Ana içeriğe atla

Charlie’yi vurdular... Ölmedi!



Fikirleri yoktu, silahları vardı. Gülmeyi bilmezlerdi, ağlattılar bizi. Mizahları hiç yoktu, bundan sonra da olmayacak. Ama Charlie…
‘Ben başka bir memlekettenim
Başka bir mahalleden
Bambaşka benim yalnızlığım’
Fransız anarşist şarkıcı Léo Ferré’nin ‘La Solitude’ (Yalnızlık) şarkısındaki dizeler, belki Charlie Hebdo için yazılmamıştı ama Fransa’nın bu en fırlama, en cingöz, en başkaldıran gazetesi gerçekten de hiçbir refiğine/refikasına benzemez. Başka herhangi bir ülkede eşi benzeri yoktur. Hatta Fransa’daki amca oğlu Canard Enchainé (Zincirli Ördek) ile bile kıyaslanması zordur. Canard da anarşisttir, laiktir, Papa, Vatikan filan dinlemez ama Charlie aslında tam bir sokak çocuğudur. Küfürlü konuşur, ‘Ne Tanrı, ne Efendi’ tanır, tabusavardır, dogmayıkardır, başına buyruk, baldırı çıplak ve avaz avaz bağırandır.
Köklerine bakarsak, 15. yüzyıla François Villon’a kadar uzanır. Ama Charlie’yi Charlie yapan iki büyük hadise 1789 ve 1968’dir. Büyük Fransız Devrimi, kiliseyi müştemilatları ve zihniyetleriyle birlikte berhava edip yükselen devrimci burjuvazinin düzenini kurarken Cumhuriyetin ve laikliğin bayrağını dikmişti ya, Charlie bu nedenle bütün dinlere eşit uzaklıkta durup, bütün kör inançlara set çekmiştir. Bir tek ilkesi vardır: Bağımsızlık ve Özgürlük. Hiçbir tabusu yoktur.
Cavanna, Topor ve Prof. Choron gibi beş yıldızlı boyuneğmezler 68 öncesinde Hara-Kiri’yi yayınlamaya başladıklarında, egemenlerin değerli dayısı General de Gaulle sinirlendi ve dergiyi yasakladı. Ama geçmişinde 1789’dan sonra 1871 Paris Komünü ve Nazizme Direniş gibi parlak sayfalar olan insanlar, bu kez Charlie Hebdo adıyla piyasaya çıktı.
Mizah, ezilenlerin güçlü bir kozu ya, siyasi mizah daha da etkili. Çizgiyle, gırgırla, ironiyle, alayla, fotomontajla, Tiranlara,  egemenliğini meşrulaştırmak için kutsal giysilere bürünenlere kök söktürdü Charlie. Sokak da artık kızıl ve kara bayraklarla dolmuştu. Charlie, evet solcu olmasına solcuydu ama gerektiğinde Komünist Parti’ye de Sosyalist Parti’ye de, SSCB’ye, Mao’ya filan da giydirdi.   
68 rüzgarı Charlie’ye güç kattı. Hükümet bir yandan baskı ve sansür bir yandan tazminat davalarıyla susturmaya çalıştı dergiyi. Ama o zaman da Jean-Paul Sartre ile Le Monde’un 2 numarası Jacques Fauvet, Charlie’yi savundu.
Düşünce, ifade, basın özgürlüğü diğer özgürlüklerin varlığının bilinmesi ve hayata geçirilmesi açısından önemli olduğu için Yaşam Hakkından sonraki en önemli hak. Üstelik, basın özgürlüğü sadece hemfikir olduğumuz görüş ve yazıların yayınlanma hakkı değil. Hatta esas olarak hemfikir olmadığımız, karşı çıktığımız, ‘zararlı bulduğumuz’(!) fikirlerin özgürce dolaşıma girmesi demek.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin meşhur bir içtihad kararında ‘Toplumun geniş kesimlerinde infial yaratsa bile’ diye bir ibare geçer. Şiddet önermedikçe, başta ırkçılık olmak üzere her türlü ayrımcılık olmadıkça, AİHM bile tüm fikriyata yeşil ışık yakmıştır.
Fransız chanson’unun abidelerinden Renaud da köşe yazdı, dergiye mali destekte bulundu. Charlie, bir santim ilan almadan çıkıyordu. Abone ve bayi satışı tek geliri idi. Kalaşnikofluların parası, Körfez’deki  Şeyhlerden Emirlerden mi geliyor?  
7 Ocak günü saldırıya uğradıktan birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Hollande’ın dergiye gitmesi, o akşam televizyonda özel bir konuşma yapması da önemli. Halbuki  Charlie, Hollande’ı hiç sevmezdi, eminim Hollande da Charlie hayranı bir siyasetçi değildi.
Bizimki olaydan neredeyse 10 saat sonra ‘İslamofobi’ temalı bir açıklama yaptı.
Türkiye’de egemen medyanın ekranlarında ve gazete köşelerinde tuzluk delisi mebzul miktarda yazıcı, ne Fransa’yı ne de Charlie’yi bilir. Ama her konunun uzmanı bu maaşlı propagandacılar, İslamiyeti koruma misyonunu üstlenmişler, yabancı işçilerin mağdur kaldığı ırkçılıktan, islamofobiden dem vurup, ‘Fransız Derin Devleti’ ya da ‘Avrupa Gladyosu’ gibi cevherler yumurtladı. PKK’ye karşı IŞİD’e sarılanların trajedisi devam ediyor.  
Bunların anlamayıp bilmedikleri, kabul de edemedikleri bir nokta daha var: Burada camiler özellikle Cuma günleri dolar taşar ve Türkçe’de dini kökenli/anlamlı binbir sözcük/deyim vardır. Fransa’da ise Pazarları kiliseler sinek avlar. Fransızcada bizdeki kadar Allahlı sözcük ve deyim yoktur.
Wolinski, Istanbul’un yabancısı değildi. Aydın Doğan Karikatür Yarışmalarında jüri üyesi, başkanlığı yapmıştı. Leman’daki arkadaşlar, Charlie ekibini önce dergide sonra da Samatya’da bir meyhanede ağırladıklarında çevirmenliğini üstlenmiştim. Şeker bir adamdı.
Cabu de, toprağı bol olsun Mano Solo’nun babasıydı. Charb da Tignous da birinci sınıf mizahçıydılar. İktisat profesörü Bernard Maris de ‘Bernard Amca’ mahlasıyla küreselleşme karşıtı esaslı yazılar yazardı. Fransa Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi idi, bir yandan da Charlie Hebdo’nun kurucu editörü.  
Léo ile başladık Léo ile bitirelim: Ferré, ‘Thank You Satan’ (Teşekkürler Şeytan Kardeş!) şarkısında ‘Barcelona’da doğduğun için kızıl/Paris’te öldüğün için kara’ der. Charlie kırmızı siyahtır, 7 Ocak’ta biraz ölmüştür. Haftaya Çarşamba tirajını 1 milyona çıkarıyor… Oley!

(*) Evrensel Pazar Eki,11 Ocak 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle