Ana içeriğe atla

Dijital dünya ne kadar radikal?

Dünya medyası 20 yıldır geleneksel gazetecilikten dijital medyaya geçişin sancılarını yaşıyor. Yazılı basında satışlar ve reklam gelirleri düşüyor. Dijitalde ise bu parametreler artış gösteriyor. Artık zaman/mekan kavramı çok değişti. Mesele, kağıttaki mürekkep kokusu, kağıdın kumaşına parmak teması gibi nostaljik duygular değil. Dijitalde derin fikir, sorgulama, eleştiri nerede? Dijitale nereden bakacağız? İşveren, gazeteci ya da okur bakışı…




 

Türkiye’de, Doğan Medya Grubu’nun günlük ‘Radikal’  gazetesini kapatıp sadece dijital yayını sürdürme kararı,  dünyada, günlük gazetelerin yazılı versiyonları ile dijital edisyonları arasındaki sancılı çelişkilerin yoğun bir şekilde tartışıldığı döneme rast geldi. Tesadüf olmasa gerek… Gerçi ‘Radikal’in, gerek grup içindeki konumu, genel yayın politikası, yönetim kadrosu ve çalışanları ile okur kitlesi itibarıyla, kaçınılmaz olarak kendine has bir dizi özelliği var (idi) ama yine de kağıdı terk edip ekranlara transfer olmak karmaşık ve çok boyutlu bir geçiş.

 

Dijital Devrim tabir edilen, gazetecilik pratiğinde önemli bir boyut olan kağıttan uzaklaşıp ekrana geçiş, sıradan bir değişim öyküsü değil. Çünkü mesele, haber, röportaj, yorum, karikatür, fotoğraf ve diğer tüm gazetecilik ürünlerinin sadece nerede (Kağıt üzerinde mi yoksa ekranda mı?) yayınlanacağı değil. Marshall McLuhan’ın daha 1960’larda öngördüğü üzere “The medium is the message” (Mecra mesajın kendisidir) ilkesi uyarınca, kağıttan ekrana geçerken, gazetecilik pratiğinde, medya mülkiyeti (Patron), gazeteci ve okur (yani toplum) açısından neredeyse her şey değişiyor. Medya değişince esas olarak mesaj da değişiyor. Yani kağıtta yayınlanan haber ile ekranda yayınlanan haber aynı haber değil! Birincisinde haberin kaynağı, yazarı, oluşum süreci, ikincininkinden çok değişik. Kağıt geleneksel medyanın mecrası idi, ekran ise dijital medyanın. Ama bu alanlarda yapılan gazetecilikler neredeyse iki farklı meslek!  Değişim bu üç alanla(Patron, gazeteci, okur)  sınırlı değil. Ekran ya da başka bir deyişle İnternet, geleneksel gazetecilikteki zaman ve mekân tanım ve uygulamalarını da baştan aşağıya değiştirmiş durumda. Bu durumda geleneksel gazetecilikle yeni dijital gazetecilik arasında gerçekten çok az benzer ara alan kalmış durumda. Yaşı 50/60’ı geçmiş olan gazeteciler, yani geleneksel gazeteciliği bizzat yaşamış/uygulamış olan gazeteciler (Okurlar da bu kesime dahil), dijital gazeteciliğin tanım, amaç, çalışma yöntemlerinin, toplum üzerindeki etkilerinin eskisinden tamamen farklı olduğunu kolaylıkla saptıyor.  

 

Eski köye yeni âdet

Geçenlerde, kitaplığımı düzenlerken, ansiklopedilerin arasından eski ve küçücük bir transistörlü radyo çıktı.  

9 yaşındaki oğlum gözlerini hayret içinde açıp “Baba, bu ne?” diye sordu. Radyonun pilini değiştirip açtım, istasyonlar arasında gezdim. “Aaa tablet  gibi ama görüntü yok” demez mi! 

 

Bu yaştaki çocuklar radyoyu tanımadığı gibi, gazetecilik dünyasına son 20 yılda girenler de geleneksel gazeteciliği tanımıyor/bilmiyor. Ne var ki son 30-40 yıldır gazetecilik mesleğini sürdüren kıdemli gazetecilerin büyük bir kısmı da dijital dünyaya henüz pek ayak uyduramıyor.

 

İşte New York Times’ın geçenlerde yayınlanan  ‘İnovasyon Raporu’ (http://mashable.com/2014/05/16/full-new-york-times-innovation-report/) tam da bu çelişki/dengesizlik/uyumsuzluğu faş ediyor. Aslında dijitale geçiş konusunda en başarılı örnek olarak gösterilen NYT, kendi içinde yaptığı, 6 aylık bir çalışmaya dayanan raporda, dijitale geçişte, eski geleneksel gazetecilik alışkanlıklarının  sürdüğü ve bu durumun devrime (!?) direndiğini saptıyor. Yazılı basın zihniyeti ile dijital gazetecilik zihniyetinin tabii ki uyuşmadığını saptayan rapor, tiraj ve reklam gelirlerinin azaldığı bir ortamda, bir yandan geleneksel(kağıt) gazeteciliği sürdürürken bir yandan da dijital gazetecilik çabalarının ortaya çıkardığı sorun ve güçlükleri tahlil ediyor. Rapor, sonuç olarak, meseleye işveren gözüyle bakıyor. Çünkü raporda gazetecilik içeriğine yani habere, ‘investigative reporting’e, röportaj, söyleşi, başyazı ya da köşe yazılarına ilişkin pek bir bilgi, fikir, tahlil, yenilik önerisi bulunmuyor.

 

Dijital gazeteciliğe gazeteciler ve okurlar açısından eğilen literatüre baktığımızda, ABD’de Nieman (http://www.nieman.harvard.edu/reports.aspx) ve Duke’ün çalışmaları (http://www.reporterslab.org/) ilginç olsa da, dijital dönüşümün gazetecilik mesleğine, haberciliğe ilişkin etkileri konusunda esas olarak Avrupa’da önemli çalışmalar ve uygulamalar var. Le Monde ve Le Monde Diplomatique ekibinden Ramonet, Plenel ve Colombani’nin son kitapları * neredeyse münhasıran geleneksel gazeteciliğin dijital dönüşümü hakkında. Üstelik Plenel’in Mediapart.fr’i ile Colombani’nin Slate.fr  ve Liberation kökenli Haski ve arkadaşlarının Rue89.com’u Fransa’nın geleneksel gazetecilik içerik ve yaklaşımı ile dijital platformu birleştirmeye çalışan önemli örnekler.

 

Aslında bu konudaki en önemli saptama Ramonet’den geliyor. Kabaca özetlemek gerekirse, Ramonet, dijital gazeteciliğin neoliberal ideoloji ile olan yakınlığını/koşutluğunu teşhir ediyor. Yani meselenin ideolojik, politik, kültürel ve toplumsal boyutlarını açığa çıkarıyor. Ramonet’ye göre neoliberal ideoloji, vahşi kapitalizminkine benzer bir rekabet ile monopolistik bir egemenlik kurmaya çalışırken, Tek Düşünce anlayışını yerleştirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Ramonet, neoliberalizmin özelliklerini sayarken, ‘Hızlı, Yüzeysel, Kolay ve Kolaycı, Kısa ve Paracı’ sıfatlarını kullanıyor. Çalışanlar açısından ‘Acımasız’ ve hatta ‘Kanlı’ olduğunu da çeşitli örneklerle gösteriyor. Bu ideolojinin, (Aslında ‘İdeolojilerin sonu’ gelmişti ama bu durum sadece sosyalizm için geçerliydi…)  medya alanındaki tezahürü de herhalde günlük,  haftalık ya da aylık olarak yayınlanan derin siyasi tahliller, zengin kültürel sentezler içeren bir yayın olamazdı. Neoliberal dünyanın başat özelliklerinden biri de iktidar ve iktidarın çevresinde konumlanmak ve dünyaya oradan bakmak ve baktırmak. Dolayısıyla geleneksel gazeteciliğin belki de en temel karakteristiği olan gerçeğe yaklaşmak için deşmek, irdelemek, sorgulamak, eleştirmek ve muhalefet, neoliberalizmin izin vermediği hatta  yasakladığı bir fiil… Dijital dünyanın bir çok özelliği neoliberal dünyanın özelliklerine çok benziyor. Birbirlerinden esinlenmişler, etkilenmişler.  

 

Son 20 yılda,  yani dijital gazeteciliğin ilk 20 yılında ikisi Fransa’dan biri ABD’den üç örnek: Le Monde ve Liberation bağımsızlığını yitirdi, mali sermayenin mülkiyetine girdi. ABD’de, ilk aklıma gelen örnek, önemli bir muhalefet temsilcisi olan Village Voice, Murdoch tarafından satın alındı! 

 

Digital ciksler yeah! 

ABD’de adı bile ‘First Digital’ olan şirketler var. Bu tür kurumlara göre, kâğıt artık devrini tamamladı, dev holdingler bir yandan yazılı basın bir yandan da dijital medya ile uğraşacaklarına, yazılı basın bölümlerini tamamen kapatıp, kâğıt, matbaa ve gazeteci tasarrufu da yaparak her şeyi sadece ekranda yapmaları gerekiyor. First Digital bu kafa ile geçen yıl az kalsın iflas ediyordu…

 

Geleneksel(Kağıt üzerinde) gazetecilik yapmadan sadece dijital habercilik yapan  Vox, Buzzfeed, Quartz, Salon ve hatta farklı nitelikleriyle Huffington Post gibi şirketler, dijitalperverler tarafından başarılı örnekler olarak gösteriliyor ama adı geçen kuruluşların teknolojik ve hatta mali alandaki başarılarına rağmen, kayda değer bir gazetecilik faaliyetine henüz rastlanmadı. Bu kesim, yazı işleri ile medyanın ticari/mali bölümleri (Reklam demek istiyor!) arasında iyi bir koordinasyon/işbirliği olursa başarının artacağına inanıyor. Başarı artar da bu işbirliği, habercilik/gazetecilik değil başka alanlarda başarıyı artırır. 

Dijital medyada, ki NYT’nin sitesinden bir adamın tek başına ürettiği haber bloguna kadar, hatta Facebook ve Twitter’daki her bilgiyi kapsıyor, editoryal ve etik  denetim olmadığı için, her hâlükârda geleneksel medyadaki gibi olmadığı için sorun var. 

 

Dijital Radikal/Radikal Dijital 

Global düzeydeki tüm bu sancılı değişimi Türkiye’ye tercüme ettiğimizde, Radikal galiba ilk kurban. Ama alaturka versiyonu olsa da, neoliberal  bir medya  grubunun mülkiyetinde ve kendisini liberal-sol diye tanıtan bir gazetenin esas başarısızlığı,  kağıt versiyondan kaynaklanmasa gerek. Radikal, satışta ve reklam gelirlerinde istediği düzeye gelmiş olsaydı, kâğıdı bırakıp dijitale geçme kararı almazdı herhalde. 

 

Düşüncenin kutsal mecrası yazıdır. Görüntü değildir.  Evet, ekranda da yazı var, ama 140 vuruşla hadi bilemediniz 1000 vuruşla sınırlı, alelacele yazılmış, referansı da kendisi olan (İnternet!) bir medya, üstelik mesleki ve etik denetimden muaf bir medya, okurun bilinçli, bilgili, demokrat bir yurttaş olmasını ne kadar sağlayabilir. 

Sonuç olarak hatırlayalım: Telgraf ilk çıktığında herkes mektup öldü, demişti. Radyo icat olduğunda da gazetenin ölüm ilanını yayınlamıştı bir çok uzman! Hele televizyon girdiğinde evlerimize, Allaaah, radyo da gazete de vefat etmişti çoktan. Son incimiz İnternet. Gerçi İnternet tüm özgünlüğüne rağmen, yazılı basın, radyo ya da TV gibi bizatihi kendisi bir mecra değil. Mecraların elektronik ve daha çok da görsel mecrası. İnternet, tüm eski/geleneksel medyanın yerini alabilecek bir yapı değil. Onların tümünü bir araya getirip, yeni bir sunumla karşımıza çıkıyor. 

 

Tarihte hiçbir yeni medya organı, babasını öldürmedi, onu yok etmedi, ama ona ek olarak, farklı bir boyut ve işlevle, dünyamızı zenginleştirdi. 

21. yüzyılın gazetesi, gazeteciliği tabi ki 18. asrın neşriyatı gibi olmayacak. Ama insan dolayısıyla bilgi ve fikir var olduğu sürece, adı bile belki gazete olmayacak ama öyle bir şey hep var olacak. 

 

(*) - Ramonet, L’Explosion du journalisme. Des médias de masse à la masse de médias, Éditions Galilée, Paris, 2011, Gazeteciliğin Patlaması, Kitle medyasından Medya Kütlesine, Galillee yayınları, Paris, 2011

- Plenel, Le Droit de savoir (2013), Öğrenme Hakkı, Paris, Don Quichotte, 2013

- Colombani, Au fil du Monde, Le Monde’un Hattında, Plon, 2007


29 Haziran 2014 tarihli Birgün gazetesinin Pazar-Fikir ekinden


Yorumlar

hd film izle dedi ki…
değerli yazınız için teşekkürler...

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle