Ana içeriğe atla

Bir Gazete Nasıl Yenilenir? Libération Örneği


Libération, bu haftadan itibaren hem içeriğini hem de biçimini büyük ölçüde değiştiren yeni bir gazete yayınlamaya başladı. Nasıl ve neden?


Yazılı basın, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada kriz geçiriyor. Reklam gelirlerinin azalması, İnternet’in yarattığı rekabet, okur sayısındaki azalma, habercilik maliyetlerinin artması gibi çeşitli nedenlerle günlük gazetelerin neredeyse tümü tiraj kaybediyor ya da yeni girişim ve yatırımlara rağmen satışlarını artıramıyor.

Gazetecilik meslek kuruluşları, işveren kesimi, akademisyenler ve profesyoneller bu olumsuz gidişatın çeşitli boyutlarını irdeleyip çözüm/tedavi üretmeye çalışıyor. İlginçtir, benim izlemeye çalıştığım, Fransız, Anglo-sakson ve Amerikan medyasında, krizden çıkış formülü olarak ‘daha çok magazin’, ‘daha fazla popüler habercilik’ tercihlerini benimseyen pek yok. Star(?) kadın muhabirlerini bir hafta soyup ertesi hafta çarşafa sokan Batılı gazeteye de rastlamadım. Hele Genel Yayın Yönetmenlerinin dini içerikli yapay maceralı gezilerini tefrika halinde yayınlayan bir tek ciddi gazete yok. Batı basını henüz bu tür atraksiyonları keşfedememiş durumda!

Eylül‘ün ilk haftasının sonunda Fransız Libération gazetesi önemli bir değişim/gelişim süreci başlattı.
Fransa’da 68 Mayıs’ının en tipik medyatik ürünü olan Libé, 1970’li yılların başından bu yana bir dizi temel değerini savunmaya çalışmakla birlikte, sermaye yapısı yani medya mülkiyetindeki değişimler nedeniyle, çalışanların denetiminden büyük ölçüde çıktı ve sermayenin ağır bastığı sıradan bir düzen gazetesi haline gelir gibi oldu. Hatta kimilerine göre büyük ölçüde geldi… (Bkz. Sartre’dan Rotschild’e). Ama yine de o eski geleneğini yaşatmaya çalışırken, özellikle de Sarkozy’nin iktidara gelmesinden bu yana acımasızca uygulanan neo-liberal politikalara karşı iyi habercilikle kararlı bir muhalefet geliştirmeye çalışıyor.

Libé’nin yeni formülü hem içerikte hem de biçimde önemli farklılıklar yaratmaya aday. ‘Habercilik Bir Mücadeledir’ sloganıyla yola çıkan Laurent Joffrin yönetimindeki gazete bu değişim/gelişim hamlesini şu cümlelerle açıklıyor:
‘’Libération bir kez daha evrim yapıyor. Fransız toplumundaki değişimleri önceden saptama ve teşvik etme misyonunu üstlenmiş olan gazetemiz, okurlarının beklentilerini daha iyi karşılayabilmek için, sürekli olarak kendini tazeliyor. Giderek daha fazla konformist olan bir medyatik akım karşısında Libération, bir yurttaşlık görevi yerine getiriyor. Mesele, değişmekte olan dünyada, kriz sonrasının Fransa’sını anlamak ve yaratmak. İktidarların değil toplumun gazetesi olan Libération, daha adil ve daha özgür bir toplumun değerlerini savunuyor. Hem heyecan verici hem de risklerle dolu medyatik devrim döneminde, iletime(*) karşı gazeteciliğin, fikriyatın biçimlendirilmesine karşı yazı ve düşüncenin itibarını yükseltmek istiyoruz. Libération ekibi her gün bağımsızlığını kanıtlıyor. Bizim gibi bir gazetenin iyi gazetecilikten başka satacağı bir şey yok.’’
Kısa ya da orta vadeli bir manifesto olarak algılanabilecek bu satırlarda vurgulanması gereken birkaç nokta var: Libé, Fransız medyasındaki mevcut konformist yapı ve manzarayı saptadıktan sonra bir gazetenin öncü rolünü hatırlatıyor, toplum ve yurttaşla ilişkisini vurguluyor. Kilit cümle
‘’İktidarların değil toplumun gazetesi olan Libération, daha adil ve daha özgür bir toplumun değerlerini savunuyor.’’ olsa gerek.
Genel Yayın Yönetmeni Laurent Joffrin’in kaleme aldığı manifesto-makalede Libé, kendisine asli görev olarak ‘Her gün aktüalitenin gerçek romanını yazmaya çalışmak’ı belirliyor. Bu da tartışılması gereken, irdelenmesi icap eden bir tanım: Hem roman, yani kurgu ama hem de gerçek! Çelişkili gibi görünse de olumlu ve önemli bir hedef. Çünkü Joffrin gibi gazeteciler, bir gazetenin gerçek değerinin, şarap gibi zamanla ortaya çıkacağını, gazeteyi gazete yapan en önemli unsurlardan birinin de arşiv yani koleksiyon olduğunu biliyor. 10, 20 hatta 30 yıl sonra arşive girip bugün yayınlanmış olan Libération’u incelediğinde tarihçiler, uzmanlar, okurlar, gazetenin toplumda güçlenen eğilimleri ne derece isabetli bir şekilde ve ne kadar erken saptadığını anlayabilecekler. Burada da Fransız ve Türk medyasını kıyasladığımızda, egemen medyamızın hem geçmiş hem de gelecek hakkında ne denli çarpık, yanlış ve isabetsiz tesbitlerde bulunduğunu, bugün arşivlere girerek kolaylıkla görebiliriz.

Libé’nin yeni döneminde, haberin derinlemesine, ayrıntılı incelenmesi, irdelenmesi ve sunumu ön planda. Tabloid boydaki gazetede eskiden ‘afiş-manşet’ tabir edilen kapakta büyük fotograflı tek bir haber işlenirken, bundan böyle, her gün en az beş manşet haber olacak ve bu haberlerin her biri, içeride en az ikişer sayfada işlenecek. Televizyonun ve İnternet’in rekabetine karşı akıllı bir önlem. Yurttaşlar/okurlar gün boyunca radyo, televizyon ve İnternet’ten, güncel gelişmelere ilişkin haber ve bilgileri zaten edinebiliyorlar. Ne var ki radyo, televizyon ve İnternet gibi medya organları, doğaları gereği, belki biraz da rekabetin körüklemesiyle, haberin ayrıntılı içeriği ve özellikle de yorumu/değerlendirmesine girmiyor/giremiyor. Kaçınılmaz olarak gereksiz yere süratli ve yüzeysel bir bilgi sağlıyor bu üç medya organı. Okurlar/Yurttaşlar, ertesi sabah gazetelerini açtıklarında, okumaya başladıklarında, bir gün önce meydana gelen ve aslında içeriğinden/özünden az-çok haberdar oldukları konular/haberler/gelişmeler hakkında derinlemesine, ayrıntılı ve farklı bakış açılarıyla yorumlu bilgiler edinebilecekler. Artı, çeşitli nedenlerle bir gün önce radyo-televizyon-İnternet’de duyup göremedikleri haberleri de okuyabilecekler.
Libération’un habercilik anlayışında en sık kullandığı sözcüklerden/kavramlardan biri, hatta neredeyse anahtar sözcük, ‘Décrypter’ (Şifresini çözmek). Çünkü, yoğun ve ilk başta çok farklı ve çok renkli gibi görünen medyatik bombardıman nedeniyle, okura net, sağlam, şeffaf, açık, kolay anlaşılır bilgi vermek için gelişmelerin/haberlerin şifresini çözmek gerekiyor. Bu da somut, açık bir yazımın yanı sıra, sağlam bir arka plan bilgisi ve mevcut olasılıkların sergilenmesiyle mümkün.
Habercilik anlayışını betimlerken Libé’nin ön plana çıkardığı bir başka husus da haberlerin hiyerarşisi. Yani haberlerin değerine göre sıralanması. İşte tam da bu alanda, kamu çıkarı önem kazanıyor. Çünkü yaklaşık 15 saat boyunca bir gazetenin yazı işlerine düşen on binlerce haber, bilgi, duyum, söylenti, bildiri, açıklama, demeç arasında bir sınıflandırma ve bir sıralandırma yapmak tayin edici. Hangi bilgi gerçekten haber değeri taşıyor? Bu haberi neden yayınlamalıyız? Ya da neden yayınlanmaya değer bir haber değildir? Hangi haber(ler)i manşete çekeceğiz? Hangi haberleri içeriden göreceğiz? Hangi habere fotograf kullanmamız gerekir? Hangi haberi kaç sütundan vereceğiz? İşte tüm sorulara yanıt arayan Yazı İşlerinin baştan, ilke olarak saptadığı en önemli birkaç kriter arasında ‘Kamu Çıkarı’ var. Kuşkusuz haberin yeniliği, ilginçliği, özelliği (Exclusivité/Scoop), ne kadar geniş bir okur kesimini ilgilendirdiği de, haber seçerken (Sınıflandırırken ve sıralarken) dikkate alınan kriterler.
Tek manşetten beş manşete (Belki de daha doğru bir deyişle beş ana habere) geçerken okur kitlesinin çeşitliliği ve talebi de önemli bir rol oynamışa benzer. Libé, diğer tüm medya organları bir tek gelişmeyi ön plana çıkartırken, beş olayı kapağa/ana sayfaya koyarak haberciliğin zenginliğini sergilemek amacında.
Bir başka yenilik eskiden bir tek sayfaya sığdırılan ‘Tartışma’ bölümünün üç sayfaya çıkarılması. Böylelikle gerek uzmanların gerekse okurların gazeteye katkısı artırılırken, yurttaş/okurun kamusal tartışmaya daha geniş ve sık bir şekilde katılması da sağlanıyor. Ekonomi sayfaları da güçlendirilirken, çevreciliğin haber ve yorum olarak işlendiği yeni bir bölüm açılıyor. ‘Ekran’ üst başlığı altında medya ve dijital kültür dünyası da her gün üç sayfada irdelenecek.

Yeni Libé’nin bir başka yeniliği de Cumartesi günleri (Fransa’da günlük gazeteler Pazar günleri yayınlanmaz- Gazetecilerin de izin günü var) verilen dergi. Yine gazete boyunda yani tabloid olarak yayınlanacak dergi, hafta sonunun yumuşak atmosferine de uygun olarak hafif konuları içerecek, esas olarak da bir sonraki haftanın kültür (Sinema-Televizyon-Tiyatro-Gösteri-Kitap) ve eğlence programını sunacak.

Fransa’da 1995 yılından bu yana İnternet sitesinde yayın yapan gazete, ‘İnternet çağının günlük gazetesini yeniden yaratmak amacıyla gazeteciliğin artı değerini sanal ortamda da gündeme getirecek’. Libé, gazeteye İnternet üzerinden ulaşmak isteyen okurlara üç formül öneriyor:
- Basılı gazetenin yaklaşık olarak yüzde yetmişini içeren bir versiyon gün boyunca yenilenecek ve okura tamamen bedava olarak ulaştırılacak
- Ayda 6 Euro abonman ücreti karşılığında karşılığında, okurlara arşivden yararlanma, bloglara katılma gibi kolaylıkların sağlandığı bir formül
- Ayda 12 Euro abonman ücreti karşılığında akşam 19.30’dan itibaren ertesi günün gazetesinin yapım aşamalarının da izlenebileceği bir formül

Gazetenin İnternet sorumlusu Ludovic Blecher, bu yeni tür iki abonelik formülü sayesinde 20 bin kadar yeni okur kazanacaklarını tahmin ediyor. Genel Yayın Yönetmeni Joffrin ise, gerek kağıda basılı versiyonda gerekse İnternet’de Libération’u ‘ Ajans haberlerini süsleyip püsleyip sunmanın ötesinde gazetecilik/habercilik çalışmasıyla kaliteli bir gazete yapmak’ istediklerini belirtiyor.

Değişikliğin ilk aşamasında okurlardan gelen tepkiler genelde olumlu. Mesela bir okur ‘Derinlemesine işlenmiş haberler, muhabirlerin uzaklardan gönderdiği yazılar, piyasadaki ak/kara mantığını/yaklaşımını bertaraf ettiği için çok önemli. Tebrikler’ diyor. Joffrin bir okura yanıt verirken ‘Kamusal tartışmayı canlandırmak istiyoruz.Araştırmacı Gazetecilik, iyi yazılmış haberler, röportaj ve söyleşiler ve açık tartışma ile mevcut egemen konformist ortama karşı mücadele etmek istiyoruz’ görüşünde.
Fransa’da da, her yerde olduğu gibi, başkentin medya üzerindeki egemenliğine karşı çıkan okurlar, yeni Libé’den ‘Sadece Paris ve kendilerini beğenmişlerin haberleri olmayacak artık, değil mi?’ diye soruyor.
Bir başka okur, gazeteciliğin üstlenmesi gereken işlevlerden birini de çok iyi anlatmış: ‘ Merakımızı gıdıklayacak, kendimizi daha fazla sorgulamaya teşvik edecek haber ve yazılar okumak istiyoruz’.
Libé’nin gerek yöneticileri gerekse okurları, bizdekinden hem teorik hem de pratik olarak oldukça farklı bir gazetecilik anlayışını savunuyor, uyguluyor ve talep ediyor. Kuşkusuz bu durum, Libé’ye has bir vaka değil. Militan gazeteciliğin (Pamphlet), fikir tartışmalarının, entelektüel münakaşaların kadim ülkesi Fransa’da, bir günlük gazete, kendisini yenilerken, geleneksel değerlerini inkar etmeden (Haber öldü, diye bir cümleye rastlamak mümkün değil mesela) mevcut dünyanın koşullarına da ayak uydurarak (İnternet) hala haberciliğin mücadelesini sürdürüyor. Tek fark, yeni bir ritmle…


(*) Communication sözcüğü, Fransız medya jargonunda, iki ortam arasındaki mesaj alış-verişi anlamındaki ‘İletişim’ yerine, özel olarak iktidardaki siyasi partinin, büyük şirketlerin ve diğer iktidar odaklarının tek yanlı bir şekilde, bizatihi ya da Halkla İlişkiler Ajansları aracılığıyla bilgi, fikir ve görüşlerini kamuoyuna aktarması anlamında kullanılıyor. Mesela Ignacio Ramonet’nin ‘La Tyrannie de la Communication’ Türkçe’ye ‘Medyanın Zorbalığı’ başlığıyla çevrildi. Bense buradaki ‘Communication’ sözcüğüne Türkçe karşılık olarak ‘Medya’ yerine ‘İletim’i,- yani tek yanlı bir bilgi/mesaj gönderimi- öneriyorum/kullanıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd