Ana içeriğe atla

ÇOK GÜNCEL BİR TEVFİK FİKRET




      Hıfzı Topuz’un son kitabı ‘Elbet Sabah Olacaktır’, sıradan bir Tevfik Fikret biyografisi ya da portresi değil. Romanse edilmiş bu yaşamöyküsünde  günümüze envai çeşit göndermeler var.

Hıfzı Topuz’un son kitabı ‘Elbet Sabah Olacaktır’, ‘Özgürlük şairi Tevfik Fikret’in romanı…’ altbaşlığını taşıyor.  Büyük şair, büyük özgürlükçü ve büyük Galatasaraylı Fikret’in romanse edilmiş hayat öyküsü, bize bir yandan Osmanlı’nın çöküş yıllarındaki entelektüel, siyasi ve edebi hayattan kesitler gösteriyor, bir yandan da okura sık sık günceli çağrıştıran pasajlar sunuyor.
Türkiye gibi az yazan, az okuyan bir ülkede,  kendi geçmişiyle sorunlu, ayrıca da kendi geçmişinin pek bilincinde  –ve bilgisinde- olmayan bir toplumda, Tevfik Fikret gibi önemli bir şahsiyeti özellikle genç kuşaklara tanıtmak önemli bir görev. Topuz, akıcı  uslubu, malzemeyi iyi sentezlemesi  sayesinde karşımıza  pek hoş, aynı zamanda  gerçekçi bir Tevfik Fikret çıkarıyor.
Son dönemlerde özellikle Fransa’da gelişen ve ‘Docu-fiction’ (Belgesel-Kurgu)  adı verilen türün  Türkiye’deki  güçlü temsilcisi Topuz,   yayınladığı kitaplar listesinde  ‘Roman’ olarak nitelenen  son yapıtlarında aslında hep bu tarzı geliştirdi. Yani gerçek olgulardan yola çıkıp, kurgunun izin verdiği ölçüde, gerçeği çok fazla tahrip etmeden, kişi ve olayları bir roman çerçevesindeymişcesine işliyor. Okur da, roman keyfinde yolculuk ederken, bir yandan tarihi bilgiler ediniyor,  bir yandan da kendisini söz konusu dönemin siyasi ortamında hissedebiliyor. 
Kitapta okur, bir ara Aşiyan’a  çıkıyor sonra Babı-âli’ye düşüyor yolu, dergi toplantılarına katılıyor, Galatasaray Lisesinin koridorlarında dolaşıyor.
İttihat Terakki’nin iktidar dönemi ile 2012’de AKP’nin uygulamaları arasında hiç de zorlamadan çok sayıda benzerlikler bulan Topuz, gerek eğitim gerek laiklik, gerekse kadın  konularında  Fikret’in ne kadar öncü ne kadar derin düşünceli olduğunu da sergiliyor. Üstelik hiç de akademik ya da teorik olmayan bir uslupla. Eş-dost sohbetlerindeki diyaloglarla… Resim-fotograf bölümünde Fikret’in fırçasından çıkma bir Darwin portresi de boş yere oraya konmamış herhalde.
1871’de Paris Komününe katılan Türkler bu kitapta da çıkıyor karşımıza. Biraz daha belge çıksa da bu üç kahramanın öyküsünü okuyabilsek…
Yazar, Fikret’in ailesi ve soyunu da incelerken Girit kökenini hatırlatıyor. Gerçekten de mesela ünlü kara kalem otoportresine baktığımızda sanki Kandiye’de bir balıkçı Hristos’u görüyoruz bu resimde.  Orada kalsa belki de erken bir Kazancakis olacak…
Topuz’un Tevfik Fikret’i esas olarak  olumlu bir Tevfik Fikret.  Ama Topuz tek yanlı bir kalem değil. Bu sayede zaman zaman, bazen doğrudan yazar tarafından bazen de Fikret’in yakınlarının ağzından ya da kaleminden büyük şairin menfi olarak addedebileceğimiz cihetlerini de öğreniyoruz  bu kitapta.
Topuz,  halen Türkiye’nin en kıdemli gazetecisi olduğu gibi, Türkiye’de pratikten gelip iletişim teorisi üzerine hem akademik hem mesleki çalışmalar  yapan bir büyüğümüz.  Fikret’in gazeteciliği, edebiyatçılığı Topuz açısından cazip alanlar. Fikret’le Topuz’un ve kitapta adı geçen başka bir çok şahsiyetin bir başka ortak yanı da Galatasaraylılık.  Mekteb-i Sultani mezunu olmaları.
Bu ilim-irfan-kültür ve yaşam tarzı  yuvasında  okumuş olanların, kitabı kaçınılmaz olarak farklı bir gözle  algılaması kuvvetle muhtemel. Çünkü Beyoğlu’ndaki binanın ikinci katındaki konferans salonunun adı Tevfik Fikret salonudur – Müdürken  Tevfik abi yaptırmış-  ve orada yaklaşık on yıl boyunca çok önemli etkinlikler – Sinema, tiyatro, seminer, Şamata Geceleri…vs…- izlenmiştir. Müdür/Öğrenci ve Müdür/Öğretmen ilişkilerinin anlatıldığı bölümler de, her Galatasaraylı için olağanüstü güncel ve kalıcıdır. Zaten bugün halen Müdür’ün odasında  ilk Tevfik Hoca’nın kullandığı masa gülümsemektedir.
Kitapta da yer verilen ünlü 1909 tarihli Ali Sami Yen’li ilk futbol takımımızın müdür Tevfik Fikret’le birlikte çektirdikleri fotografi de güreşçi cüsseli Tevfik abimizin sportif yanına bir vurgu. Topuz, umarım, kitabın yeni baskılarına, mealen ‘Onu bunu dinlemem/Mekteb-i Sultani’nin  Müdürüyüm’ dizeleriyle biten şiirini de ekler. 
Topuz, birkaç yerde tekrarlıyor. Fikret özel olarak Tanrıtanımaz biri değil. Ama din tacirlerine kesinlikle karşı. Ve galiba hakiki bir laiklikten yana. Abdülhamid rejimine tabi ki karşı ama Saltanat’a  ilke olarak muhalefet etmiyor. Marksizm’le tanışmadığını da hatırlatıyor yazar. İttihat Terakki ile   biraz da kendi hilafına geliştirdiği aşk/nefret ilişkisi kötü bitiyor. Fikret, bir Batı ülkesinde yaşamış olsaydı büyük bir ihtimalle hakiki bir anarşist olurdu herhalde.
Topuz’un kitabından bugün alacağımız çok ders var: Bir aydın neden tamamen bağımsız olmalı? Fikret bu sorunun cevabını yaşarken takındığı tutumla vermiş zaten.
Kitap bittiğinde, yanıtı olmayan bir soru  çıktı karşıma: Bugünün Tevfik Fikret’i kim?  
Hıfzı TOPUZ/Elbet Sabah Olacaktır/Özgürlük şairi Tevfik Fikret’in romanı…/ Remzi Kitabevi /Istanbul / Nisan 2012/ 255 s.
 (*) Bu yazı Mesele dergisinin Ekim 2012 tarihli sayısında yayınlandı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd