Ana içeriğe atla

Ana-akım medya teslim oluyor; AKP daha fazla saldıracak

Medya Eleştirmeni Ragıp Duran ile, 1 Kasım'daki seçimlerin ardından ana-akım medyanın mevcut ve olası yayın çizgisini konuştuk...
4 Kasım 2015 Çarşamba 12:37
HABER MERKEZİ - ALİ BARIŞ KURT
Medya Eleştirmeni Duran, 1 Kasım'ın ardından ana-akım ve özellikle Hürriyet'in boyun eğdiği tespitinde bulundu. Duran'a göre; yeni dönemde Kürt düşmanlığı ve HDP'yi kriminalize etme çabaları sürecek. Duran, HDP baraj altında bırakılamadığı için daha saldırgan bir AKP'nin ortaya çıkacağına vurgu yaptı.
Ana-akım medya, yayın çizgisini AKP hükümetinin 'seçim başarısı'na göre mi uyarlıyor? Şimdiye kadar AKP'ye 'muhalefet' adına HDP'yi çok da karşısına almak istemeyen medya, seçim sonuçlarını fırsat bilerek kaldığı yerden Kürt düşmanlığına devam mı edecek?
Medya Eleştirmeni Ragıp Duran ile, 1 Kasım'daki seçimlerin ardından ana-akım medyanın mevcut ve olası yayın çizgisini konuştuk...
'AKP'NİN MEDYAYA TUTUMU, İLK YILLARINDA ORTAYA ÇIKMIŞTI'
1 Kasım Genel Seçimleri'nden sonra ana-akım medyanın ve bilhassa Hürriyet'in haberleri, manşetleri teslimiyet bayrağını çektiklerine dair ipucu veriyor mu?
Veriyor. Hürriyet'in yapısı ve tarihine bakmak lazım. Çok şaşırtıcı değil çünkü Aydın Doğan'ın, Cumhuriyet'ten Leyla Tavşanoğlu'na verdiği röportajda, 'devletin gazetesiyiz' şeklinde açıklaması olmuştu. Üstelik Türkiye'de siyasi iktidarlar, özellikle son iktidar, daha 2002'de iş başına gelir gelmez en önemli operasyonlarından biri, Cem Uzan'ın Star Grubu'na dönüktü. Bir gecede 201 şirkete el koydular; yasa dışı ve meşruiyet dışıydı. Hatırlayalım; Cem Uzan Genç Parti adı altında popülist, faşist, milliyetçi parti kurup çok kısa sürede, 46 günlük kampanyada şarkılar, türküler, sandviç, döner-ekmek dağıtarak barajın altında kalsa bile önemli oy oranına çıkmıştı. Kampanya, AKP'ye karşı olarak dizayn edilmişti. AKP de iktidara gelir gelmez bir operasyona girişti. Bu operasyon aslında AKP'nin medyaya karşı tutumuydu. Uzan'ın şirketlerine el koymanın altında çok önemli mesaj vardı; 'bana karşı çıkma seni mahvederim' diyordu.
Aydın Doğan'a, sermayesinin üç misli vergi cezası verildi. Boyun eğdirmek için, iktidarı güçlendikçe baskısını artırdı. Hürriyet de biliyor bunu. Zaten Hürriyet'ten hiçbir zaman demokrasiden, halktan, özgürlüklerden yana tutum beklemek doğru olmaz. Zaman zaman, son dönemde kıymetli meslektaşlarımız bu gazeteyi yönetti; Sedat Ergin'den bahsediyoruz.
'BOYUN EĞDİLER'
Teslimiyetlerini nasıl formüle ediyorlar?
Bugün artık, 1 Kasım'dan sonraki yayınlarını izlediğimizde şunu söylüyorlar: 'Evet, hükümet ve devlet bir olmuştur; artık AKP devleti vardır, güçlüdür; geniş kitle desteği vardır; bizim bunlara karşı koyacak gücümüz yoktur ve en iyisi işimize devam edebilmek, bunların dümen suyuna gidelim...' Daha seçim akşamı Ertuğrul Özkök'ün söyledikleri vardır, sonra kaleme de aldı; 'fabrika ayarlarına geri dönüyorum' dedi. Bir gazeteci böyle şeyleri yazamaz ama 'eşim pilatese gitti, demek ki hayat devam ediyor' dedi. Entelektüel seviyenin ne olduğunu, Tansu Hanım'ın pilatese gitmesiyle yorumluyor. Bunun altında bir boyun eğmişlik var. Hürriyet AKP'nin, beklenmedik bir oy oranına kavuştuğu zaman direnmeyi, karşı çıkmayı bıraktı.
Her şeyin son derece iyi gittiği; siyaset, ekonominin yolunda olduğu; trenlerin, uçakların saatinde kalktığı; vatandaşların her hakkını kullanabildiği yerde gazeteciliğe yer yoktur. Gazetecilik, aksayan şeyleri gösterir. Ama benim sözünü ettiğim toplumda her şey propagandadır. Devletin baskısı karşısında gazetecilikten vazgeçip uygun yayın politikası yapmak, gazetecilikten istifa etmek anlamına gelir.
Hürriyet, '1 Kasım'dan sonraya bakmak' başlıklı başyazısında, Davutoğlu'nun seçim sonrası yaptığı"Türkiye’yi her türlü kutuplaşmadan, her türlü çatışmadan, her türlü gerilimden çıkaracağız" açıklamasını baz almış. Bunu 'önemli bir çıkış' saymış. Sizce, içinden gelmeyerek mi böyle bir bağlantıkurmuş?
Geçmişe bakınca, güzel balkon konuşmalar var. Ama konuşma bitince, tam aksi şeyler başlıyor. Nokta'nın hiçbir hukuki sorumluluğu olmayan genel yayın yönetmeni tutuklanıyor. Üç gün önce televizyon istasyonunu, gazeteyi kayyum ile kapatıyorlar. Medya özgürlüğü açısından iktidarın kafasındaki anlayış, tam da demokratik olmayan ülkelerdeki anlayıştır. Somut ifadesi şöyle anlatılır: Bu ülkede tek bir gazete çıkar; genel yayın yönetmeni devlet başkanıdır, yazıişleri müdürü başbakandır haber müdürü de istihbarat bakanıdır. Bu insanların kafasındaki gazetecilik budur. 'Bizim icraatlarımızı halka duyurmak için gazete çıkarın' derler. Tek parti döneminde de, Mustafa Kemal döneminde de gazetecilik, büyük ölçüde böyle yapıldı. Birtakım namuslu gazetecilerin çabasıyla bir parça da olsa muhalefet vardı; tabii çok partili döneme geçince bu biraz daha arttı. Ama bugünkü AKP devletinin gazetecilik anlayışı; ya benden yanasın ya da paralelsin, hainsin, teröristsin şeklinde...
'DÖRDÜNCÜ HEDEFE ULAŞILAMADIĞI İÇİN...'
Yeni dönemde, hem ana-akım medya hem de hükümetin HDP'yi kriminalize etme uğraşı sürecek mi?
Maalesef onun işaretlari var. Erdoğan ya da AKP, Saray'ın; seçim öncesi, 1 Kasım seçim öncesi saptadığı dört tane hedef varsa üçüne ulaştı. Yani MHP'den mümkün olduğu kadar oy almak, HDP'den oy almak ve Gülen Cemaati'ni olduğu gibi sindirmekti. Bir amacı daha vardı; HDP'yi baraj altında bırakmak. Saptadığı dört hedeften birine ulaşamadı. O ulaşamadığı hedef şu bakımdan önemli; demokrasiye azıcık ihtiyaç duyanlar bile HDP'ye yatıp kalkıp dua etsinler. HDP'nin baraj altında kaldığı yerde Hürriyet de kalmazdı. Başkanlık sistemine otomatik olarak geçilirdi. Böyle bir gerçeği saklama nedeniyle ve hala bu hedefe ulaşmak için HDP'yi kriminalize etme ve PKK ile organik bağ içinde gösterme çabası var.
Seçim akşamı televizyonlardaki tartışmalarda açığa çıktı; rakamsal olarak bakınca, açık ve net şekilde MHP'den AKP'ye giden oylar seçimin sonucunu belirledi. Siyasi tahlil böyle yapılmaz ama MHP yüzde 13 ve üzerinde oy alsaydı, AKP hükümet kurmaya erişemeyecekti. Bugün Cumhuriyet'tekiler de yazmış; HDP'nin, Kürt siyasetinin AKP'ye hizmet ettiğini. Kürt düşmanlığını böyle sürdürüyorlar. Gerek devlet gerek sol görünümlü bazı kesimlerde zaten Kürt düşmanlığı hiç bitmedi. AKP'nin başarısının altındaki nedenleri bu şekilde açıklamaya çalışıyorlar ama rakamlar onun doğru olmadığını gösteriyor. HDP, AKP'nin önündeki en büyük engeldir. Bu yüzden HDP'yi zayıflatmak ve diğer muhalefetlerle arasını açmak için kriminalize etmeye çalışacaklar. HDP halen AKP açısından tehlike arz ediyor.
'BUNLAR AKP'NİN BAŞINA GELSEYDİ, DÜNYAYI BAŞIMIZA YIKARLARDI!'
TRT'nin 7 Haziran-1 Kasım seçimlerindeki rolü tartışıldı, tartışılıyor. HDP de YSK'ye televizyonun hükümet yanlısı yayınlarına ilişkin bir başvuruda bulundu. Halihazırda TRT, bu eleştirileri hak ediyor mu?
Sadece en uç örneği TRT olduğu için sürekli gündeme geliyor. Hangi partiye, lidere yer verdiğine bakınca, rahatsız edici oranlar görüyoruz. Bu bakımdan, kararsız, sıradan yurttaşların mukayese yapmasına engel olabilecek bir medya egemenliği kurdular. TRT bu egemenliğin koçbaşı olarak görev aldı. Teknoloji olarak en zengin, geniş ağa sahip. Çok fazla sayıda; Arapça, Türkçe, Kürtçe yayınları var. Güçlü bir televizyon kanalı. O kanalda tek yanlı bir ajitasyona, propagandaya yer verilip muhalefete yer verilmezse sıradan, kararsız seçmen üzerinde etkili olunur. Buna ilişkin akademik araştırmalar vardır.
1 Kasım akşamı Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, 'bu seçim özgür, adil, eşit olmamıştır' diye doğru bir tespit yaptı. Çünkü 500'e yakın yerel yöneticisi, partilisi gözaltına alındı, tutuklandı; yüzden fazla parti binası yakıldı, yıkıldı. Bunların AKP'nin başına geldiğini düşünsenize! Dünyayı başımıza yıkarlardı! AKP'nin 500 tane çalışanı gözaltına alınsa, 150 tane binası yıkılsa; dünyayı başımıza yıkarlardı!
Kürtçe yayın da yapılsa, 'Kürt kardeşlerimiz' de dense, bunlar ideolojik propagandadır. Kürtler kardeşlik değil, eşitlik istiyor.
'AKP DAHA ŞIMARIK VE SALDIRGAN OLACAK'
Bundan sonra ne olacak? AKP, 'yüzde elli oy aldım' diyerek demokratik bir kültür mü edinir; yoksa 'başarısı', saldırıları mı tetikler?
AKP'nin, yüksek oy alınca ilk günkü aşk gibi AB reformlarına dönüş şeklinde birtakım vaatleri vardı. Benim gözüme çarpan, özellikle liberal kanatta böyle yorumlar vardı. İşte, 'bunlar ders aldılar, 10 puan kaybedip geri aldılar' şeklinde. Artık 2002'deki gibi, nispeten daha yumuşak bir yönetim tarzı izleyeceklerine dair yorumlar vardı. Buna katılmıyorum. Son günlerde yaşanan sivil infazlar, baskılar da bunu gösteriyor. Zaten AKP'nin yöneticileri de 'intikamcı davranmayacağız' derken, aslında intikamcı davranacağının mesajını veriyor. Bunu söylemeleri bile ne kadar olumsuz mecrada olduklarını gösteriyor.
Endişeliyim. Daha yumuşak AKP yerine, şımarıklıkla saldırgan bir AKP'nin olacağını düşünüyorum. Savcılara yurt dışına çıkma yasağı getiriyorlar; hukuk tarihinde çok görülmemiştir. Bunun mekanizmaları vardır, suç işlemişse HSYK uğraşır, en fazla görevden alınır. Hakimler, savcılar hapse atıldı, bir kısmı yurt dışına kaçtı. Olayları Kürt meselesi bağlamında ele aldığımızda, Türkiye'de hukuk kalmadığı için, tek parti egemenliği ve bu egemenliği sağlamlaştırma politikası var. Hem medya hem de günlük yaşamda padişahlık, totaliterlik zihniyeti söz konusu.
'MESLEĞİMİZİ YAPABİLSEK AKP İKTİDR OLAMAZDI'
Böyle dönemlerde, gazetecilere ayrıca düşen bir görev var mı?
Bütün siyasi, ideolojik kaygıları, motivasyonları bir yana bırakıp profesyonelce düşünmek lazım. Gazeteciler gazetecilik yapmalı. Propagandacılık, reklamcılık yapıldığında olmuyor. Gazeteciler olarak, mesleğin yükümlülükleri yerine getirmeliyiz. Bunu yapmamızı engelleyenlere topluca, örgütlü şekilde yurt içi ve yurt dışında karşı çıkabilirsek; siyasi iktidar ve devlet hakkındaki çelişkileri çok daha geniş yurttaş sayısına ulaştırabiliriz. Memlekette olan bitenlerin, genel doğrulara uygun olup olmadığını kontrol etmeliyiz. Mesleğimizi yapabilsek AKP iktidar olamazdı. Onlar da bildiği için, eskiden Kürt meslektaşlarımızı öldürdüler, şimdi de topyekun gazete satın alarak ya da oradaki arkadaşlarımızı işsiz bırakarak saldırıya geçiyorlar. Bunlar, geçmişte çok çeşitli ülkelerde denenmiş ama ben başarılı örneğini hatırlamıyorum. Baskının olduğu yerde direniş kendiliğinden gelişir. Biraz zor olacak, kanlı oluyor ama adaletin, demokrasinin, özgürlüğün, hukukun galip gelmesi için elimizden geleni yapmalıyız.


http://anfturkce.net/guncel/duran-ana-akim-medya-teslim-oluyor-akp-daha-fazla-saldiracak

Yorumlar

giaonhan247 dedi ki…
Thanks for sharing, nice post! Post really provice useful information!

An Thái Sơn với website anthaison.vn chuyên sản phẩm máy đưa võng hay máy đưa võng tự động tốt cho bé là địa chỉ bán máy đưa võng giá rẻ tại TP.HCM và giúp bạn tìm máy đưa võng loại nào tốt nhất hiện nay.

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd