Ana içeriğe atla

KÜRT BARIŞI İÇİN...

ANF'in, KCK'nın 'eylemsizlik sürecini' 1 Eylül'e kadar uzatma kararıyla ilgili sorusuna yanıt:




KCK'nın açıklamasında bence üç önemli saptama/değerlendirme ön plana çıkıyor:

1)''(...)sorunun çözümünde silah ve şiddet değil demokratik siyasal yöntemlerin esas alınması
bir zorunluluk haline gelmiştir.”
2)''(…) ilk adım olarak askeri ve siyasi operasyonlara son verme ile silahların tümden susturulması ve diyalog sürecinin başlatılması biçiminde gelişebilmelidir''.
3)''(...)başta ABD ve AB olmak üzere tüm uluslar arası güçler Kürt sorununda şiddet ve çatışma siyasetini desteklememeli, demokratik çözüm siyasetinin gelişmesi için destekleyici olmalıdırlar”.


Henüz içeriğini bilemediğimiz Öcalan'ın önereceği yol haritasının tartışılıp değerlendirilmesi için, ama esas olarak kan akmasını geçici bir süre için de olsa durdurmak amacıyla eylemsizlik sürecinin uzatılması mutlaka olumlu bir adım. 1 Eylül'ün Dünya Barış Günü olmasının ayrı bir anlamı olsa da, Ağustos ayında açıklanacağı bildirilen yeni öneriyi tartışmak için daha uzun bir süre gerekebilir.

Türkiye'nin iki büyük siyasal gücü AKP hükümeti ile TSK arasındaki ilişkilerin yoğun çelişkiye dönüştüğü bir ortam/dönem, Kürt meselesinde barışçı çözümü güçlendirmese de, silahların tümden susturulmasının ötesinde bugünden silahları tamamen bırakma önermesi de gündeme getirilebilirdi.

Ayrıca ABD ve AB'nin yanısıra özellikle Irak Kürdistan'ı Bölgesel Yönetiminin de barış sürecine katılımı sağlanabilirdi.

Kürt meselesi konusunda Türkiye'de son dönemlerdeki nispi olumlu gelişmelere rağmen, askeri ve toplumsal düzeyde barış fikrinin bir adım daha ilerleyebilmesi açısından KCK'nın kararı kuşkusuz önemli bir öneri olmasına rağmen, şiddette ve çözümsüzlükte çıkarı olan ve bu nedenle ısrar eden kesimlerin varlığı ve gücü nedeniyle daha uzun süreli ve sabırlı çalışmaların gerektiği anlaşılıyor. Barış, ulusal düzeyde mümkün olan en geniş kesimlerin mutabakatını gerektirdiği için, siyasal, ideolojik, askeri, ekonomik, toplumsal, medyatik, kültürel alanların tümünde barış yanlısı güçlerin daha yoğun ve uzun süreli etkili olmasını talep ediyor.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Peki, burada medyanın rolü ne olacak? Ciddi anlamda tartışmak gerekiyor. KCK'nin son açıklamaları yine Öcalan'ın Ağustos ayında deklare edeceği plan var. Fakat bir yanda da "süper güç" medya.

İnsan sormadan edemiyor; toplumsal yaşamamızın her tarafına nüfuz etmiş olan militarist öfkeyi sadece politik kurumlar mı durdurabilir? Pek sanmıyorum. Gazeteciler, etik kurallar içinde Türkiye kamuoyunu hazırlayabilir.

Sizi sürekli takip eden bir okuyucunuzum. Yakın zamanda Gazetecilik bölümüne de başlıyorum. Lise yıllarımdan beridir medya alanında teorik-pratik birikim elde etmek için çabalıyorum. Özellikle medyanın militer anlayışı üzerinde sorular sorup duruyorum kendi kendime. Kürt sorunun militaris ve hatta eril düşünce yapısı içinde kendini ifade etmesinin -tek nedeni olmasada- nedeni Türk burjuva medyasıdır. Türk halkının akıl-ruh sağlığını militarizmin en berbat en dogmatik yönüne sürükleyen bu medya. Bu yüzden sorgulanması gereken Türk medyasının otoriter, hiyerarşik zihniyetidir.

Yazılarınızı sürekli okuyan birisi olarak sizden ders almayı hep istemişimdir. Siz, Varlık Özmenek vs... Umarım bu olur

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd