Ana içeriğe atla

Üçüncü kutba gün doğacak!

AKP-MEDYA İLİŞKİLERİNDE HATT-I HÜCUM/SATH-I HÜCUM

• İktidarının ilk iki dönemi boyunca, medyada demokratik, özgürlükçü ve çoğulcu bir dünya oluşturmaktansa, yandaş medyayı yaratıp, onu güçlendirme peşinde koşan AKP, eleştiriye tahammül edemediği için de tüm muhalif basın, kişi ve kuruluşları çeşitli yöntemlerle susturmaya çalıştı. 3. dönemde de bu yolu izleyeceğine dair çok emare var.Bu durumda…

AKP’nin 3. dönem iktidarında, medya dünyasında, aslında 2002’de başlayan hegemonya kurma süreci perçinlenerek devam edeceğe benzer. Bunun işaretleri bir süredir su yüzüne çıktı. Bayi satışı 30 bini bile bulmayan Zaman, 1 milyonluk satış atraksiyonu da gerçekleştirdikten sonra, AKP’nin 3. döneminde ‘Özel Yetkili Gazete’ olmaya aday. Bu gazetenin yönetici ve yazarları, Almanya’da ya da Çorum ve Maraş’ta daha önce yapıldığı gibi – Katledileceklerin evlerine çarpı işareti koymak- tasfiye edilecek gazeteci listelerini yayınladılar. Henüz sanık ya da avukatlarına bile tebliğ edilmeyen iddianame taslaklarını, nihai ve kesin karar metni gibi manşetlerden yayınlamaya devam etmeye de teşneler. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde bir süredir bunlar objektiflere sırıtarak poz veriyor. Gazete ya da televizyonlarının aldıkları devlet teşvikleri henüz ayrıntılı olarak açıklanmadı.

2002’den bu yana, AKP’ye ya da Pennsylvania Mescidine yakın yeni gazete (Bugün, Taraf…vs…) ya da radyo ve televizyon istasyonları (Beyaz, Bugün, Kanal 24…vs…) kurdukları yetmiyormuş gibi, eskiden muhalif ya da merkezdeki medya organlarını (Sabah-atv, Kanaltürk…) yandaş iş adamları aracılığıyla ele geçirip, hükümet yanlısı ajitasyon-propaganda umum müdürlüğü kuran siyasi iktidar, hırsını alamamış olsa gerek ki, itiraz eden bizim Ahmet’le Nedim’i (Şık ve Şener) içeri aldı. Zaten Erdoğan daha ilk başta Cem Uzan’ın 220 (İki yüz yirmi) şirketine bir gecede el koydurarak, medyaya ilk mesajını vermişti. Yakın bir geçmişte de bu kez Doğan grubunu olağanüstü yüksek bir vergi cezasıyla baş başa bıraktı.

Son dönemde, Milliyet’le Vatan, seçimden önce el değiştirdi, rotaları az-çok belli. Önümüzdeki dönemde bazı başka künyelerde de değişiklik öngörülüyor. Muhalif gazeteci Silivri’ye,(Türkiye’de Çin ve İran’dan bile daha fazla gazeteci hapiste!) muhalefete karşı çıkmayan medya patronu da MASAK’a ya da bir Vergi mahkemesine.
R.T.Erdoğan’ın ve AKP’nin medya zihniyeti malum: Parasını veriyorsun, adam aleyhime köşe yazısı yazıyor, sen adamına hakim olamıyorsun! Son 8 yılda yurtiçi yeterli gelmemiş olsa gerek ki, Reuter’s, BBC ve son olarak The Economist de, Erdoğan’dan Türk medyası muamelesi gördü.

2011 seçiminden sonra aynı Erdoğan, tatile bile çıkmadan teşkilatın yetkililerine talimat verdi: Başta Doğu ve Güneydoğu olmak üzere oylarımızın azaldığı bölgelerde araştırma yapın. Oylarımız neden azalmış anlayalım! Araştırmayı yapacak olanlar da, bir hafta sonra Sultan’ın huzuruna çıkıp, ‘’Efendim, siz ‘Ben olsam Apo’yu asardım’ demişsiniz, bu yüzden eskiden AKP’ye oy veren Kürt seçmen bu sefer BDP’ye vermiş’’ diyecek hali yok ya…

Aynı mantıkla ‘Bizi desteklemeyen medya hakkında bir araştırma yapın bakalım. Neden bizi desteklemiyorlarmış?’ sorusunu bir ihtimal sormuştur. Kibirdir yorulup yollarda kalan…

Siyasi iktidar, medya alanında, oylarını aldığı yüzde 50 kesimin çok üstünde bir medya gücüne sahip. Sadece bizzat AKP’ye yakın ya da Fetullah Nebulasının denetimindeki medya organlarını doğrudan yönlendirmenin dışında, Erdoğan, ortada ya da yumuşak muhalif medyayı da etkileyebiliyor. Etkilememiş olsa, ilk akla gelen Deniz Feneri örneği, bu kadar sessizce geçiştirilebilir miydi? 2002’den bu yana AKP’li belediyelerde, veya bakan ya da milletvekillerinin marifetiyle hiç mi yolsuzluk yapılmadı ?

AKP 3. dönemde medya alanındaki etkinliğini sürdürmeye hatta güçlendirmeye çalışacak. Çünkü kanıtsız gazeteci tutuklamaya örgüt üyesi tutuklaması; araştırmacı gazetecilik eserine örgüt belgesi diyen bir yandaş medya var. Seçimden önce merkez medya gibi durmaya çalışan Sabah bile, kamu bankası kredisiyle ve damat marifetiyle örtünüp kapanınca, kalkıp akıl almaz bir şekilde, ayrıca da olağanüstü beceriksiz bir yöntemle, Sivas Katliamının sorumluluğunu PKK’nin üzerine atmaya çalıştı. Neyse ki, Recep Maraşlı, çok net, çok temiz, çok sıkı bir araştırmayla bu dezenformasyonu teşhir edip söküverdi.

3. dönem yandaş medyasının misyonu şimdiden belli oldu. Onlar temel literatürü tersten okudukları için, iktidar yerine muhalefeti/muhalefet partilerini eleştirmeyi esas aldıkları için, Erdoğan’ı ve AKP’yi övmekten sonra en çok CHP’yi eleştirip kınamışlardı. Bu eleştiri devam edeceğe benzer. Ama bu sefer bir de ‘BDP belası’ çıktı. Kürt seçmeni incitmeden BDP’yi karalamak ve prestijini azaltmak isteyecekler. Gerçi Samanyolu TV, ilkokul müsameresi düzeyindeki dizilerle, Kürt meselesini ele alıyor ama artık o da yetersiz kalacak.

Sözcü ve Cumhuriyet’in temsil ettiği, zaman zaman Akşam’da ya da sağda solda rastlanan AKP karşıtı kadim ve dogmatik muhalefetin 3. dönemde, değişmezse çok fazla tiraj ve itibar şansı görünmüyor. ‘Ortaçağ İlkelliği’, ‘ Başörtüsü’, ‘Kemalist laiklik’ gibi hem nispeten demode, hem de somut gerçeğe uzak ve sokaktaki insanın sorunlarına çare olamayacak nitelikteki muhalefet, marjinalleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Hele, AKP seçmenini açıkça yazamasalar da, ‘cahil’, ‘aptal’ olarak niteleyip, 10 Kasım Kemalizmi düzeyindeki ideolojik birikimle ilerleyebileceklerini sanmak büyük yanılgı.

3. dönemde, kimi koyu Kemalist kalemlerin, birdenbire ve jöleli bir hamle ile ‘İleri Demokrasi’ye hayran kaldıklarını açıklamaları şaşırtıcı olmaz. Belki, kendilerine liberal diyen kesimlerden de, yandaşlıktan vazgeçip, bağımsız dolayısıyla hakiki yani muhalif gazeteciliğe yönelen birkaç kişi çıkabilir. Yandaş medyanın sürdürülebilir mensupları da, 3. dönemde ‘Kraldan daha Kralcı’ olmak zorunda kalacak.

İşte böyle iki kutuplu bir ortamda, siyasi iktidara karşı kesin, kararlı aynı zamanda somut ve alternatif üreten bir kutup, kadim muhalefetin askerperver ve naftalinli Kemalizmine de darbe vurarak, üçüncü yolu açabilir, büyütebilir. BDP aslında böyle bir konuma aday. 3. dönemde 3. kutbun medyası ille de organik olarak BDP’nin medyası olmak zorunda değil. Ama BDP’yi salt bir parti ya da siyasi akım olarak görmeyip, yeni bir fırsat, yeni bir açılım olarak ele alabilirsek, 3. dönemin hakiki muhalif medyası BDP’yi, en az BDP’nin bu yeni medyayı etkileyebileceği kadar etkiler.

Somuta bakarsak, Birgün, Evrensel, Özgür Gündem ve IMC TV gibi medya organları ,3. dönemin 3. kutbu olmak için siyaset üretebilmeli. Bu mecraların bugüne kadar tüm iyi niyetine rağmen çok başarılı olabildiklerini öne sürmek güç. Ama geçmişteki eksiklik ve hatalar doğru okunur, özellikle de teknik ve mesleki alana gereken önem verilir ve nihayet gazetecilikle siyaset arasındaki fark ve benzerlikler doğru algılanırsa, bu muhalif akım, 3. dönemin başarılı bir kutbunu oluşturabilir.Potansiyel var.

Facebook’la Twitter’a ayrıca önem verilmesi bir yana, Bia’dan Zaytung’a kadar bir dizi bağımsız medya adacığı (Chomsky) muhalefete taze kan sağlayabilir. Heberler başarılı bir örnek.

AKP-CHP, ya da iktidar-muhalefet çelişmesi, eski-yeni hatta sağ-sol olarak tanımlanmaya çalışılsa da, düzgün bir yayın politikası, her iki kutbun, barış, demokrasi, emek ve özgürlük açısından birbirinden pek de farklı olmadığını sergileyebilmeli. Kuşkusuz mızrağın sivri ucu siyasi iktidara yöneltilirken, CHP’nin daha olumlu, daha cesur adımlar atması da teşvik edilmeli.

Sonuç olarak, 8 yılda ne kadar demokrat, özgürlükçü, barışçı ve emek ile demokrasiden yana olduğunu göstermiş olan AKP iktidarına karşı, CHP’nin sol eğilimli tabanını da etkileyebilecek, o kesimi de kendine çekebilecek ciddi bir muhalefet çizgisi, AKP yanlısı liberal görünümlü yandaşların da foyasını ortaya dökebilir.
Bu genel yayın politikası özellikle habercilikte, haber işleme ve sunumunda, röportajdan incelemeye, dizi yazılardan fotograf ve karikatüre kadar gazeteciliğin tüm alanlarında ne kadar muhalif olabilirse o kadar başarılı olacak. Profesyonellik kriterlerini mutlaka her seferinde en önemli ikinci unsur olarak uygulamak şartıyla. Geleneksel yani klasik gazeteciliğe dönüş, işin temel formülü: Sessizlerin sesi olmak, iktidar sahiplerini rahatsız etmek, yönetilenlere umut ve huzur vermek.
Mesele salt siyasi habercilikle sınırlı değil. Toplum, sağlık, eğitim hatta spor ve magazin haberciliğinde de yeni yaklaşımlara, ürünlere ihtiyaç var.

Medya mülkiyetindeki bağımlılıkları, yani sanayi, maliye ve ticaret dünyasında da at koşturmaları nedeniyle, dolayısıyla devlete ve hükümete olan zorunlu bağımlılıkları nedeniyle, Doğan, Karamehmet, Doğuş gibi grupların medya organlarının yayın politikasından 3. dönemde çok fazla bir şey bekleyemeyeceğimizi seçim dönemi gösterdi. Ne var ki 3. kutbun özellikle ilk başlarda, sakin ama sıkı, somut üstelik hem yıkıcı hem de yapıcı muhalefeti, bu mahfilleri de etkileyebilir. İktibas ya da rebroadcasting gibi araçlar devreye girebilir.

Kısacası, aslında medya cephesinde öyle çok da tayin edici büyük bir değişiklik yok. Temel yaklaşım aynı: 24 saat, 365 gün, 52 hafta, 12 ay muhalefet! İktidarlara, siyasi-ideolojik ve ekonomik iktidara kamu çıkarı için, sessizler ve mülksüzler adına muhalefet! İktidarın tüm gayrı-meşru, yasadışı faaliyetlerine, kamu ve yurttaş aleyhine politika ve uygulamalarına doğru-sağlam habercilikle muhalefet. İktidarın hegemonyacı, kendi dışında varlık tanımayan, eleştiri kabul etmeyen, din paravanası arkasına saklanıp dolaplar çeviren yaklaşımlarına muhalefet. Tüm bunlar da öyle star köşe yazarları, Tanrı Genel Yayın Yönetmenleriyle filan olacak işler değil. Yurttaş Gazeteciliği, Hak Gazeteciliği, kolektif habercilik daha çok ve sık gündeme gelmeli. Gazeteciler, muhabirler, yazar ve editörler arasında rekabet değil dayanışma…

Özde muhalefet, biçimde muhalefet.

Çok güçlü, çok yaygın, çok egemen medyanın olduğu, yani muhalefetin sesinin kısıldığı ülkelerin yakın tarihini, Almanca, Rusça ve son olarak Arapça bilmeden de okuyabilirsiniz.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Yazı güzel, tespitler yerinde de, Hayat TV gibi dört yıldır önemli bir yayıncılık başarısı gösteren televizyonun listeye alınmaması ilginç... IMC TV geldi, tutum değişti havası yaratıyor.

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle