Ana içeriğe atla

ŞİŞMAN VE YÜZSÜZ İFRİT (*)

(www.İktidarsiz.com’da Nisan yazısı)

Hikaye doğru ise aç kalmış Amerika’nın nispeten kıytırık devlet üniversitelerinden birinin kampüsünde, cola ve bagel’la idare etmiş. Üniversite bitirmiş hatta sonra ‘Profesör’ olmuş. Ardından Istanbul’a gelmiş. Boğaziçi’ndeki akademisyen nomenklaturasına yeni bir makam eklemiş: Full-time ve part-time hocaların yanı sıra, ‘Some-time Prof.’ unvanını almış. Bir süre sonra Türkiye’nin en zengin şahsiyetlerinden biri oldu.

Sarışın kadınların bir kategorisi için Fransızca ‘Fausse Blonde /Vraie Conne’ denir. ‘Sahte Sarışın/Hakiki Gerzek’ anlamında. Bu galiba ‘Vraie Blonde/Vraie Conne’ familyasından. Ten rengi temelinde ayrımcılığa hele aşağılamaya herhalde hepimiz karşıyız, ama zeka ve dürüstlük konusunda aynı hassasiyeti göstermek zorunda değiliz galiba.



Girizgâhta bu hanımefendiyi hatırladım. Çünkü kendisini Türkiye siyaset dünyasına hediye eden (Acı Hediye) kahramanımızdan söz edeceğim. Bizim ‘İktidarsız’ bir süre dinlenip yeniden sahalara dönünce, hanımefendi Başbakanlık yaptığı dönemde, Rizeli bir başka eski Başbakan beyefendiye ‘Siz iktidarsızsınız’ demişti. ‘İktidara gelemezsiniz’, ‘İktidara gelecek siyasal gücünüz yok’ demek istemişti aslında. Türkçesinin kıtlığı siyasi-porno bir gafa neden olmuştu.

Allah -ya da kim uğraşıyorsa bu işlerle- kendisine uzun ömürler versin, ama bizim kuşağın siyasal biyografisinde çok uzun bir süre hepimizi olumsuzca meşgul edip (hapislerde, sürgünlerde, işsizlikte) adeta ideolojik olarak işgal eden fötr şapkalı şişman çoban eskisi, bir Amerikan kumpanyasının yerel yetkili bayiliği, barajlar kralı gibi kartvizitlerin yanı sıra Başbakan, ana muhalefet lideri sonra da Cumhurbaşkanı olarak hep var oldu. Ben ilkokuldayken Başbakan olan biri, ellimi aştığımda Çankaya’da oturuyorsa, hem bu memlekette hem de bu adamda bir anormallik var demektir. Mesela ben Fransa’da üniversite öğrencisi iken Bakan olanların çocukları şimdi bakan filan oldu. (Delors, Debre). Baba lakaplı bizimkisinin çocuğu olmadığı için herhalde, hâlâ buralarda. Şimdilerdeyse akil adam rolünde...

Meclis tutanakları ile gazete koleksiyonlarını karıştırsak nelerle karşılaşırız? Mesela, ‘Yollar yürümekle aşınmaz!’ deyişinin altında toplantı ve gösteri hakkı nasıl da küçümseniyor. İktidar söylemi tabii. Atıyorum, Konya’nın bilmem ne ilçesinin Aşağıkuyu köyüne bağlı Topraklı beldesi muhtarının karısının adını ezbere bilir diye överler bu adamı. Bir de 1961’den 2000’e kadar yeni adıyla Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı bütün üretim miktarı rakamlarını bir çırpıda söyler derler. İnsan değil arşiv, hatta seyyar bilgisayar. Yani lap top...

‘Bu Meclis’te vatan haini Nazım Hikmet hakkında ilk kez siz olumlu bir söz etme cüretini gösterdiniz’ diyen yine kendisidir. Deniz Gezmişlerin asılmasını da hararetle destekleyenlerin elebaşıdır. ‘Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz’ de onun CV’sindeki kanlı bir cümle.

Askerler darbe yaptığında fötr şapkasını bile alamadan sıvışıp gittikten bir müddet sonra Cumhuriyet gazetesinin de desteğiyle ‘Bir Bilen’ tahtına oturan, adını yeni kurulan partisine vermekten çekinmeyecek kadar egoist ve kariyerist bir et-kemik kümesi... Ulusal Ombudsman yapacaklardı ilk emekliliğinde. Kanun çıkmadı neyse ki...

Bir arkadaşım var, hayatında eline bıçak bile almamış, ‘30 yıldır haftada en az bir-iki gece rüyamda sırtıma roketatar alırım ya da elime makineli tüfek, imha ederim ben onu’ demişti bir keresinde. Hâlâ arada bir televizyonda göründüğünde ürtiker çıkartıyormuş arkadaşım. ‘Pişmiş kelle...’ dedi, sinirli bakışlarla. Sevindim, yalnız değilmişim. Siyasetin duayeni bu zat ise, bu bir ölçüdür.

Çok mu karamsarım? Türkiye televizyon manzarasında entelektüel tartışmaları Reha Muhtar ile Aysun Kayacı’nın esmeri yapıyorsa, Akil Adamlık da haliyle bizimkisine kalıyor... Bu adam iktidar ise, iktidarsız olmak için bundan daha iyi bir gerekçe olur mu?

(*) İfrit sözcüğü hakkında alıntı bir tanım (http://nedir.antoloji.com/ifrit/)
SuperMike
Bay, 89 Papua Yeni Gine

Hahhahh.. Basında, 'köşelerde', televizyonda ve şimdilerde giderek artan bir şekilde internette sıklıkla gördüğümüz bir yaratık türüdür... Habistir... Aptal insanların zihinlerini yiyerek beslenir... Onları azaba çağırır.. Onlar da koşarak giderler...
Kendisine mühlet verildiği için buna bir süre daha devam edecektir...Ama son demlerini yaşamaktadır. Mühleti biter bitmez, peşindekilerle birlikte 'başka bir ortamda' ağırlanacaktır. :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd