Ana içeriğe atla

Havuz medyasında ‘Cafer bez getir!’ çığlıkları...

Yandaş medyanın, Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyı nasıl haberleştirdiğine bakarken, manşette kullandığı sözcüklerden haberin mizanpajına kadar çeşitli teknik-mesleki boyutlar, aslında işin siyasi-ideolojik yanını güzel teşhir ediyor. Erdoğanperver gazeteler, ya bu haberi birinci sayfadan görmedi ya da haber tahrifatı ile gerçeği çarpıtmaya çalıştı

Havuz medyasında  ‘Cafer bez getir!’ çığlıkları...
RAGIP DURAN
Gazetelerde ‘Mutfak’ tabir edilen yazı işleri masası, gazetenin hem beyni hem de kalbi gibi işlev görür. Çünkü, bu birime dört bir yandan gelen bilgi, haber, görüş, fotoğraf, karikatür, yorum, söyleşi ve röportajlar, masanın çevresindeki editörler tarafından okunur, incelenir, süzgeçten geçirilir ve çok az bir kısmı yayınlanmak üzere, birinci sayfaya girmek üzere seçilir. Bir haberi birinci sayfadan manşetten yayınlamak ya da son sayfadan tek sütuna 10cm’den vermek ya da bir haberi hiç vermemek yani görmemek hep siyasi-ideolojik bir seçimin kararıdır. Yazı işleri, ‘Gazetecilik bir tercih mesleğidir’ sözünün somut olarak tezahür ettiği, uygulandığı bölümdür. Kimi zaman somut/objektif kriterler, çoğu zaman da sübjektif/ideolojik parametreler, bir gazetenin birinci sayfasının çatılmasında devreye girer. Gazetede, medya mülkiyeti yani patronun konumu, kimliği, tercihleri, çıkarları, gazetenin genel yayın politikası, yazı işleri sorumlularının siyasi-ideolojik bakış açıları, o günkü halet-i ruhiyeleri ve kaçınılmaz olarak memleketin genel ahvali, birinci sayfaya girecek haberlerin saptanmasında etkili olur. Bilahare, birinci sayfaya girmesi öngörülen 10-15 haberin hangisinin sürmanşet, manşet, yan manşet ya da göbekten verileceği, hangi haberin fotoğraflı ya da illüstrasyonlu gireceği, hangi haberin kaç sütuna verileceği de hep, şimdiye kadar saydığım ölçüt ve parametrelerce tayin edilir. Birinci sayfa, ki gazeteci jargonunda son sayfa ile birlikte ele alındığında, ‘Ceket’ olarak anılır, aslında bir insana benzeyen gazetenin ilk ve dış görünümünü en iyi yansıtan bölümdür. Dolayısıyla bir gazetenin birinci sayfasına baktığınızda, manşeti, varsa sürmanşeti ve diğer haberleri incelediğinizde, hangi haberin kaç sütuna kaç santim verildiğine baktığınızda, o gazetenin kimliğini, siyasi-ideolojik perspektifini, neye nasıl baktığını kolayca anlayabilirsiniz. Mizanpaj dediğimiz, haberleri sayfaya yerleştirme yöntemi, son derece siyasi-ideolojik bir edim. Teknik ve estetik yanları olsa da, sayfa düzenlemesi aslında tamamen siyasi-ideolojik biraz da mesleki tercihlerin doğrudan yansıması, somut ifadesidir.
AHMET HAKAN'A SALDIRI ÖRNEĞİ
Hürriyet gazetesi yazarı ve CNNTurk’deki ‘Tarafsız Bölge’ adlı tartışma programının yöneticisi Ahmet Hakan’a yönelik saldırının, Cuma günkü gazetelerin birinci sayfalarında nasıl verildiğini, nasıl sunulduğunu gözlemek, çeşitli gazetelerin bu saldırı hakkındaki yorum ve değerlendirmesini anlamak için en iyi araçtır.
İktidar yanlısı Yeni Şafak gazetesi mesela, Cuma günkü sayısında saldırıyı birinci sayfada yayınlamayı hak eden bir haber olarak değerlendirmemiş. Yani Yeni Şafak için bu saldırının birinci sayfa açısından haber değeri yok. Bu tutum, salt mesleki ya da teknik bir hata/eksiklik olarak kabul edilemez. Çünkü bırakın Türk/Türkiye medyasını, haber global medyada kendine yer bulduğu gibi, Türkiye Başbakan’ından Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) yöneticisine, ABD Büyükelçisinden AB Komisyonu ve Avrupa Konseyi sorumlularına kadar global çapta resmi açıklamalarla kınanmış bir saldırı söz konusu.
Üstelik, çok önemli bir mesele, Cumhuriyet’in haberine göre, 4 saldırgandan 3’ünün AKP üyesi olduğu ortaya çıktığı için, ayrıca Ahmet Hakan, yakın geçmişte bir AKP milletvekili ile yandaş medyanın Yakup Cemil’i tarafından alenen tehdit edilmiş olduğu için, bu kesim haklı, mantıklı ve doğal olarak en şüpheli odak konumunda.
Yeni Şafak, haberi birinci sayfadan görmeyerek, hem bunca yükün altından kalkma derdinden kurtulduğunu sanıyor, hem de susarak saldırıyı ve saldırganı gizlemiş olduğunu sanıyor.
Haberi 1. sayfada görmeyen bir başka gazete Akit. En sıkı AKP ve Erdoğan taraftarı olan bu gazete de, Yeni Şafak’ın benzeri gerekçeleriyle olsa gerek, Perşembe ve Cuma günleri Türkiye’de en çok konuşulan konuyu, misinformation(Haber Gizleme) sayesinde, akıllarınca kendi okurlarından gizlemiş oldular. Çünkü Yeni Şafak ve Akit okurları, bu iki gazete dışında hiç bir kaynaktan haber almıyorlar değil mi?
PEK ZORDUR GERÇEĞİ GİZLEMEK
İktidarın bir başka deyişle Şems medyasının, küçük ama Erdoğan’a çok yakın iki gazetesi Akşam ve Güneş’in, uzun zamandır bizzat Erdoğan, AKP ve Yakup Cemil tarafından tehdit edilen Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyı aktarma yöntemleri ilginç daha doğrusu komik. Çünkü Akşam, saldırganların ilk ifadelerinden yola çıkıp olayın bir ‘Trafik tartışması’ olduğunu yazarken, Güneş, daha da cüretkâr ve ‘yaratıcı’ davranmış. Güneş, bu konudaki en zayıf halka olan saldırganların kayıtlı AKP üyesi olduklarını örtmek için, ‘Saldırganlar HDP’li çıktı!’ başlığını kullanmış.
AKP’nin magazin kılıklı silahşörü gibi yayın yapan Takvim gazetesi de haberi küçük de olsa, 1. sayfada kullanmak zorunda kalmış ama saldırganların AKP üyesi olduğu bilgisi yok, olayın trafik yüzünden çıkmış olduğu ima ediliyor ayrıca olası fail olarak da Cem Uzan’ın adı geçiyor. AKP yanlısı TV kanallarından 24 de, saldırganların Emniyet’e götürülürken muhabirlerin bu kişilere soru sorarken bir anı kaydetip yayınladı:
- Ahmet Hakan’a neden saldırdınız?
- Biz saldırmadık, o bize saldırdı!
KÜRT KARDEŞLER KİM Kİ?
İktidar yanlısı havuz gazetelerinin çoğu Cuma günkü birinci sayfalarında Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te yaptığı konuşmadan alıntıları manşete çekmiş. Mesela Sabah, ‘Kürt kardeşim ayrı, terörist ayrı’ cümlesini kullanmış. Ama Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyı gerçekleştirenlerin büyük bir ihtimalle Kürt olduklarını düşünürsek (Dördü de Van-Gevaş nüfusuna kayıtlı, ayrıca Güneş’e göre sosyal medya hesaplarında HDP yanlısı yazılar varmış!) Erdoğan’ın Kürt kardeşleriyle teröristlerin hiç de ayrı olmadığı ortaya çıkıyor.
Tesadüf olsa gerek, Erdoğan’ın Kürt kardeşlerinden Mehmet Metiner’in Cuma günü bazı gazetelerde yer alan ‘Aydın Doğan’ın dişlerini de tırnaklarını sökmesini biliriz’ şeklindeki demeci de Kürt kardeşlerin terörizmle hakikaten hiç bir ilişkisi olmadığını kanıtlaması açısından pek mühim!
Sabah grubunun yabancı diplomasi ve dış dünyaya yönelik propaganda organı Sabah Daily de haber birinci sayfada yok. Çok yazık...Yabancılar bu haberi yine mecburen New York Times, Guardian, Le Monde ya da FAZ’dan okuyacak...Oysa ki Doğan grubunun ingilizce gazetesi Daily News’da haber manşetten verilmiş. Today’s Zaman’da da haber manşette...
Saldırı ile ilgili bence en iyi, en ayrıntılı haberler Cumhuriyet’de. Cumhuriyet, meselenin özünü manşete çekmiş: ‘Suçlu Ayağa Kalk!’ üstbaşlığıyla ‘AKP’li çıktılar’ başlığını kullanan Cumhuriyet konuya birinci sayfanın yarısını ayırırken, içeride de dört köşe yazarı değerlendirme yapmış.
Sadece habere ayrılan alan açısından baktığımızda, saldırıyı sürmanşetten veren Zaman ile saldırıya birinci sayfanın yarısını ayıran Millet, hiç olmazsa haberin hakkını yememişler.
AKP yanlısı ‘Diriliş Postası’ gazetesi ise, Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyla birinci sayfasında hiç ilgilenmiyor. Ama ‘Ülkücü Hareketi anlatan Kafes’ filminin promosyonunu birinci sayfadan veren gazete ‘Kanımız aksa da zafer İslam’ın’ manşetini kullanmış.
Yeni Çağ ve Yeni Mesaj gibi iki sağcı gazete saldırganların AKP üyesi olduğu bilgisine itibar etmemiş.
AKP’nin aşırı milliyetçi yayın organı Aydınlık gazetesi, Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyı ‘Kınıyoruz’ başlığıyla sürmanşetten verirken, yine sürmanşetten bu sefer ‘Erdoğan konuştu HDPliler terketti’ haberini vermiş. Dengeli bir yayıncılık örneği değil mi?
havuz-medyasinda-cafer-bez-getir-cigliklari-77132-1.
VERİLER PEK MENFİ
Sonuç olarak, AKP medyası manevra yapar gibi görünse de, zora düştü. Çünkü Cuma sabahı havuz medyasının İnternet’de yayınlanan birinci sayfalarında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyı kınayan hiç bir açıklaması yok. Yakup Cemil bile kınadı, Erdoğan’dan çıt yok. İsim vererek Hürriyet’i, Aydın Doğan’ı hedef alan Erdoğan’ın bu saldırı karşısındaki tutumunu olayın üstünden neredeyse 48 saat geçmesine rağmen öğrenemedik!
Keza saldırganların AKP üyesi çıkması da, organize olduğu her adımından belli olan bu saldırının pek de profesyonelce yapılmadığı hissini veriyor.
Köşeye sıkışan kedi saldırganlaşır. Cizre’de çocuk öldürenler, Ahmet Hakan’a saldırdı. Gidişat pek parlak değil....
1 Kasım seçimlerine kadar kutuplaşma ve şiddet ortamını canlı tutmaya yönelik karanlık hamleler beklenir. 12 Mart ve 12 Eylül tecrübesini yaşamış gözlemciler, gazeteci dövmekten gazeteci cinayetlerine gidildiğini, hatta karşı kamplardan gazetecilere yönelik ölümcül saldırılar yaşandığını hatırlar.
Türk basın tarih aslında sansür, gazetelere ve gazetecilere baskı ve gazeteci cinayetleri tarihi gibidir. Geçmişte İttihat Terakki karşıtı gazeteciler vurulup öldürülmüştü. Sonra laik gazeteci ve aydınlar kurşunlara hedef oldu. 90’lardan itibaren en çok Kürt haklarını savunan gazeteciler öldürüldü. Sosyalist basın ve Kürt basını hep ağır baskılara direnmek zorundaydı. O zamanlar büyük medya/yerleşik medya, bu baskılara gerektiği kadar ve yeterli bir şekilde karşı çıkmadığı için bugün hedef tahtasında. Basına, medyaya yönelik baskılar salt gazetecilere yönelik bir zulüm değil. Tüm meslek erbabı, yetmez, tüm okurlar bu baskılara, herhangi bir ayrım gözetmeksizin karşı çıkmadığı müddetçe, egemenler basını, medyayı kanlı ya da kansız bir şekilde susturmaya çalışacak.
GEMİ FENA ŞEKİLDE SU ALIYOR
Perşembe gecesi bir televizyon kanalında Yakup Cemil vardı. Herkesi kendi kadar akıllı ve zeki sanan bir havada saldırıyı kınadı. Geçmişte Ahmet Hakan’ı açıkça ölümle tehdit ettiğinden hiç söz etmedi. O saatlerde belli olmasına karşın saldırganların AKP üyesi olduğunu da söyleyemedi. İlginçtir, yaklaşık 50 dakikalık programın en fazla 15-20 dakikası bu konuya ayrılmıştı, geri kalan sürede Akit gazetesi yazarı ile yaptığı sohbette isim vererek, bizim AKP yanlısı bildiğimiz isimlere çattı durdu. Akif Beki’den Mustafa Karaalioğlu’na, Elif Çakır’dan Abdülkadir Selvi’ye, Yusuf Ziya Cömert’ten Mehmet Ocaktan’a, dahası Hakan Albayrak’a kadar bir dizi gazeteci-yazar Aydın Doğan’a karşı çıkmadığı ve Erdoğan’ı kapalı ve dolaylı olsa da eleştirdiği için kıyasıya kınandı. Bu kalem, zaten daha önce de, ‘Aramızda 7 hain var’ ifşaasında bulunmuştu. Havuz medyasındaki çatlakların büyüklüğünü ve vahametini sergilemesi açısından bu açıklamalar ilginçti. Uçuruma doğru son süratle giden aracın içinden son anda da olsa atlamaya çalışanlar her zaman olmuştur.
(*) 4 Ekim 2015 tarihli Birgün gazetesinin Pazar ekinden

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle