Ana içeriğe atla

Zaman Gazetesinin Trajedisi




Siyasi iktidar, 17-25 Aralık Hırsızlık ve Rüşvet Haftası’nın 1. yıldönümü arifesinde, 14 Aralık’ta bir operasyon yapıp aralarında gazetecilerin, televizyoncuların da bulunduğu 32 kişiyi, “terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak” suçlamasıyla gözaltına aldı. Bu operasyonun hukuki ve adli boyutunun çok sağlam olmadığı 4. gün ortaya çıktı: Çünkü sadece 4 kişi tutuklandı. Ayrıca operasyon yurtiçinde ve dışında geniş tepki yarattı. Mesela BBC, 17 Aralık tapelerini bir kez daha yayımladı. 
Türkiye’de siyasi içerikli bir operasyonda ilk kez bir TV dizisinin yönetmen ve senaristleri gözaltına alındı. Somut gerçekle kurguyu ayırt etme konusunda bir sorun var: Sokakta Erol Taş’ı ya da “Tecavüzcü Coşkun”u görünce linç etmeye çalışan sıradan yurttaş kalabalığının içinde Emniyet yetkilileri ve savcıların da bulunduğunu gördük. 
Medyatava’nın yayımladığı rakamlara göre, Zaman gazetesi, 8-14 Aralık 2014 haftasında günde 954 bin 335’lik satışla Türkiye’nin en çok satan gazetesi. Günlük bayii satışı 25 bini bile bulmayan Zaman, yöneticilerinin iddiasına göre, abone ve elden toplu satışlarla bu rakamlara ulaşıyor. Cemaatin kendi içindeki örgütlenmesi, bazı kalem oyunları, dağıtım şirketi ile anlaşma ve 17 Aralık 2013 öncesindeki iktidar desteği sayesinde, Zaman, satış konusunda kendisini olduğundan çok daha güçlü gösterebiliyordu. 
Zaman, sıradan, normal bir gazete değil. Çünkü bu gazetenin arkasında, FBI’nın bir raporuna göre milyarlarca dolarlık iş hacmi olan büyük bir yapı var. Siyaset, maliye, ticaret, eğitim, din, medya gibi alanlarda son derece faal olan bu karmaşık yapı, dünyanın birçok ülkesinde bayrak gösteriyor, en önemli merkezi manevi liderleriFethullah Gülen’in ikamet ettiği ABD’nin Pensilvanya eyaleti…
Bugün mağdur konumuna düşürülen Zaman gazetesi ve Samanyolu TV, Gülen Hareketi’nin yarı resmi yayın organları. Bu kimlik, bu nitelik önemli bir handikap. Çünkü dogmaları, tabuları olan bir zihniyet, doğru dürüst gazetecilik yapamaz. Bu tür kişi ve kurumların icra ettiği mesleğe ajitasyon/propaganda, reklamcılık, halkla ilişkiler denebilir. Habercilik mesleği “Fikri hür, vicdanı hür” kişi ve kurumların becerebileceği bir meslek. 
Zaman’ın yakın geçmişi sorunlu: Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK davalarında, bu gazete, kamuyu bilgilendirmek için değil, sahte delillerle bazı masum sanıkları siyasi amaçlarla mahkûm etmeye uğraşan polis, savcı ve yargıçların sözcüsü gibi yayın yaptı. Bir gazetenin arşivi, onun mesleki, ahlaki tutarlılığının en sağlam sertifikasıdır. 
Tüm bu olumsuzluklarının yanı sıra, esas trajedi, Zaman’ın, piyasaya çıktığından bu yana sürdürdüğü yayın politikası. Zaman 28 yıldır, iktidardan, güçlüden, zenginden yana; emekçiye, yoksula karşı, muhafazakâr, sağcı, Amerikan renkli bir İslamiyet savunuculuğu yapıyor. Ne var ki, resmen 17-25 Aralık’ta cenaze töreni düzenlenen AKP-Gülen koalisyonundan sonra, Zaman, kendisini birdenbire, hiç beklemediği ve istemediği halde muhalif bir yayın organı olarak hissetmek zorunda kaldı. Oysa ki bir gazetenin muhalifliği, böyle mecburen, istemeden, siyasi konjonktür değişince ya da ortaklık bozulunca gündeme gelmez. Gazete, mesleki olarak, doğal olarak tüm iktidar kutuplarına her zaman her yerde eşit uzaklıkta durur, durması gerekir. İktidarı değil, kamu çıkarını savunur. 
Zaman, birdenbire “basın özgürlüğü” sözcüsü ve öncüsü kesildi. Şaşırtıcı… Çünkü aynı gazete, onlarca Kürt gazeteci, Odatv’dekiler, Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazeteciler gözaltına alınırken, bu operasyonları desteklemiş, polis ve savcıları cesaretlendiren yayınlar yapmıştı. 
Gün döndü, Hizmet’in AKP iktidarındaki hizmet süresi bitti, Zaman, şimdi kendi yöneticileri gözaltına alınınca bağırıyor. İnandırıcı olabiliyor mu? 
Önemli bir nokta: Hiçbir gerekçe, hiçbir siyasi çıkar adına, 14 Aralık operasyonu desteklenemez, olumlu gösterilemez hatta sessiz kalınamaz. Böyle bir tutum,Erdoğan’ı desteklemek anlamına geleceği gibi, ilke olarak, meslek ve vicdan adına savunulması gereken “basın özgürlüğü”nden vazgeçmek demektir. Samanyolu ve Zaman ile bu grupta çalışan gazetecilere karşı siyasi iktidarın bu haksız, hukuksuz, gayrimeşru operasyonuna karşı çıkmak, kesinlikle Gülen Hareketi’ni savunmak, onun safına geçmek anlamına gelmez. Basın Özgürlüğünü savunurken, mağdurun kim olduğu, geçmişte ya da bugün ne yaptığı önemli değil. Basın özgürlüğü, sadece medyayı ve gazetecileri ilgilendirmez, posta@cumhuriyet.com.tr esas olarak yurttaşların, habere özgürce ulaşma hakları için elzemdir. Bu nedenle kim basın özgürlüğünü sınırlayıp kısıtlıyor ya da yasaklıyorsa, ona karşı çıkmak şarttır. 
Bazı kesimlerde, “İyi ama Fethullahçılar bizim basın özgürlüğümüz elimizden alındığında bizimle dayanışma içinde olmadılar, aksine onlar o zaman iktidar yanlısı idi” ya da “Bunlar bugün bağırıp çağırıyor, yarın fırsat ellerine geçse yine bizim basın özgürlüğümüzü yasaklar” şeklinde görüşler var. Yanlış. “Basın özgürlüğü ya da herhangi bir hak, muhatabın, rakibin ya da bir başkasının tutumuna göre değerlendirilemez.” 
Zaman’ın olumsuzluklarını esas olarak orta ve uzun vadede bilinçli, bilgili okur topluluğu yani toplum giderebilir. Yasaklar, polis, yasa değil…

(*) http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/171095/Zaman_Gazetesinin_Trajedisi.html 
Cumhuriyet Gazetesi, Olaylar ve Görüşler, 24 Aralık 2014

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd