Ana içeriğe atla

TV’DE TARAFLI/TARAFSIZ SUNUCU

(Gerçek Hayat/Timeturk.com’un sorularına yanıtlar)
İMKANSIZ TARAFSIZLIK

Ragıp DURAN
* Habercilikte 'taraf' olmanın sınırları sizce nasıl çizilir/çizilmeli?

Gazetecilik/habercilik, zaten baştan itibaren bir tercih mesleği olduğu için, kaçınılmaz olarak her olayda, her haberde taraf olmayı gerektirir. Tarafsızlık isteseniz de benimseyemeyeceğiniz bir tutum. Çünkü elinize kalemi aldığınızda, klavyenin karşısına geçtiğinizde, ya da vizörden bakarken deklanşöre bastığınızda çok açık bir şekilde tarafsınız, bir taraftan yanasınız. Burada mühim olan hangi saftan yana olduğunuz. Gazeteciliğin/haberciliğin taraf olması gereken konumlar bellidir: Kamu çıkarı, barış, düşünce-ifade-basın özgürlüğü, İnsan Hakları….Bunlar siyasi-ideolojik kriterler. Mesleki ve teknik açıdan baktığımızda ise gazeteci/muhabir/yazar mesleğini uygularken gerçeğin tarafını tutmalı. Gerçeğe mümkün olduğu kadar yaklaşmalı.Haberin taraflarına eşit uzaklıkta durarak hem mesleki-teknik hem de siyasal-ideolojik doğru tutumla, iyi ve doğru gazetecilik yapılabilir. Bunu Türkiye’de ve dünyanın diğer bölgelerinde yapanlar, yapmaya çalışanlar var

* Türkiye'de 'tarafsız habercilik' mümkün mü?

Türkiye’de ya da başka bir ülkede tarafsız kalmak, hiç bir şey yapmasanız bile mümkün değildir. Tarafsız olduğunu iddia edenin bu iddiası yanlıştır. Taraf olmanın bilinçli bilinçsiz, kasıtlı kasıtsız binbir yanı ve yönü vardır. Üstelik her haber, her köşe yazısı, her karikatür, her röportaj….sonuç olarak her yazı belli bir amaca hizmet etmek için yayınlanır, bu nedenle de tarafsız değildir.

* Her akşam göz önünde olan spikerlerin mimikleri bile bazen çok
etkili olabiliyor. Spikerlerin zaman zaman sundukları bir habere yorum
katıp katmama noktasında ikilem yaşamalarını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Savaş haberlerini, cinayet veya suikast
haberlerini, terör olaylarını sunarken duygularını belli etmekle,
siyasi görüşünü belli etmek arasında nasıl fark var?


TV Haber Sunucuları, bir ölçüde egosantrizmden, bir ölçüde iktidar gösterisinden, kimi zaman da kişisel nedenlerle, sundukları haber içeriği ile kendileri arasında organik bir bağ kurar. Bazısı, aktardığı haberi kendi yapmış gibi sunar. Kimisi de, beğenip beğenmediği haberler hakkında bazen sadece mimik ya da jestlerle bazen de açıkça sözlü yorumla tutum beyan eder. Bizdeki bazı TV Haber Sunucuları, izleyicileri yani kendi yurttaşlarını cahil sandığı için oturur bir de uzun uzun verdiği haberi açıklamaya çalışır. Türkiye’deki TV Haber Sunucularının çok azı habercilik kökenli. Oysa ki sunuculuk profesyonel bir iş. BBC’nin sunucularına bakın, TV Haber Sunuculuğunun ne olması gerektiğinin en başarılı örneğidir bence. Türkiye’de ise Haber Sunucuları arasında ‘Biz’, ‘Ordumuz’, ‘Şehitlerimiz’ diyenler var. Yetmedi, birisi kalkıp eski patronu hakkında ‘Rum Çocuğu’ demişti. Ne kalite değil mi?

· Bir spikerin, "Haberleri görünce çok sinirlendim, küfrettim"
şeklinde konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sözleri sarfeden sunucu sabıkalı. Görüş almak üzere telefonla programına davet ettiği uzmanlarla hemfikir olmayınca tartıştığına, uzmanın sözünü kesip, bölümü kapattığına tanık oldum. Telefon kapandıktan sonra da uzman aleyhinde yorumlarda bulunmuştu. Geneli temsil etse de, ideolojik olarak ayrı bir kimliği, müstesna bir konumu var.
Sinir ve küfür çok insani şeyler. Ama siz ekranda, kameraların karşısında iken, özel hayatınızın bir parçasını değil kamusal kimliğinizi yaşıyorsunuz. Bu nedenle de izleyici sizden özel ruh halinizi, sinir derecenizi ve ettiğiniz küfürü merak etmiyor, onu talep de etmiyor. Zaten bu sunucuya bu tür tepkiler versin diye de maaş verilmiyor. Sunucu, (içinden) sinirlenip küfür etse de, söz konusu haberleri düzgün, kolay anlaşılır, güvenilir, inanılır bir şekilde sunmakla yükümlü. Gerisi ya amatörlüktür ya da sunucu konumunu suistimal edip propaganda yapmaktır. Örneğimizde, amatörlük için sunucunun biraz fazla kıdemi var. (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle