Ana içeriğe atla

BAŞKA BİR DERGİNİN FOTOGRAFLARI

Akşam gazetesinin sorusuna yanıt 16 Kasım 2009

Bizde röportaj denen söyleşi (İnterview), bir şahsın haber, yorum, fotograf ya da diğer gazetecilik türleriyle elde edemeyeceğiniz fikir, bilgi, görüşlerini alabilmek için karşılıklı soru-cevap ya da sohbet yöntemiyle gerçekleştirilen bir yazı türü…
Söyleşi yapanın, amacına ulaşabilmesi için, gazetecilik tekniklerini kullanıp, mümkün olduğu kadar geniş ve derin bir hazırlık yapması durumunda ortaya iyi, yeni, farklı bir sonuç çıkabilir.

Tartışılan vakada söyleşinin ana ilkelerinin neredeyse hiç birine riayet edilmemiş.
Söyleşiyi yapan, gazeteci olmadığı için mesleki teknikleri kullanabilme yeteneğine sahip değil. Sorulara ve yanıtlara bakıldığında da, şimdiye kadar yayınlanmamış yeni bir bilgi, yaklaşım ya da fikir de yok.

Fotograflar olmasa büyük bir ihtimalle kimse okumazdı bu söyleşiyi. Ya da bakmazdı…
Gazetecilik-habercilik kamu alanının mecrası olmaktan çıktığından beri, herhangi bir kişi ya da olayı, yeni, ilginç, cazip kılmak için, -buna okunabilirlik ya da tiraj kaygısı da diyebiliriz- çoğu zaman mesleğin temel ilkeleri çiğnendiği gibi, mevzu dışı, mantık dışı, saçmalık oranı yüksek yaklaşımlar da benimseniyor. Kamu alanı kasıtlı olarak ihlal edildiği için, özel hayat-mahremiyet özenle ve çoğu zaman fütursuz ve çirkince vurgulanıyor.

Tartışılan vakada üç sorumlu var:

Söyleşiyi yapan, söyleşi yapmak istediği kişiyle ilgili fantezilerini, okurla fotografik olarak paylaşmak zorunda değil. Bu tür bir röportaj, bir sonraki röportajın reklam panosu mu acaba?

Söyleşi yapılan kişi, eğer fikir kendisinden gelmediyse, böyle bir öneriyi kabul ederek, hem bu garabete alet olmuş hem de ciddi siyasi köşe yazarlığı kulvarından magazin kulvarına geçtiğini açık-saçık ilan etmiş oluyor.
Ben sözkonusu iki kişinin de sonuç olarak belki de masum bile olabileceklerine inanmak isterim. Nihayet genç insanlar, şan şöhret peşindeler, kendilerinden sözedilsin istiyorlar, kendilerine göre samimi, ilginç hatta sıcak bir söyleşi yapmak istemişler. (Gazetecilik jargonuna ‘hot news’dan sonra ‘hot interview’ deyimi de böylece eklenmiş oldu)

Esas sorumlu bu söyleşiyi bu şekilde yayınlayan editördür. ‘Bu resimler başka bir dergi için mi çekildi?’ diye tereddüt etmez mi insan? ‘Nedir sizin amacınız?’ diye sormaz mı?

Yozlaşma/çürüme bir başladı mı nerede duracağı belli olmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle