Ana içeriğe atla

ÇOK ŞEY DEĞİŞMİŞ TABİ Kİ…


40 YIL SONRA AİX-MARSEİLLE (2)


Roger Establet Fransa’nın önemli sosyologlarından biri. Vakti zamanında Louis Althusser ile birlikte ‘Kapitali  Okumak’ başlıklı kitabı yazdı. Uzmanlık alanı eğitim sosyolojisi. Zaten bu nedenle de  Aix’de tahsil (Ve tabi ki terbiye) görmüş Türkiyeli öğrenciler ile ilgileniyor. Bir projesi de var: Aix’de okuyan öğrencilerin akademik ve mesleki serüvenleri, Aix’in bu güzergahtaki rolü…
İlk gün bizi önce Edebiyat fakültesinin Sosyoloji Bölümüne öğleden sonra da eski şehir merkezindeki Siyasal Bilgiler Okuluna götürdü. Götürdü derken her şeyi önceden hazırlamış, bu iki akademik birimde zaten yine onun eski öğrencileri müdür filan olmuş, bizi böyle resmi bir heyet gibi karşıladılar, kurumları ve geçmişleri hakkında ayrıntılı bilgi verdiler. Biz tabi işin geçmişini biliyoruz da bugününü ve yakın geçmişini de böylece öğrenmiş olduk. Sosyoloji bölümündeki toplantı sürerken bir fotografçı salona girdi iki kare  resim aldı. Meğerse bölge gazetesi ‘La Provence’ın muhabiri imiş. Bu gazetenin adı bizim zamanımızda ‘La Provençale’ idi, o da zamanla değişmiş. Neyse bizim Aix’e gidişimiz yerel basında haber konusu oldu. ‘Efendim Türkler gelmiş…Bunlar burada eskiden öğrenciymiş…  Gençlik günlerini yad etmeye, hocalarının ellerini öpmeye (Atma, Fransa’da öyle bir adet yok!)  gelmişler…Falan filan.


Öğleden sonra da Siyasal Bilgiler Okuluna gittik, ki çoğumuzun doğal hatta kontenjandan uzmanlık alanına giren bir mecra. Biz tabi işin  bilgi kısmından çok ‘siyasal’ kısmıyla ilgilenirdik 30-40 yıl önce. Gerçekten de o zamanlar Türkiye çok siyasal ve genel olarak olumlu bir kültürel-ideolojik ortamda yaşardı. Hepimiz çok okurduk, o zamanlar okumamak ayıptı.Şimdi neredeyse okumak ayıp! Marksist klasikleri hatmederdik. Çin ve Rus Komünist Partisi tarihlerini neredeyse Türkiye Komünist hareketinin tarihi kadar bilirdik.
Memleketle ilişki o zamanlar bugünkü teknolojik olanaklar olmadığı için sınırlıydı. O zaman faks bile yoktu. Cep telefonu uzay filmlerine  yeni girmişti. Normal, ev telefonlarından  acele yazdırsan bile en az 3 saat sonra Istanbul’abağlanabilirdin.Türkiye’den postayla gelen gün sonra elimize geçerdi. İnternet henüz cenin haline bile gelmemişti. Bu nedenle Le Monde, Liberation, Humanite’ye kalmıştı Türkiye hakkında bizi bilgilendirme görevi. Yazın ya da Şubat tatilinde gidip gelenler dönüşte bir rakı getirirlerdi bir de bol malumat ve yayın…Almanya, sanki Türkiye’ye daha yakın . Bu nedenle Türkiye hakkında biraz da Almanya üzerinden bilgilenirdik. Almanya baskısı Hürriyet’in Marsilya’da muhabiri vardı ama gazetenin kendisi pek gelmezdi. Bir başka önemli haber ve bilgi kaynağımız da, buna belki de ajitasyon-propaganda kaynağı demek daha doğru olurdu, mensubu olduğumuz çeşitli sol grup ve fraksiyonların yayın organlarıydı. Tüm bu bilgi ve haber eksikliğine rağmen, kitap ve broşür bilgisiyle geceleri uzun uzun memleket kurtarma seanslarına katılırdık. Revizyonizm, sosyal-emperyalizm favori konularımızdı. Hatırladığım  en güzel gelenek, sabah 2’ye ya da 3’e kadar süren bu tartışmaların sonunda, ‘Hadi beyler, bir saat daha tartışalım da 4’de patisserie açılıyor, kruassanlarımızı yeriz’ derdik.   Gerçekten de o Rue Nazareth’in köşesindeki fırın-pastaneden taptaze çıkan kruassanlar, üzümlü ya da çukulatalı küçük ekmekler böyle lokum gibi boğazımızdan geçer yumuşakça midemize inerdi. Aramızda Maocu da vardı (Hele birini çok yakinen tanırım!) TKP’ye sempati besleyenler de, ama en keskin siyasi tartışmalarda bile dostluğmuz, efendiliğimiz hiç bozulmadı.  Bu arada bir akşam yemeğinde  Roger de kendisini  Maocu olarak sınıflandırdı.Eski sevinçlerimi anımsadım.


Topluca gerçekleştirdiğimiz önemli bir ziyaret de, bizdeki Kredi ve Yurtlar Kurumuna tekabül eden CROUS oldu. Aix’de neredeyse hepimiz öğrenci yurtlarında kalır öğrenci lokantalarında yerdik.  Türkler birlik ve beraberlik meraklısıdırlar ya, öğlen ve akşam yemeklerini mutlaka birlikte yerdik. İlk gelenler bekler, son gelen de Restau U’ye varınca kuyruğa girip  yemekhaneye dalardık. Bizim Antakya-Samadağlı Atila’nın kız arkadaşı yemekhanede görevli olduğu için Türk masasına torpil geçerdi. Bütün  öğrenciler yemeklerini bitirmiş, yemekhaneyi terk etmiştir, 15-20 kişilik Türk masası ise hala büyük sesli tartışma ve kahkahalar arasında keyif sürmektedir. Lokanta 40 yılda çok değişmiş. Self-servis olmuş. Kapıda bilet kesen görevliler, masamıza tencereyle yemek getiren müstahdemler vardı, hepsi kalkmış gitmiş. Ben fotograf çekmekle meşgulken baktım bizim grup kasiyer kadının etrafını sarmış hararetli bir muhabette dalmışlar. Meğerse kadın 1974’den beri bu öğrenci lokantasında çalışıyormuş. Bizim tanıdığımız herkesi tanıyor. Kimisi rahmetli olmuş, kimisi emekli.

Aix’in ilginç simalarından biri de Türkçe bölümü öğretim görevlilerinden, eski TKPli, yazar Cemalettin Aykın’dı. Yeni öğrendim maalesef bu  yılın başında  kaybetmişiz Cemalettin Bey’i.Sadece bu öğrenci lokantasında değil ama Marsilya ve Aix’de gittiğimiz neredeyse her yerde garip bir ortam, acaip bir durum oluşuyor. Bir kere   biz tabi kendi aramızda Türkçe konuşuyoruz. Mekanların yöneticisi ya da personeli bize yabancı muamelesi çekiyor. Ama konuşmaya başladığımızda biz mahallin geçmişini onlardan daha iyi bildiğimizi anlatınca karşı taraf gol yiyor. Bize ‘Moruklar evimize gelmiş bize anneannemin döneminden söz ediyor’ dercesine bakış fırlatıyorlar. Biz de onlara ‘Oğlum, kızım… sen giderken biz dönüyorduk’ havası atar gibiyiz.
YARIN. MARSİLYA’DA BİR TURİST KAFİLESİ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd