Ana içeriğe atla

Diyarbakır 2013: Normalleşme işaretleri

Her yıl en az 2-3 kez gidilen bir kentte, omzunda siyasi/sosyal/kültürel bir kamerayla dolaşınca ilginç kareler takılıyor vizöre. Sonra eskiden çektiğin karelerin yanına koyuyorsun yenileri. İş daha da ilginç hale geliyor.

Dışarıda ince bir yağmur. Hava kararıyor.  Sülüklü Han’ın avlusunda ateşin etrafında oturmuşuz, Midyat’tan gelen ev yapımı şarabı içiyoruz. 10-15 sene önce olmayacak bir tablo. Çünkü o zamanlar güneş batınca herkes evine sığınırdı. Sokaklarda “faili meçhuller” olurdu. Kürtler “faili meşhur” der.
Belki kırk yıldır gider gelirim Diyarbakır’a. Her seferinde yeni bir şeyler keşfetmek mümkün Amed’de.
Cuma akşamı Istanbul’da Toplum ve Kuram dergisinden iki genç akademisyenle görüşmüştüm. Önümüzdeki sayı, “90’lı yıllar” özel dosyasını hazırlıyorlar, bana da “90’lı yılların medyası ve Kürt sorununu” sordular. Yaklaşık üç saat sohbet ettik. Arkadaşlardan biri ABD’nin saygın üniversitelerinden birinde “Istanbul Kürtleri” üzerine antropolojik bir çalışma yapıyor. Diğeri de “el konulan Ermeni mülkü” konusunda çalışıyor. Parlak, bilgili, çok efendi iki genç Kürt akademisyen.
Cuma geceyarısı Diyarbakır’a vardım. Özgür Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği “Tan gazetesinden (1945) Özgür Gündem’e (1994) Türkiye’de Basın Özgürlüğü” konulu panele katılacağız. Panelin başlığı, cevabı sorusunun içinde olan bir cümle gibi: Türkiye’de basın özgürlüğü, yakıp yıkılan ve bombalanan gazetelerin tarihinde yatar…
Diğer konuşmacı arkadaşlarla, Varlık Özmenek, Veysi Sarısözen ve Eren Keskin’le buluştuk. Cemiyet Başkanı, eskiden Özgür Gündem’de birlikte çalıştığımız Hayrettin Çelik ile yine eski Özgür Gündemci Aydın Bolak, sağolsunlar, bizi bir an bile yalnız bırakmayıp her zaman olduğu gibi olağanüstü bir konukseverlik gösterdiler. Paneli ve çevresini bir başka yazıda anlatacağım.
Modern normalleşmenin bir tezahürü






İki günde Diyarbakır’da yine çok şey gördüm, çok şey öğrendim. Mesela Istanbul’daki doktora öğrencileriyle yaptığım sohbetin devamı olarak, belki 25-30 yıldır Fransa’da yaşamış, sonra da Paris ve Londra’da yüksek eğitimini tamamlamış, şimdi de Barış Süreci konusunda doktora çalışması yapan bir genç arkadaşla tanıştım. O da zaten son yıllarda gerek Türkiye’de, gerekse yurtdışında çok sayıda Kürt gencinin akademik çalışma yaptığını söyledi. Uluslaşan, kimlik ve yasal statü için mücadele eden ve bazı yörelerde artık devletleşen Kürt “entité”sinin böyle parlak akademisyenlere ihtiyacı var. Kürdistan’ı ve Batı dünyasını/kültürünü, özellikle de akademiasını bilen/tanıyan gençlerin Kürt realitesini ciddi bir şekilde incelemeleri/araştırmaları gelecek için önemli bir güvence. 1915’ten beri Ermenilerde, 1948’den bu yana Filistinlilerde de görülen bir arayış ve çabanın ürünü bu gelişme.
Kayıp yakınlarının 252. hafta etkinliği Şehit Gazeteciler için yapıldı
Diyarbakır Belediyesi, bir yandan TOKİ’nin Suriçi’ne yönelik istilacı girişimlerini önlemeye çalışırken, bir yandan da mesela Melik Ahmet’te, Gavur Mahallesi’nde eski tarihî evlerin restore edilip kente kazandırılmasını teşvik ediyor. Ama insanın mesela Kayapınar’da ya da Bağlar’ın bazı yörelerinde dolaşırken kendini Beylikdüzü’nde filan sanması hazin. Kentsel dönüşüm Kürtsel dönüşümle henüz neyse ki tam buluşmamış, ama kadim Diyarbakır’ı, özellikle Sur dışındaki neoliberal yapılaşmayı önlemek güç.
Hayrettin’le Aydın, bu kez bizi işte bu restore edilmiş eski evlerden ikisine götürdü ki, birinde Kadın Akademisi, diğerinde de Özgür Gazeteciler Cemiyeti vardı. Avlulu, iki katlı, çok hoş yapılar. Duvarlarında hâlâ Selçuklu ve galiba Ermeni duvar işçiliğinin eserleri gülümsüyor. Delikli, yani havalı koyu gri bazalt taşı buranın alâmet-i farikası.
Kadın Akademisi’nde, “Kadın gerillalar dağdan indikten sonra topluma nasıl kazandırılacak?” konusunda sohbet ettik. Bizim medya panelinde de, Veysi Sarısözen, “Bundan sonra temel mesele, Özerk Kürdistan’ın medyasını inşa etmektir” dedi.
Diyarbakır’da umutla kuşku kucak kucağa. Tam da Gever’deki polis cinayetleri ertesinde sohbet ederken, Barış Süreci konusunda insanların iki aşamalı bir yaklaşımı olduğunu anladım. Uzun vadede Barış mutlaka olacak diyorlar, inançları ve güvenleri açık ve kesin. Ama “Erdoğan Kürtleri vurmaya devam ederse, PKK yeniden silaha sarılır” diyen de var. Zaten Gever’deki cinayetlerden neredeyse 24 saat sonra Lice kırsalında PKK dört askeri kaçırıverdi hemen. Mesaj önemliydi… Galiba 12 saat sonra da serbest bıraktılar. Ama papaz her zaman pilav yemez…
Kasım ortasındaki Erdoğan/Barzani/Perwer/Tatlıses Show’unun yankıları sürüyordu. “Koskoca Barzani’yi kente geldiğinde 500 kişi karşıladı. Halbuki Newroz’da gelseydi, 500 bin kişi karşılardı. Biz, Barzani adına üzüldük yani…” dedi Bejar. AKP’nin belediye başkan adayı Ensarioğlu’nun Roboski/Dobrovski potu da artık sadece alay konusu. “Roboski’yi doğru telaffuz etse de seçimi kazanamayacaktı ki” dedi Şehmuz.
Varlık Özmenek, 1952 yılında ilkokul 4. sınıf öğrencisi olduğu
Melik AhmetPaşa'ya 61 yıl sonra döndü.
Cumartesi günü panelden önce Kayıp Yakınlarının 252. Hafta etkinliğine katıldık. Orada 1987’den bu yana tanıdığım insanlara rastladım. Eskiden, yoğun savaş döneminde, ifadeleri kaygılı ve tedirgindi. Bu sefer daha bir rahatlamışlar, güven gelmiş bu insanlara. Sevindim tabii ki.
Eskiden belediyenin tiyatro salonunda Kürt meselesiyle ilgili bir toplantı, konferans, panel olduğunda salon tıklım tıklım dolar, hatta yan odalara büyük ekran konur, salona sığmayanlar toplantıyı televizyondan, dışarıdakiler de hoparlörden izler, dinlerdi.  Şimdi Sümer Park’tan Ciğerxun Kültür Merkezi’ne, Bağlar Belediyesi Kültür Merkezi’nden Mezopotamya Kültür Merkezi’ne kadar çok sayıda toplantı mekânı var. Ama toplantılar eskisi kadar rağbet görmüyor. Bizim medya panelinin olduğu gün, Gaziantep’te Rojava mitingi vardı, ayrıca BDP’liler yerel seçim çalışmalarına başlamıştı, bu nedenle bizim koca salonun ancak yarısı doldu. Bu tür etkinliklerin çok fazla olması da herhalde belirli bir doygunluk yaratmış.
Her şeye rağmen Amed, insanın içini ısıtıyor. Siyasî olarak tabii… Gece sokaklarda yürüyemezken şimdi ateşin etrafında şarap içebiliyoruz. Artık bir sonraki aşamanın ne olabileceğini siz tahmin edin.
 (*) http://birdirbir.org/diyarbakir-2013-normallesme-isaretleri/#sthash.DXXnBgm3.dpuf

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle