Ana içeriğe atla

Taraf: Çarpık doğdu, yamuk öldü


Başından sonuna faullu, ofsaytlı bir gazete Taraf. Medya mülkiyeti şeffaf değil, yöneticileri dürüst değil, bazı yazarları polis, bazıları savcılara bavulla belge ulaştırıcısı, siyasî çizgisi oynak… Pennslyvania mescidinde namaz kılıyor. Altı yıl önce esrarengizdi, bugün cenazede hâlâ öyle… 

Taraf gazetesi beş-altı yıllık yayın hayatını tamamlarken de ilk günkü gibi şeffaflıktan ve dürüstlükten yoksun bir şekilde gömüldü. Kaçınılmaz son, belki de geç bile kalmıştı.
Çünkü bu gazete henüz kuruluş aşamasında çeşitli alan ve konularda sakat doğmuştu:
* Gazetenin malî yapısı, medya mülkiyet kimliği şeffaf değildi. Teorik olarak Alkım Yayınevi gazetenin sahibi görünüyordu. Ne var ki, o günlerde, tüm yayıncıların çok iyi bildiği üzere, Alkım Yayınevi’nin kâğıtçı, ciltçi, matbaacı ve dağıtımcılar başta olmak üzere uçan kuşa borcu vardı. Yeni bir gazete kurmak için gerekli olan sermaye nereden, nasıl, ne zaman gelmişti? Taraf’ın sahibi ve yöneticileri bu sorulara son altı yıl içinde hiçbir zaman açık, net, belgeli yanıt veremediler.
* Ahmet Altan son yazısında da bu sır perdesini itina ile koruyor. Ayrılırken bile gazetesine yönelik iddia ve suçlamaların hiçbirine yanıt ver(e)miyor. Üstelik, Altan neden istifa ettiğini bile açıkla(ya)mıyor. Şeffaflık ve dürüstlükten yoksunluğun adı ne zamandan beri “demokrasi kahramanlığı” oldu? Hele birisi de kalkmış Altan’a “mangal yürekli” demez mi? Ben hiç hoşlanmadım bu kebapçı edebiyatından! Bir başkası da kalkmış kendini “Ahmet Altan’ın çocukları ve kahramanları” diye niteliyor. Çocuklar ne zamandan beri babalarını seçebilmişler ki? Ayrıca, bir insanın kendi kendisini kahraman ilân etmesi biraz megalomania olmuyor mu? Babadan geçe geçe, kala kala bu megalomania mı kalmış? Kendisine iletilen belgeleri bavula koyup savcılara götürmeyi gazetecilik sananlar, üç haberinden biri tekzip yese de hâlâ bu meslekte kalabiliyorlarsa, galiba hakikaten kahramandır!
* Bu gazete, çeşitli kesimlerden gelen talep ve sorulara rağmen, Fethullah Gülen Cemaati ile ilişkisi konusunda bir açıklama yapmaktan kaçındı. Şeffaflık ve dürüstlük yoksunluğu salt malî alanda değil, siyasal ve ideolojik düzlemde de sırıttı. Altı yıl boyunca bu gazetede Cemaat aleyhine bir tek satır, aleyhte bir haber, yorum, fotoğraf yayınlanmaması nasıl açıklanabilir? Keza Zaman ve bu gruba bağlı diğer yayın organlarında da Taraf aleyhinde bir tek satır yazı çıkmamış olması acaba tesadüf müdür? Çıkar kardeşliği, medeniyetler ittifakı, dinler arası hoşgörü, diyalog, empati filan falanla mı açıklayacağız bu ilişkiyi?
* Bu gazete Türkiye’nin iki büyük sorunu olan Recep Tayyip Erdoğan ve Kürt meselesi konusunda altı yılda galiba en az üç kez tutum ve politika değiştirdi. Üstelik, bu değişiklikler öyle nüans sayılabilecek değişiklikler olmadı. Koyu Erdoğan taraftarlığından kişisel de olsa yine koyu bir Erdoğan karşıtlığına geçtiler. Kandil’de röportaj yapan Taraf ile “Kürt sorununun çözümünü engelleyen PKK’dır” diyen Taraf aynı gazete midir? İlginç olan, özellikle Taraf’ın Erdoğan konusundaki değişikliklerinin Zaman grubunun da Erdoğan’la ilişkileri bozduğu dönemlere rastgelmesi; bu da herhalde tesadüf idi.
* Bu gazetenin haberciliği, kendi dışındaki (belki de içinde, henüz tam olarak bilemiyoruz) bir odağın sağladığı belgeleri ciddi bir editoryal süzgeçten geçirmeden yayınlamakla sınırlı. Dolayısıyla, bu gazeteyi aslında Altan – Çongar ikilisi yönetmedi. O odak yönetti. Özellikle Alev Er’in ayrılmasından sonra, gazete tamamıyla bu odağın denetiminde yayınlandı. Altan, Alev Er’in gazeteden neden ayrıldığını açıklayacağı yerde, son yazısında ona teşekkür ediyor. Utanma sözlüğü galiba her eve lâzım…
* Bu gazetede kuşkusuz belirli sayıda dürüst, aklı başında gazeteci ve yazarlar da vardı. Bazıları arkadaşım ve meslektaşım. Bir kısmı zaten zaman içinde Taraf’tan ayrıldı. Sorun zaten, Altan hariç, kişisel bir sorun değil. Ama gazetecilik gibi son derece kolektif bir alan ve meslekte Altan’ın egosu Taraf’ı gerçek anlamda bir gazete olmaktan alıkoydu. Bir zamanlar gazete içindeki bir ihtilafta, servis şefleri ile sayfa sekreterleri “sayfanın gerçek patronu kim?” konusunda kapışırken Altan sorunu hemencecik çözüyor: “Bakın, bu sayfaların gerçek sahibi ne servis şefidir ne de sayfa sekreteri. Bütün sayfaların tek patronu benim, ben sizlere bu sayfalarda çalışma hakkı veriyorum, o kadar!” Ne güzel, değil mi? Demokrasi kahramanı böyle olur işte! Mangal yürek de buna denir! Megalomani adamı Pennslyvania mescidinin sıradan bir ulağı haline getirir… Farkına bile varmazsın. Biri sana söylese bile inanmazsın, inanmak istemezsin. Çünkü sen o kadar büyüksün ki… Kibirdir yorulup yollarda kalan. Gururdur motoru patlatıp adamı aciz bırakan!
* Bu gazetede 1 Mayıs 1977 katliamını aklamaya çalışan bir akademisyen, Altan ve arkadaşlarının malî sebeplerle istifa ettiğini, ayrılma olayında hiçbir siyasal neden bulunmadığını yazdı. Biz de inandık! Altan bir süredir Başbakan Erdoğan aleyhinde çok sert yazılar yazıyordu. Bu yazıların içeriği genellikle doğru olmakla birlikte, üslûpta gereksiz bir bireycilik göze batıyordu. Bir gazeteci, siyasî iktidarın bir numarası ile senli-benli kavgaya girişmez. Mesele iki kişi arasındaki bir anlaşmazlık değil ki… Altan’ın yürüttüğü muhalefetin dörtte birini yazanlar kendilerini polis-savcı-hâkim üçlüsünden geçtikten sonra cezaevinde bulurken, Altan hakaret davalarıyla yetinmek durumunda kaldı. Altan ve arkadaşlarının Taraf’tan neden ayrıldığı konusunda tahmin ya da öngörüde bulunmak çok zor olmasa gerek. Yeni Şafak ve Zaman’da bile hafif muhalefet edenlerin işlerinden olduğu bir dönemde, Erdoğan, Altan’ı gazetenin başından uzaklaştırarak hem “pis bir muhalifinden” kurtuldu, hem de Pennslyvania’ya mesaj atmış oldu.
* Polis Akademisi’nde ders verenlerin boş zamanlarında köşe yazarlığı yaptığı bir mekândır Taraf gazetesi. Twitter’dan ve köşesinden kadın-erkek ayrımı yapmadan ispatlanamayacak iddialarla meslektaşlarına  çamur atanların el üstünde tutulduğu bir gazetedir Taraf. Başyazarının “patrona güzel bir hediye” olarak tasarladığı bir gazetedir Taraf. Keza aynı başyazar ve kurucunun “roman yazmaya ara verdiği dönemler”deki meşgalesidir Taraf gazeteciliği.
Sonuç olarak, Taraf Türkiye basın tarihinde bence öyle önemli ve değerli bir yer alamayacak. Ama Türkiye siyaset tarihinde, manipülasyon tarihinde mutlaka hak ettiği bir konuma geçecek.
www.birdirbir.org'dan 19/12/2012

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Artik bu ulkenin aydinlarindan umudu kesmisken, yalan haber, uydurma belgelerle insanlar ve itibarlar katleden bu gazete hak, ozgurluk ve demokrasi kalesi gibi sunulurken gerceklerin ortaya dokulmesinden umudu kesmisken.. Daha once neredeydiniz, bu yazi icin neden bu kadar beklediniz sevgili Ragip Duran?
Adsız dedi ki…
@adsız
21.07.2008 tarihli Taraf'ta "Ragıp Duran'ın Taraf eleştirisi Taraf'ta" başlığıyla yayınlanan yazıda aynı paralelde bir yazısı zaten mevcut.
Adsız dedi ki…
ben size taraf bu ülkede gazetecilk yapmamışsa kim gazetecilik yapıyor ya da yapmıştır diye sormak istiyorum
Adsız dedi ki…
2008'de yazmis olmak gunahlari affettirmeye yetmez ya da ic rahatlatmaya. 2008 daha Taraf'in bir makineli tufege donup toplu katliamlar yapmaya baslamasinin hemen oncesidir. Gec gelen adalet adalet olabilir mi? Ki hala Taraf'in namlusunun ucunda iceri atilmis cogu sucsuz insanlara adaletin gelip gelmeyecegi bile belli degil.

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd