiyetinde. Henry’nin gazetesi artık kilise ya da  adalet mekanizması hakkında haber yapabilecek durumda değil. Keza ABD’nin diğer önemli ulusal gazetesi Washington Post da  2013 yılında Amazon.com’un sahibi Jeff Bezos’un milkiyetine geçti. Batı Avrupa’da da eskiden sadece gazetecilik faaliyeti yapan şirketlerin sahip olduğu büyük gazetelerin (Le Monde, Liberation, The Times...vs...) çoğu son 10-15 yıl içinde ya büyük medya holdingleri ya da dev mali-iktisadi holdingler tarafından satın alındı. Medya mülkiyeti editoryal bağımsızlığı büyük ölçüde kısıtlıyor. Maliye, sanayi ya da ticaret alanında dev yatırımları ve faaliyetleri olan holdinglere bağlı olan medya kuruluşları,  siyasi ve iktisadi iktidar odaklarının olumsuzluklarını haber olarak işleyemiyor, okura yansıtamıyor. 
Çocuk tacizi skandalını ortaya çıkaran Spotlight ekibi döneminde Ben Bradlee JR de Boston Globe’un yöneticisi idi. Babası da Watergate skandalını ortaya çıkaran Washington Post’un yazı işleri müdürü idi.
Bugün dünyada da Türkiye’de gazeteler, radyo ve televizyonlar, artık büyük bir yönetim mekanizmasının parçası haline geldiği için, askeri, siyasi, ekonomik ya da ideolojik iktidarın sözcüsü gibi yayın yapıyor. 
Uzun vadeli, sabırlı gazetecilik çalışması kaçınılmaz olarak, haber yaparken mümkün olduğu kadar fazla sayıda kaynağa başvurmayı gerekli kılıyor. Filmde bu kaynakları ve bazı kaynakların konuşmamasının yarattığı sıkıntıları da görüyoruz. 
Spotlight bir belgesel değil. Zaten filmin sonunda da öykünün gerçek olduğu, bazı özel isimlerin değiştirildiği belirtiliyor. 
SPOT IŞIKLARI BURADA SÖNMÜŞ
Filmi, doğulu, Müslüman ya da Türkiyeli gözü ve duyarlılığı ile izleyince ilginç koşutluklar bulmak mümkün. Benzerlikler, kuşkusuz gazetecilik/habercilik teknikleri ve yöntemleri ile ilgili değil. Çünkü Spotlight  filminde sergilenen/anlatılan meslek gazetecilik ise, bizde burada o meslek icra edilmiyor. Ama mesela çocukken katolik kilisesinde iken tacize uğrayanlar büyüdüklerinde geçmişlerini anlatırken, bizdeki ‘Takva’ filminde de pek güzel betimlenen kul-Tanrı ya da kul- ibadethane bağımlılığını çağrıştıran cümleler sarfediyor. 
Spotlight için ‘Her gazetecinin mutlaka izlemesi gereken film’ ibaresi kullanılıyor. Peki, biz burada bu filmi izleyince, muhabirlerin üstlerinden ne kadar bağımsız olduklarını, bir habere mali açıdan ve zaman boyutunda ne kadar süre ayrılabildiğini izleyebiliyoruz. Önemli bir nokta da,  din gibi kişisel ama hassas ve kamuda da maalesef güç anlamında bir karşılığı olan konuda, muhabirden birim yöneticisine, Yazı İşleri Müdüründen Genel Yayın Yönetmenine, avukatlardan taciz mağdurlarına kadar  çok sayıda insanın ‘Gerçeğin saklanması’ ya da ‘Gerçeğin faş edilmesi’ meselesindeki kâh ikircikli kâh yapay davranışlarına tanık oluyoruz. 
Spotlight, aktüaliteye de uygun bir film. Çünkü kendisinden önceki Papa’lara oranla bazı konularda daha cesur ve açık bir tutum benimsediği gözlenen yeni Papa 1. Francis de, Vatikan’ın bu çocuk tacizi konusunda göz yummak yerine soruşturma ve suçluları cezalandırmadan yana. 
Spotlight, Amerikan gazetecilik tarihi açısından önemli bir film.

(*) Bu yazının edit edilmiş bir versiyonu, film Oscar ödülü almadan önce  #tarih dergi, mart 2016, sayı 22, sayfa 104-105'de yayınlandı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd