Ana içeriğe atla

'Yeni Türkiye gazetesi, eski bir sahne yıldızı gibi'

Gazeteci Ragıp Duran, giderek otoriterleşen AKP iktidarının, egemen medyayı tamamıyla ele geçirme sürecinde olduğunu söylüyor. Duran'a göre 'yenilenen' Türkiye gazetesinin amacı ise, 'ne olur ne olmaz' diye liberalleri rezervlemek


Berkant Gültekin

Gazeteci ve Medya Eleştirmeni Ragıp Duran'a medyada yaşanan son gelişmelere ve yenilenen Türkiye gazetesine dair sorular yönelttik. Hakiki gazetecilerin işinden atıldığını, yandaş kalemlere ise daha fazla alan açıldığını vurgulayan Duran; Türkiye gazetesinin eski 'koltuk değneklerini' bünyesine toplayarak, yandaş yayın konusunda iktidara destek sunduğunu ve sunacağını belirtiyor


Son süreçte işinden atılan pek çok gazeteci oldu. Türkiye'de medya alanındaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaklaşık olarak son bir-iki yıl içinde egemen medyada gazetecilik yapmaya çalışan meslektaşlarımızın birer birer işten atıldıklarına tanık olduk. Gezi öncesinde başlayan bu operasyonlarda siyasi iktidarı eleştiren muhabir, köşe yazarı, sunucu, televizyon tartışma programı katılımcısı ya da editörler, Mehmet Altan’dan Nuray Mert’e, Banu Güven’den, Ruşen Çakır’a, Hasan Cemal’den, Can Dündar’a, Ahmet Altan’dan Yavuz Baydar’a kadar onlarca meslektaşımız işinden oldu. Tümü de gazeteciliğin gerektirdiği kamu çıkarını savunan, iktidarı değil somut gerçekleri, temel gazetecilik ilklerini ve yönetilenleri savunan bir yaklaşım içindeydi.

Aslında egemen medyayı ele geçirme süreci olarak tanımlayabileceğimiz bu gelişmeler çok daha önce medya mülkiyetine yönelik müdahalelerle başlamıştı (Star grubu, Sabah+Atv, Kanaltürk ve yeni kurulan iktidar yanlısı medya kuruluşları). Doğan grubuna yönelik vergi operasyonu da siyasi iktidarın medyada tam hakimiyet kurma girişiminin bir parçasıydı. Son dönemde, kurumsal yapılanma büyük ölçüde tamamlandı, artık tek tek gazeteciler nötralize ediliyor, yerine yeni tür yandaş gazeteciler, ki bunlara medya komiseri de deniliyor, atama yoluyla medya kuruluşlarına yerleştiriliyor. Alçı Milliyet’te, Kütahyalı Sabah’ta, Çalışlar yeniden Radikal’de ve son olarak Beki Hürriyet’te görevlendirildi. Görmüş, Altınok, Oğur, Kenar gibi isimler de kılık kıyafet değiştiren Türkiye gazetesinde çalışmaya başladı. Hakiki gazeteciler işten atılırken, yandaş gazetecilerin medyanın ÖSYM’si marifetiyle çeşitli medya organlarına yerleştirilmesi manidar. Yandaş gazeteciler, işlerinden atılan meslektaşları hakkında bir satır yazamadılar. Hazin…


SÖZDE GAZETECİLİK

O halde medya söz konusu olduğunda, 'belirleyici olan iktidarla olan ilişkilerdir' diyebilir miyiz?


Teori ve pratik bize şunu gösteriyor: İktidar, kendisine karşı çıkanı cezalandırır, kendisine destek vereni de ödüllendirir. Bakın çevrenize, iktidara kim yaklaşmışsa o bir şekilde taltif edilir/edilmiştir/edilecektir. İktidara karşı gelmek ise, zinhar, ayıp, günah ve yasaktır. Sabaha karşı gelip evinizden alıp götürürler sizi.
Cengiz Çandar, geçenlerde bir yazısında, Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan’a, mealen, "Hakiki bir gazeteci olarak köşe sahibi olsaydınız size cevap verebilirdim ama öyle değilsiniz" demişti. İktidar, Barlas gibi gazeteci görünümlü sözcüleri yeterli görmüyor ki, Akdoğan gibi sathi ideologlara da gazetelerde köşe açıyor. Gerçekten demokrat bir ülkede, Akdoğan’ın niteliklerine sahip birisinin köşe yazarı olması imkansızdır. Bu işe öncelikle gazetecilik meslek kuruluşları, sendikalar karşı çıkar.



'SAĞCI VE İKTİDAR YANLISI'

İslamcı kimliğiyle bilinen Türkiye gazetesi, yayın anlayışında değişiklik yaparak yenilendiğini iddia etti. Milliyetçi-muhafazakar Türkiye gazetesi son süreçle birlikte nasıl bir gazetecilik anlayışının temsilcisi olmaya başladı?

Kendisini milliyetçi-mukedessatçı-muhafazakar olarak tanımlayan Türkiye gazetesi, Genel Yayın Yönetmeni Albayrak’ın ifadesiyle ’33 yıldır aynı çizgiyi’ sürdürüyor. Bu gazete sağcı, iktidar yanlısı bir gazete. Logo ve mizanpaj değişince içerik otomatik olarak değişmiyor. Üstelik eski köşe yazarları ve editörlerin hepsi halen görev başında. Albayrak her söyleşisinde özünde değişmediklerini vurguluyor. Enver Aysever CNN Türk’te Albayrak’ı ağırlarken yeni(?) Türkiye gazetesinden üç haber örneği verdi. Üçü de eskiden olduğu gibi, Alevi düşmanı, manipülatif ve spekülatif haberler. Türkiye gazetesi değişmedi. Görmüş, Altınok, Oğur gibileri değişti. Hatta mutasyona uğradı. Üstelik uçurumdan yuvarlanır bir süratle, iktidar yanlılığı sayesinde sağcı, gerici bir mevziye düştüler. Ben twitter’da bu konuyla ilgili olarak "Eski Taraf yazarları Türkiye gazetesinde. Bu gazete eskiden ‘Cephe’de Sırp Vururdu’, şimdi piyasadaki işsiz yalakaları avlıyor" dedim. Kimseden bir itiraz gelmedi. Aysever de sormayı unuttu.

Türkiye gazetesi denince, medya ile uğraşan insanların aklına önce, 1993 yılında Bosna savaşı sırasında bu gazetenin Yusuf Sancak adındaki bir muhabirinin olağanüstü manşet haberi gelir: ‘Cephede bir Sırp vurdum’. Gazeteci, muhabir kılığında cepheye gidip, eline silah alıp karşı taraftan bir askeri vuruyor, bu rezalet yetmiyormuş gibi bunu haber yapıyor, o gazetenin editörü/yöneticisi de bu haberi manşetten veriyor. Medya eleştirmeni Alper Görmüş bu işi artık olay yerinde derinlemesine tahlil eder herhalde…


Taraf gazetesi için "Çarpık doğdu, yamuk öldü" demiştiniz. Taraf'ı öldüren ve Türkiye'yi doğuran nedir?

Gazetecilik çok siyasi, çok ideolojik, çok kültürel ve toplumsal bir meslek olduğu için, bir gazetenin iktidarla ilişkisi onun genel yayın politikasının özünü oluşturur. Taraf kısa süre içinde iki kez öldü. Bu konuda en az 3-4 yazı yazdım. Ayrı bir konu. Türkiye gazetesi, bugün Yeni Şafak, Star, Sabah’tan ayrı bir şekilde konumlanamayacak durumda. Başbakan Erdoğan, Akil İnsan Yıldıray Oğur’a “Hayırlı olsun, Türkiye gazetesinde yazacakmışsınız” demiş. O konuyla bile ilgileniyor. Türkiye gazetesi, eski bir sahne yıldızının 70 yaşında, botoks ve estetik ameliyatla yeniden şov dünyasına dönme girişimi bence. Görmüş, Oğur, Altınok’lar da silikon vazifesi görüyor.

'AKP YANDAŞLIK İSTİYOR'

Bundan sonraki süreç için konuşmak gerekirse; sizce Türkiye gazetesi kendisinden beklenileni karşılayabilecek mi?
 

Yüksek maliyetli bir reklam kampanyası yaptılar. Ama tiraj pek kımıldamamış. Albayrak, ‘Satışlarımız %100 arttı’ diyor ama tiraj raporları bir haftada sadece 3754 adet artış olduğunu gösteriyor. Resmi satış rakamı geçen hafta 186.081. Bunun ne kadarı bayi satışı ne kadarı abone(?) bilmiyorum.

Gazetenin siyasi geleceğine bakacak olursak: Bu gazetenin kurucusu ve sahibinin oğlu, yani şimdiki sahibi konumundaki Ahmet Mücahid Ören, ABD vatandaşı. Vatandaşlık yeminine sadık kalırsa, ABD’nin çıkarlarını savunmak zorunda. Burada sıkıntı var. İhlas Finans’la ilgili de bir sıkıntı var. ABD’de bile medya sahibi olmak için ABD vatandaşlığı koşulu aranır. Koskoca Rupert Murdoch Amerikan vatandaşı olmak zorunda kalmıştı.

Nakşibendi/Işık tarikatçiliğinden tencere-tava beyaz eşya ve inşaat sektörü bülteninden neo0liberal AKP’nin savunuculuğuna giden bir yolda serpildi Türkiye gazetesi.

Siyasi iktidarın bir kanadı açık açık artık kendisini liberal olarak tanıtan yazar ve aydınlara ihtiyaç kalmadığını ilan ederken, anlaşılan bir başka kesim, AKP’ye ilk günlerinden itibaren koltuk değnekliği yapmış bazı gazeteci ve yazarları, belki yarın yine ihtiyaç duyulur diye, rezervde tutmayı yeğlemiş olabilir. Siyasi iktidar Türkiye gazetesinden yandaş yayın yani destek bekliyor. Bu misyonu helaliyle yerine getirebilecek bir anlayış ve kadro da Türkiye gazetesinde fazlasıyla mevcut. Gazete binasının girişine Özal ile Erdoğan’ın portresini koymuşlar. Daha ne beklenir ki? Kuşkusuz Türkiye gazetesinin eski klasik muhafazakar okuru ile bu yeni gelen kıt’a arasında kan uyuşmazlığı olur mu bilemem.
(*) 5 Ekim 2013 tarihli Birgün gazetesinde yayınlanan söyleşi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle