Ana içeriğe atla








Molde İzlenimleri
YÜKSEK SESLE KONUŞMAYANLARIN MEMLEKETİ

·      Herhalde dünyanın en zengin, en müreffeh ve galiba en barışçı ülkesi Norveç.  Karlı dağlar, göller, fiyortlar, nehirler, hava müthiş berrak… 3 günde küçük Molde kentinde görüp duyduklarım


Geçtiğimiz hafta sonunu (8-10 Kasım), Yaşar Kemal’in 2013 Bjornson Akademi ödülünü almak için gittiği Norveç’in Molde kentinde geçirdik.  Daha önce 2006 yılında Hrant Dink de bu ödüle layık görülmüştü.


İlk iki gün hava 2 derece  olsa da güneşliydi. Oslo’dan uçakla bir saatte varılan Molde, deniz kenarında. 1903 Nobel Ödülü kazanmış olan edebiyatçı ve insan hakları aktivisti Bjornstjerne Bjornson bu yörede doğmuş, çocukluğu da Molde’ de geçmiş. Kaldığımız otele de yazarın adını vermişler. Emekli edebiyat öğretmenleri, yazar ve şairlerden oluşan ağırlama komitesi neredeyse her dakikası önceden hazırlanmış programı, içten, sıcak davranışlarıyla  çok iyi uyguladılar. Yaklaşık 30-40 kişilik grubumuzda, daha önce Bjornson Ödülü almış Macar, Slovak, İsveçli ve Norveçli yazar ve edebiyatçılar da vardı.


Belediye Salonundaki ödül töreni ve seminer sade ama etkileyici idi. Onur konuğu için konuşmaların önemli bir kısmı İngilizce olarak yapıldı, Norveççe yapılan konuşmaların İngilizce tercüme metinleri de önceden Norveççe bilmeyenlere dağıtıldı.

Yaşar Kemal, savaşa, doğanın tahribatına karşı eser ve tutumu, insan hakları özellikle de düşünce, ifade ve basın özgürlüğü için yürüttüğü mücadele sayesinde ödüle hak kazanırken, yaptığı kısa konuşmada, 20 ve 21. yüzyılın  kader ve geleceğini, dilekleriyle birlikte anlattı. Araya bir de bir Anadolu yılan öyküsü sıkıştırdı ki, dinleyiciler tarafından alkışlarla karşılandı.

Yaşar Kemal’den sonra sahneye çıkan  iki konuşmacı, (Aase Gjerdrum ve Thorvald Steen)  ‘Yaşar Kemal’in Hayatı ve Eserleri’ ile ‘Anadolu’nun Gizli  Tarihi’ başlıklı konuşmalar yaptılar ki, her iki metin de önemli bir araştırma  ürünü idi ve bazı Yaşar Kemal ve Anadolu uzmanlarının bile bilmediği bilgi ve yaklaşımlar içeriyordu.
Cumartesi akşamı , kentin yamaçlarında kurulmuş, geçme tahtalardan inşa edilmiş ahşap bir binada, müzede gala yemeği vardı. ‘White tie’ tabir edilen fraklı resmi gala yemeği, hem Yaşar Kemal’in hem de organizatörlerin sıcak tutumu sayesinde canlı geçti. Neredeyse herkes söz alıp, Yaşar Kemal’i övdü, insanlık, edebiyat, özgürlük hakkında kısa ve anlamlı konuşmalar yapıldı.

Norveç’e daha önce de birkaç kez gitmiştim ama tabi ki bildiğim bir ülke ya da ulus değil. Bu sefer, üç gün içinde akademi yönetici ve mensupları ile yemeklerde masa arkadaşlarımla yaptığımız sohbetlerde ve genel gözlemlerimde, artık ne kadar yüzeysel de olsa,  hoş bir dizi izlenim edindim:

+  Norveç, geleneklerine bu arada bağımsızlığına ve özgürlüğüne düşkün bir ülke. Belki de bu nedenle AB üyesi olmak istemiyorlar. Çünkü Norveç’in AB’ye ihtiyacı yok, AB’nin Norveç gibi çok zengin bir ülkeye ihtiyacı var.

+ Geçmişte İsveç ve daha sonra Nazi işgaline uğradığı için de savaşa özel olarak karşılar. Barışçılık ruhlarına bir güzel sinmiş. ‘Biz yüksek sesle bile konuşmayız’dedi bir tarih öğretmeni.


+ Norveç de bizim gibi bir yarım ada, denizcilik ve balıkçılık çok gelişmiş.  Molde-Oslo uçak yolculuğu sırasında gördük, dağlık, ormanlık, onlarca nehirleri, vadileri  olan şahane bir coğrafyaya sahipler

+ Kendilerinin pek fazla sorunu olmadığı için, milliyetçilik de pek cazip olmadığı için, dış dünya ile yakından ilgililer. Afrika’dan, Asya’dan, Latin Amerika’dan onlarca yazar ve insan hakları aktivistinin adı geçti toplantılarda.

+ Biz orada iken Norveç Kralı da Türkiye’de olduğu için gazeteler, televizyon Türkiye’den sözediyordu. Norveçli okur-yazarlar da (5 milyon), ve tabi ki Akademi’nin toplantına katılan edebiyatçılar Nazım Hikmet’i de, Orhan Pamuk’u da, Mehmet Uzun da okumuşlardı. Bir ara Norveçli ünlü bir yazar, cevabını bilse de bir soru yöneltti bana: ‘Sizin Başbakan  neler yapıyor bu aralar?’. Müstehzi bir gülümsemeyle  karşılık verdim, anladı.


+ Molde 26 bin nufuslu bir kent. 10 bin kişilik futbol stadyumu var, çünkü Molde, Norveç’in en iyi takımının kenti. Kentte bir opera, bir tiyatro,  altı tane de sinema salonu var. Sordum.  Sekiz de kitapçı varmış! Uçakta da herkes bir şeyler okuyordu zaten.

+ Evet bize göre çok zenginler ama hiç göstermiyorlar. Üstelik zenginlik dağılımı da uygun. Yoksul insan görmedik hiç. Yumuşak, rahat ve sessizler. En önemlisi barışçı. Bir de herkes birbirine karşı çok saygılı.

+ Kral, korumasız filan Oslo merkezinde bisikletle gezintiye çıkarmış.Bu aralar sağcı bir hükümet iktidarda. Benim konuştuğum insanlar ‘Maalesef şimdilik öyle’ dedi.Ve PEN Klubü başkanı devam etti:  ’’Son sosyal-demokrat hükümette kültür bakanı olan bir kadın vardı. Pakistan asıllı. Sosyal demokratlar bir daha seçimlerde iktidara  gelince büyük bir ihtimalle o kadın Başbakan olacak. Böylelikle Norveç’i dünyada Pakistanlı bir kadın temsil etmiş olacak.’’. İçten hatta sevinerek söyledi bunları.

+ Bir başka kadın, Oslo’daki Türkiye Büyükelçiliği Maslahatgüzarı  hanımefendi  idi. 3 gün boyunca  Yaşar Kemal’i en iyi bir şekilde ağırladı, Norveççe  çevirilerinde yardımcı oldu. Bildiğimiz resmi diplomatlara hiç benzemiyordu.  Sade, içten, etkili bir insan. Yaşar Kemal’in eşi Ayşe S. Baban’a da çok yardım etti.

Pazar günü Kopenhag üzerinden İstanbul’a döneceğiz. THY uçağına bindik. Girişte bir tomar gazete: Akit, Yeni Şafak, Star… Zaman yoktu mesela. Mecburen göz attım. Kızlı-erkekli tartışmalar, Arınç-Erdoğan ilişkileri…
Türk olmak zordur!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle