Ana içeriğe atla

Eleştiriler ve yanıtlar

Zaman gazetesinin Le Monde’dan sansürleyerek çevirdiği yazıya ilişkin eleştiri çok okundu, değerlendirildi, tartışıldı.


Bu blogda 30 Aralık 2009 tarihinde yayınlanan ‘Zaman’dan Sansürlü Le Monde Çevirisi’ başlıklı yazı bir çok sitede de yayınlandı, sosyal paylaşım siteleriyle, e-mail gruplarında da dolaştı. Bir-iki gazetede de yer buldu. Okurlar yazıya ilişkin görüşlerini e-maillerde yansıttılar. Çoğu olumlu.

Haberin orijinalini kaleme alan Le Monde Muhabiri Guillaume Perrier, önce bir mail gönderdi, ardından da Jamanak gazetesinin 100. yaşgünü panelinde ayaküstü de olsa bir süre görüştük.

Perrier’nin bir düzeltmesi var: ‘Ben Paris’e izine gittiğim bir seferde, Fetullah Gülen Cemaatinin banliyödeki bir okulunu merak ettiğim için gittim araştırdım ve yazdım. Oraya davetli olarak gitmedim’.

Bense yazıda, bilmeden etmeden ‘’Belli ki, Perrier davetli olarak Paris’e gidip kendi çalışma alanının dışında bir röportaj yapmış. Le Monde’un Paris’te herhalde yeterli eğitim muhabiri vardır!‘’ diye yazmışım.

Davetli olarak gitmediğini böylece düzeltmiş olduk, ancak ben yine de Paris’deki bir Türk de olsa okulla ilgili haber ya da röportajın, gazetenin Istanbul muhabiri değil, gazetenin Paris merkezindeki eğitim muhabiri tarafından yapılması gerektiği konusunda israrlıyım.

Perrier anlaşılan biraz alınmış, ‘Beni satılmış gazeteci gibi göstermişsin’, ‘Benim gazetecilik ahlakımı sorgulamışsın’ gibi cümleler sarfetti. Perrier’nin Türkçe’ye ne kadar hakim olduğunu bilmiyorum. Kendisine yapılan çevirilerin kalitesinden de bihaberim. Ama metinde açıkça ‘’Orijinal metin iyi bir gazetecilik çalışması sayılır’’ diye bir ibare olduğuna göre, bu yanlış anlamayı da ortadan kaldırmış olduk.

Perrier bir bilgi daha verdi: Zaman’daki yazı çıktığı gün ya da ertesi gün, Samanyolu televizyonu gelip Perrier’nin görüşlerini almış, o da ‘Türkçe metin benim röportaj metnimi olduğu gibi yansıtmıyor’ demiş. Ama bu açıklama yayınlandı mı yayınlanmadı mı haberi yok.

Perrier, Türk gazetelerinin kendi haberlerini genellikle böyle çevirdiğini söyleyip ‘İşine gelen yerleri alıyorlar’ dedi. ‘Çok ters anlamlar çıktığında da düzelttirmeye çalışıyorum’ diye ekledi. Bu son örnekte Perrier, kendi orijinal yazısının nasıl ters yüz edildiğinin pek farkında değil galiba. Le Monde’un ve kendisinin adı, reklam malzemesi olarak kullanılıyor, bu konuda çok tepkili görünmüyor kendisi ama ‘Davetli değildim’ diye israr ediyor. Perrier ayrıca, haber değeri açısından önemli bulduğu için Gülen Cemaatinin çeşitli etkinliklerini izlediğini, hatta bir seferinde ABD’deki bir toplantıya davetli olarak gittiğini, ancak davetli olduğu için de bu konuda yazı yazmadığını söyledi. Bu da ilginç bir yöntem olsa gerek... Fransız Canard Enchaine ya da Haldun Simavi gibi ilke olarak hiçbir davete icabet etmeyip, gazeteyi ve muhabiri, haber kaynağının baskılarından korumak var iken, daveti kabul edip yazmamak da orijinal bir yaklaşım.
İlk değerlendirmemde israrlıyım: Davetli ya da değil, Perrier’nin orijinal metni iyi bir gazetecilik çalışması.

Okurlar, gazeteciler konuya ilgi gösterip tepkilerini, eleştiri ve değerlendirmelerini yazdılar da, asıl görüş belirtmesi gereken kesimden çıt yok. 9 Ocak akşamı Zaman gazetesinin sitesine girip aradım, bu konuda bir yazı bulamadım. Halbuki böyle durumlarda gazete yönetimi, konuyu araştırır, orijinal metin ile Türkçe metni kıyaslar, bu kasıtlı çeviri eksikliklerinin kaynak ve nedenini öğrenmeye çalışır. Muhabirden başlayıp haberi sayfaya koyan editöre kadar süreçte görevi/etkisi olan çalışanlarından bilgi ister. Ve nihayet bir karara varır. Mesela, ‘Çeviriyi yapan muhabir arkadaşımız, gazetecilik kriter ve ilkelerini bir kenara bırakıp, şahsi/sübjektif siyasal-ideolojik görüşlerinin etkisinde kalıp vahim bir mesleki hata işlemiştir. Kendisi bu konuda uyarılmıştır. Benzeri bir hatanın tekrarı halinde görev yeri değiştirilecektir’ gibi bir özür metni yayınlanabilirdi. Belki de muhabir düzgün çevirmiştir de, merkezdeki editör yazıyı kırpıp kuşa çevirmiş ve Le Monde’un vermek istediği mesajı tahrif etmiştir. Ciddi gazetecilik, hatalarını anlama, kabul etme ve düzeltme sürecini de şart kılar.

Gelelim okur tepkilerine:

* Önce blogda yer alan ‘’Yorum silindi Bu kayıt, yazar tarafından kaldırıldı.02 Ocak 2010 11:22’’ ibaresine. Buradaki ‘Yazar’ sözcüğü, makalenin yazarını yani beni değil, yorumun yazarını kastediyor. Ben kimsenin yorumuna dokunmam, silmem, ihtiyaç hissedersem yanıt veririm.

* ‘Türk’ adlı ya da kod adlı okur, benim sadece Zaman gazetesini eleştirdiğimi sanıyor. Blogun diğer yazılarına da bakarsa, Doğan grubunu nasıl değerlendirdiğimi anlamış olur. Benim tartıştığım konu, Gülen’in yurtdışındaki Türk okullarının kalitesi değil. O kalite hakkında Le Monde’un yazdığı bir yazının Zaman tarafından nasıl tahrif edildiği..

* ‘Türkiyeli’ deyimi hakkında eleştiri yazan okurlara: Bu, yeni bir deyim değil. Türkiye’de sadece Türkler yaşamadığı için tercih ettiğim bir deyim.

* Özkan’a ve Kürdiyeli-istantürk-menarap’a ek bilgi: ‘Cemaatçilik yapmıyoruz’ ile ‘Okullar, Gülen Cemaatinin vitrini’ yargıları, iki ayrı kaynağın görüşü. Perrier’nin orijinal metninde bir çelişki yok.

*Emre Akçaoğlu’na: ‘’(...) kendisi gibi kullardan bir kul beğenir baştacı eder, 'liderim benim' der onun peşinden koşar savrulur gider. (...)’’ tespiti çok doğru.

* Okta’ya ve Adsız’a: Siz benim yazdığım yazıyı ya hiç okumadınız ya da sonuna kadar okuyup hiçbir şey anlamadınız. Zaman gazetesi, Le Monde’u olduğu gibi doğru aktarmış, doğru yansıtmış mı demek istiyorsunuz?

İlgi gösteren, okuyan, eleştiren, görüşlerini yazıp iletme zahmetine katlanan herkese teşekkürler.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Hocam her zamanki gibi müthiş yazı olmuş elinize sağlık

Serkan - Marmara Üni. Gazetecilik
Adsız dedi ki…
Zaman gazetesinin cevabı dün gazetede vardı.



Biraz insaf lütfen!

Bir gazeteci dostumuz bir haberimize ağır eleştiriler getirince haberin aslına bakmaksızın pek çok internet sitesi (tabii bu arada takıntılı bazı meslektaşlarımız) aynı ezber üzerinden Zaman'a verdi veriştirdi. Neymiş? Güya Le Monde gazetesinin Türk okullarıyla ilgili haberini 'sansür ederek' vermişmişiz. Doğru mu? Hayır. Müsaadenizle yanlışları sıralayalım ki gerçek herkesçe malum olsun:

1- Zaman'da çıkan yazı bire bir yapılmış bir tercüme değil, özetlenmiş bir haber metnidir. O yüzden konuya sanki kelime kelime yapılmış bir makale çevirisi gibi yaklaşmak doğru değil. Le Monde'un haberi 9.700 karakterli uzunca bir metin. Bizdeki ise onun özeti olan bir haber. 2- İtirazı yapanlar Zaman'da çıkan metni tam ve doğru okumamış galiba. Türk okulları konusunda ele alınan hareket hakkında Le Monde'un haberinde bazı eleştiriler olduğunu ve bunun Zaman'da yer almadığını söylüyor. Oysa Türkçeye çevrilen özet haberde bu konuya da yer veriliyor ve orijinal haberde geçen bazı kuşkucu iddialara yer ayrılıyor. 3- Hareket ile ilgili bazı şüpheler dile getirilirken söylenen sözler sanki Le Monde'un görüşüymüş gibi nakledilerek kafa karıştırıcı bir yol izleniyor ve bunlar sansüre uğramış gibi sunuluyor. Durum öyle değil. Le Monde, gazeteciliğinin gereği Gülen hareketine karşı olanların da görüşünü aksettiriyor. Buna da özet olarak Zaman yer veriyor. Böyle bir şey yokmuş gibi davranmak hoş bir yaklaşım olmadığı gibi; insaflı bir davranış değil.

Tabii ki bir gazeteci bir gazeteyi ya da gazeteciyi eleştirebilir. Hatta o eleştirilerden ders çıkarmak da gerekir. Ancak eleştirinin inandırıcılığı objektif olmaktan, hadiselere hakkaniyetle ve adaletle yaklaşmaktan geçer...
Adsız dedi ki…
Duran’ın yazısında çıkan ifade :

Le Monde Gülen tarikatinden sözederken ‘Bu tartışmalı tarikat Türkiye’de toplumu İslamlaştırmakla itham ediliyor’ diyor. Zaman da bu cümle yok.

Zaman’da çıkan ifade :

Le Monde, Fethullah Gülen'in Türkiye'de 'tartışmalı bir figür' olduğunu iddia ederken, ülkedeki Kemalist elitlerin Gülen'e şüpheyle yaklaştığını kaydetti. Gülen'in İslami bir rejim kurma iddiasıyla hakkında dava açılmasının ardından 10 yıldır ABD'de sürgün hayatı yaşadığı belirtilirken, hakkında açılan davanın 2008 yılında sonuçlandığı ve Gülen'in temize çıktığı kaydedildi.

Duran’ın yazısında çıkan ifade :

-Zaman, Le Monde’da yayınlanan okul yetkilisi Nihat Sarıer’in şu cümlesini de beğenmemiş olsa gerek ki Türkçe haberine koymamış:
‘Bizim amacımız farklı. Biz iyi yurttaşlar yetiştirmek istiyoruz, İslamiyetin promosyonu yapmak istemiyoruz’.

Zaman’da çıkan ifade :

Gazetede Fransa'da açılan okulun İslami değil, "laik ve cumhuriyetçi" olduğu vurgulanırken, Nihat Sarıer, "Okulun izin işlemleri için ziyaret eden müfettiş bile 'neden İslami okul açmıyorsunuz?' diye sordu. Ancak, Educactive laik bir okul. Fransız müfredatına uygun bir eğitim veriyoruz. Bizim amacımız Fransa için iyi vatandaşlar yetiştirmek." dedi.

Duran’ın yazısında çıkan ifade :

-Amerikan Adliyesinin bir raporuna göre Cemaatin 25 milyar dolar…

Zaman’da çıkan ifade :

Okulların harekete destek veren işadamları tarafından finanse edildiği belirtilirken, harekete yakın kurumların 25 milyar dolar değere sahip olduğu iddia edildi.
Emrah Dönmez dedi ki…
Yanıtta verdikleri takıntılı meslektaşlardan biri ben oluyorum hocam sanırım. Zira yazıyı iletişimciyiz adlı bir siteye yüklemiştim.

http://iletisimciyiz.com/haber_detay.asp?id=598&konu=gazete



not:
Üye değilseniz yorumları maalesef göremeyeceksiniz, buraya yapıştırıyorum.

e.dd.
[03.01.2010 00:32:41] Yazının Ragıp Duran'a ait olduğunu belirtmeyi unuttum. Affedersiniz.

e.a.
[03.01.2010 00:40:39] İşlerine gelmeyenlere sansür yapmayı çok severler:)

o.ö.
[03.01.2010 02:13:25] Le Monde demişken bir de Le Monde Diplomatique Türkiye Gazetesi var. Şu sıralar ünlü köşe yazarlarımıza ilham kaynağı oluyor. Aylık olarak yayınlanıyor ve tahmin edilebileceği gibi dış politika ağırlıklı. Seçkin ve büyük kitabevlerinde bulamaz iseniz 0212.6310156 dan abone olabilirsiniz.
İçinde Le Monde daki orjinal yazıların Türkçe tercümeleri de mevcut.

e.d.
[05.01.2010 04:05:33] Şimdi aklıma Samanyolunun komik dublajlı belgeselleri geldi. Orjinal sözlü metinlerde bulunmayan yüce yaratan, yaratılış, allahın sureti tasarım vb.. zart zurt gibi ifadeleri dublaja yerleştirerek akıllarınca müslüman halka bilim hizmeti sunuyorlardı.
Bir dönem sokaktaki admamın ağzına sakız olan Kaptan Kustonun araştırmaları sırasında imana gelip müslüman oluşu hatta Çağrı filmindeki Hamza rolünü oynayan Anthony Quinnin aslen Konyalı oluşu gibi abidik gubidik söylencelerinde aynı zihinsel soyağacından geldiğini düşünüyorum.
Unknown dedi ki…
HOCAM BENDE YAZINIZI KENDI BLOGUMDA YAYINLADIM TABI SIZIN ISMINIZLE

NEDEN MI ?

CUNKU GERCEKTEN COK HARIKA BIR KOSE YAZISIYDI VE YORUMLARIN BAZILARINA CEVAP VERMISSINIZ BENDE OKUDUM VE SUNU DEMEK ISTERIM

BENDE AVRUPADA YASIYORUM VE ULKEDE DE IKI UNIVERSITE BITIRDIM

KALKIP BIZE GULEN VE CEMEATINI ANLATMAYA KALKMASINLAR KOMIK DURUMA DUSUYORLAR YANI KALITESINI VE GULENIN AMACINI BILMEYEN YA KOR VE SAGIRDIR YADA KESIN CIKARI VARDIR...

BEN BIR KURDUM VE SUNU GULENCILERE DIYORUM

SAYIN ABDULLAH OCALAN SAYET AMERIKA DA YASASAYDI GAZETELERINIZ NE YAZARDI COK MERAK EDIYORUM

ONCE O GULENINIZI TURKIYEYE GETIRIN ONDAN SONRA KONUSUN

NOT : ARTIK TUTUKLANMAYACAKTA ANAYASA YA AYKIRI BIR SEKILDE BIR KISI ICIN ERDOGANINIZ YASA BILE DEGISTIRDI

NOT 2: HOCAM BIRDE GECENLERDE SIZIN ICIN BIR ELESTIRI OKUDUM. YERINDE BIR ELESTIRIYDI BENCE
" SIZIN ARTIK AKTIF SIYASETE GIRMENIZ GEREKTIGI " ILE ILGILI BIR ELESTIRIYDI BENDE BUNA KATILIYORUM CUNKU SIZIN GIBI INSANLARIN GERCEKTEN ARTIK ELINI TASIN ALTINA SOKMASI GEREK

SELAMLAR SAYGILAR

http://radikalsiyaset.blogspot.com/

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd