Ana içeriğe atla

Hrant’ın Fransız Direnişçi Ağabeyi : MİSAK MANOUCHİAN (1906 ADIYAMAN- 1944 PARİS)

Express dergisinin 17 Şubat 2010 tarihli sayısındaki yazı

21 Şubat günü Fransa’da ‘Emperyalizme Karşı Uluslararası Direniş Günü’ olarak kutlanır. Çünkü 21 Şubat 1944 günü, Paris’te, Mont Valérien’de Gestapo, yabancı işçilerden kurulu 23 kişilik bir Direnişçi Grubunu kurşuna dizmişti. Grubun şefi, 1906 Adıyaman doğumlu marangoz, şair, komünist Misak Manuşyan’dı.

Manuşyan grubu, Nazi İşgaline karşı mücadelesi ve nihayet kurşuna dizilmeleri, şiirlere (Louis Aragon), şarkılara (Leo Ferré), filmlere (Frank Cassenti), romanlara konu olan ünlü ‘Kızıl Afiş’, Fransa’da yabancı işçilerin Nazizme karşı mücadelesinin enternasyonalist simgesi.

Misak’ın eşi, 1913 Istanbul doğumlu Meline, eşinin öldürülmesinden otuz yıl sonra kaleme kağıda sarılıp ‘Bir Özgürlük Tutsağı:Manuşyan’ kitabını yazmış. Misak’ı, bildiği kadarıyla ilkgençliğini, şairliğini, entelektüel yaşamını ve siyasal angajmanlarını, savaş öncesi Fransa’yı, Ermeni Direnişçileri, Ermeniliği anlatıyor. Bu arada kendi çocukluğunu ve genç kızlığını da yazmış. Misak da Meline de, 1915 ‘Kafle’sinin hayatta kalabilen öksüz yetim Ermenilerinden. Biri Suriye’de diğeri Yunanistan’da yetimhanelerden geçtikten sonra Fransa’da bir araya gelmişler.

Aras Yayınevi, Manuşyan’ı yayınlarken, Sapancalı (1916) bir başka Ermeni Direnişçi Arsen Çakaryan’ın tanıklığını da çevirip kitaba eklemiş. En güzeli de 24 sayfalık fotograf ve belgeler bölümü. Ayrıca ayrıntılı bir kronoloji de var.

Bir kadın, 38 yaşında kurşuna dizilen Direnişçi eşini nasıl anlatabilir? Mahremiyete girmeden, ama sadece kamusal/siyasal yaşantıyla da sınırlı kalmadan, Fransa’da Ermeni, üstelik de solcu bir Ermeni olarak yaşamanın acı tatlı tüm yanlarını aktarmış Meline Hanım. Dayanışmanın yanında ihanet, Direniş’in hemen bitişiğinde teslimiyet, cesaret ve korku, takip ve kaçma…1935 ila 1944 yılları arasındaki 9 yılın öyküsü Manuşyan. Anadolu’nun çeşitli yörelerinden kopup (koparılıp) Fransa’ya gelen Ermeniler arasında, Direnişçilere yardım edenler arasında şarkıcı Charles Aznavur’un annesiyle babası da var.

Nazizme karşı Direnmenin binbir geçerli/haklı nedeni olsa gerek: Gestapo’nun sorgu ve mahkemelerinde Misak, Ermenilerin, milletlerini ortadan kaldırmaya yönelik girişime destek verdikleri için Alman Nazizmine karşı savaştığını söylüyor.

Misak’ın, Meline’nin anlattığı Misak’ın, ayrıca şiirlerinden tanımaya çalıştığımız Misak’ın, arkadaşlarının anlattığı Misak’ın garip bir şekilde Hrant’a benzediği kesin. Ruhen, siyasal olarak ve belki de şeklen…Misak’ın da Şark Çıbanı var. Biri Adıyaman’da diğeri Malatya’da doğmuş. Biri 38 diğeri ise 53 yaşında kurşunlarla düşürülmüş. İkisi de dava adamı. İkisi de aslında hala yaşıyor.

Bir Özgürlük Tutsağı Manuşyan/Melinée Manouchian/Biyografi/Aras Yayıncılık/Istanbul Ekim 2009/Çeviren: Sosi Dolanoğlu/199 s.

Yorumlar

Serkan dedi ki…
Değerlendirmeniz için teşekkürler hocam

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd